Kaygusuz Abdal
Bu cihan içinde bir derviş siyâhat âleminde gezer iken kendözin bir sahrâda görmiş ki hiç nihâyeti yok. Ol sahrânın ortasında bir yol var, ammâ kendüden gayrı kimesne yok. Yanız tek ü tenhâ öz haliyle danışup ayıttı: Yabana gitmekten yola gitmek hoşdur dedi. Dervîş ol yolu tutup gitti. Bir hayli yol çekdi; gördü ki yol gitmek ile dükenmez; ne sâhanın nihâyeti, ne bu yolun hadd ü gâyeti var. Şöyle bir zaman durdu; kendüye aydur, bâri çağırayım, ola ki bir kimesne işidüp gele; andan bir haber soram ki bu yol kanda gider; bana bir haber vere; bilem dedi. Dervîş durduğu yerde bir na’ra urdı; şöyle haykırdı; âleme zelzele geldi. Bir kimesne ister ki kendü halinden haber vire, sora. Gördü ki hiç kimesne yok; düş mü ola der.
Dahı kim var kime diyem bu hâlim
Bâri emin olayım der. Oturdu; gözün açdı. Baktı, gördü ki düş değil, âşkâredir. Bu kez nâçâr olup cümleden ümîdi kesdi; kendözüne yöründü; meğer ki başı bacadan çıkmış; anın içün özü bu sahrâya düşmüş. Tiz hemen başın özüne çekdi; gördü ne sahra var, ne yol....