Meddah Sururi
Meddah oyunudur.
ALİ ASKAR (ACEM) — Bana bah, Sururî Efendi. Davullar ki çalınır ne vardır gardaş? Düğün vardır.
SURURÎ — Valla bilmiyorum Ali Askar. Bir kere sorduralım. Garson!..
GARSON (Bursalı göçmen) — Efendim?
SURURÎ — Bak davullar çalınıyor oğlum, şu nedir, öğreniver.
GARSON— Efendi dayı, pınar başında pehlivan güreşi var da o nişten (için, o yüzden) çalıyorlar.
SURURΗ Ali Askar, pehlivan güreşi varmış, pınar başında, İran'da pehlivan var mıdır ve İran halkının ne dereceye kadar pehlivanlığa merakı vardır?
ALİ ASKAR— Sururî Efendi, sararaten yalan danışmaram. İran'da her kişi pehlivandır, hatta özüm de pehlivanam ha.
SURURÎ — Maşallah.
ALİ ASKAR— BelîL
SURURΗ Öyleyse gidelim de seninle Türk aslanlarını seyredelim.
ALİ ASKAR — Gidelim, men çok nice severem pehlivan güreşi.
BİR SES — (Anlarlar.) Pınar başında.
SURURÎ — Ali Askar Ağa.
ALİ ASKAR — Ne vardır, Hacı Sururî Efendi?
SURURÎ — Bak bu ufak pehlivanlara, bunlara deste güreşi derler.
ALİ ASKAR — Belî, o destler Tehran'da da vardır.
SURURΗ Hah, bak şimdi daha büyükleri çıktı. Bunlara küçük orta derler.
ALİ ASKAR — Bilirem ağam, küçük ortayı da bilirem.
SURURÎ — Dikkat et, başpehlivanlar çıkıyor. Bak gördün mü, sarı pehlivanı, sarı bıyıklıyı?
ALİ ASKAR — Görmüşem.
SURURÎ — O kim biliyor musun?
ALİ ASKAR — Yoh, bilmirem.
SURURÎ — Ona meşhur, Mihaliçli Hasan pehlivan, derler. Onun daha kolunu bükecek, kainata kimse gelmemiştir. O karayağız olan da İnkayalı İbram Pehlivan.
ALİ ASKAR — Onlar pehlivandır?
SURURÎ — Elbette.
ALİ ASKAR — Sururî Efendi, ne diyesen gardaş? Onlar çocuktur.
SURURÎ — Neler?
ALİ ASKAR — Onlar.
SURURİ —Yok canım çocuk olur mu? Yaptığın şeye bak Ali Askar, onlar hep en namdar pehlivanlardan.
ALİ ASKAR — Sururî Efendi, o sarı bıyıklı pehlivanı gördün?
SURURÎ — Evet.
ALİ ASKAR — Hasan Pehlivan, diyesen.
ALİ ASKAR — O Tehran'a geldi.
SURURÎ — Ne vakit?
ALİ ASKAR — Çok oldu.
SURURÎ — Eee?
ALİ ASKAR — Şahın bi pehlivanı vardı, adına Hurşid-i Mellâ diyeler.
ALİ ASKAR — Günde on sekiz yüz kişi yener gardaşım(?) Hatta Şah ferman eyledi ki bu Hurşid-i Mellâ ile Hasan Pehlivan üleşsin, meydana çıktılar, ellerini şaklattılar. Hasan Pehlivan'ın sekiz metre boyu vardı, yedi metre galınlığı vardı ha. Bu Hasan Pehlivan'a parmağın havale eyledi, bahırlar (bakarlar) Hasan Pehlivan yok. Semavata gitmiş. On yedi gün sonra telgraf geldi. "Hasan Pehlivan salimen Bandırma'ya vasıl olmuş." diyeler.
YAHUDİ — Aşk olsun haci efendi. Maşallah be. Sizin memlekette artik otomobile, şimendüfere lazımlık kalmadı. Birisi Paris'e gidecek, çağır pelivani vursun parmaği. Birisi Londra'ya gidecek çağir pelivani vursun parmaği. Ama biraz dikkat et, yavaş yavaş vursun, belki ahrete yötürür.