Salih Münir
Kaynak: Osmanlı Türkçesi Metinleri-II, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, Ocak 2013.
İngilizlerin politikasında insaf, yücelik, samimiyet ve mertliğin eseri yoktur. Diğer devletlere karşı tavır ve davranışları, İngiltere’nin özel konumunun gereklerine ve ticarî menfaatlerine göre faydacı özelliktedir.
Şöyle ki, İngiltere adası her ne kadar geniş ise de sahip olduğu nüfusa yetecek derecede ürün veremediğinden eksiğini tamamlamak için dışarıdan çok miktarda yiyecek almak suretiyle tüm halkın geçimini sağlaması gerekir. Sanayiin gelişip yayılması sebebiyle, fabrikaları, iç tüketimden kat kat fazla mal ve eşya üretmekte olduğundan, bir taraftan halkın yiyecek eksiğini gidermek ve millî sanayilerine gerekli olup ülkenin yetiştiremediği hammaddeyi daha ucuza sağlamak, diğer taraftan da sanayi ürünlerinin fazlasını kâr ile satıp yararlanmak için sömürgeler ve dış pazarlara kaçınılmaz olarak çok büyük ihtiyacı vardır. Başka bir deyişle, İngiltere’yi hayatta tutan sömürgeler ve dış pazarlardır. Halkının refah, mutluluk ve serveti, hükümetin güç ve kudretinin devamı bunların varlığıyla mümkündür. Hindistan gibi dünyanın en zengin ve en büyük kıtası ellerinde olduğu, diğer taraflarda da daha büyük sömürgeleri olduğu hâlde bilinen çeşitli nedenlerden dolayı İngiltere adasının nüfusu gittikçe arttığından, ticaretin ilerlemesi sebebiyle bir yandan yeni fabrikalar yapılıp, sanayi ürünleri de arttığından eski sömürgeleri bile bu ihtiyaçlar için yeterli gelememektedir. Kendisine göre hayati mesele olduğundan İngiltere’nin sömürgelere ve ticaret serbestisi konusuna büyük önem vermesi, ulaşım ve nakliyatın güvenliğine olağanüstü özen göstermesi doğaldır.
Ticaret serbestisinin korunması ve ulaşımın güvenliğine ait önlemlerden olarak hem her tarafı denizle çevrili olan İngiltere ülkesinin sahillerini, hem servet kaynakları ve ticarî pazarı olan sömürgelerin ve bunlarla ulaşıma hizmet eden binlerce geminin ihtiyaç halinde dış saldırılardan korunması için herhangi bir zamanda kendisiyle çekişmeye girişebilmeleri muhtemel olan devletlerin deniz kuvvetlerine denk donanma oluşturmuş ise de bu donanmanın kendisine verilen görevi tamamıyla ve istenen şekilde yerine getirebilmesi başlıca geçit ve boğazların yani dünya ticaret yollarına hâkim önemli deniz noktalarının da elinde bulunmasına bağlı olduğundan İngilizler eskiden beri bu konuya önem vererek Cebelitarık, Malta, Aden vs. birçok önemli noktayı parça parça ele geçirip işgal etmişlerdir.
Gerçi İngilizlerin sömürge ve dış pazarları ile olan yolları kesilip, ticaretleri zarara uğratılsa bir kısım halk ile sayısı milyonlara ulaşan birçok halk ve işçi için, açlıktan ölmek tehlikesi kesindir.
İngiltere bu durum ve özel konumu gereğince geçen yirmi yıl süresince, ileride anlatılacak iki nedenden dolayı telaşa ve endişeye düşmüş ve dış politika faaliyetini eskisine oranla artırmıştır. Bu nedenlerden birincisi: Almanya, Fransa, İtalya ve Rusya iç sanayii ve gümrük nizamlarını koruma usulüne uygun olarak değiştirmiş, yüksek tarifeler koymuş, böylece kendi mallarının sürümünün artmasına hizmet etmişlerdir. İngiltere mallarının girmesini ve sürümünü güçleştirmeleri, bundan dolayı bu ülkelerdeki İngiltere ticarî çıkarlarına zarar vermiş, İngiltere’nin sermaye sahipleri ile sanayi ve ticaret erbabına bu yüzden gelen zarardan doğal olarak İngiltere hükümeti de etkilenmiştir.
İkincisi: Almanya ve Fransa’nın öteden beri meşru ve onaylanmış sahibi olmayan veya sahipleri olmasına rağmen İngiltere’nin engelsizce mal ve eşya gönderip sattığı, İngiltere’nin tahıl eksiğini daha ucuz ve yararlı şekilde sağladığı, sanayiin ihtiyacı olan hammaddeyi yine ucuzca alageldiği bazı yerleri ele geçirerek sömürgeleştirmişler, doğal olarak buraları kendi sanayi ürünleri ve millî mallarının sürümüne ayırarak koruma usulüne uygun tarifeler koyarak İngiltere ticaretine kapatmışlardır. Bu şekilde, öteden beri İngiliz mallarının dış pazarı olan yerlerden bir çoğu başka milletlerin ticaret alanı haline gelmiştir. Ruslar da Asya’dan ta Çin’e kadar ilerleyip, elde ettikleri veya nüfuzları altına aldıkları yerleri de o şekilde Rus mal ve ürünleriyle doldurup İngilizlerin ellerini kesmişlerdir. İngilizler de işte bu mahrumiyet ve zararlara avunma bedeli olarak Mısır’dan başlayarak geriye doğru ta Ümit Burnu’na kadar Afrika’nın iç ticaretini tek başlarına ellerine geçirmenin vesilelerini hazırlamakla meşgul olmaya başlamışlardır. Bu girişimlerine karşı gelen olursa çarpışmayı ve savaşa girişmeyi kesinlikle göze almışlardır. Hatta bundan dört yıl önce Fransızların Faşuda’ya gelişleri İngilizlerin bu plânlarını bozduğundan, yani önlerini kesip o taraflarda da rekabet anlamını içerdiğinden, bilindiği üzere âdetâ Fransa’ya ültimatom verip az kaldı ki savaşa tutuşuyorlardı. Kısacası İngiltere, İngiliz ticaretine ve ticari mal ve eşyasının sürümüne öyle zarar verdikleri sanayi konusunda şiddetle rekabet ettikleri için Almanya, Fransa ve Rusya’nın karşısındadır.
Almanya, Fransa ve Rusya devletleri ticaret ve sanayilerinin ilerlemesi oranında savaş güçlerini artırmamış olsalar, İngiltere şimdiye kadar onlara birer bahane bulup savaş ilan eder, sömürgelerinin çoğaltılması ve genişletilmesine, İngiltere’nin ticaretini bozmalarına izin vermezdi. Yani İngiltere’nin bunlara karşı susması, savaşa girişmenin çok kolay işlerden olmaması nedeniyledir. Hatta bundan birkaç sene önce Amerika-İspanya savaşı ortaya çıktığında İngiltere Devleti, Amerika Cumhuriyeti’ni güç bakımından kendisinden aşağıda gördüğünden, Filipin ve Küba adalarını istiladan sonra ticaret serbestisi usulünü uygulayacağını taahhüt etmeyecek olursa fiilen müdahaleye başlamakla, buraların istilasına sessiz kalmayacağını Amerika hükümetine anlatmıştı. Amerikalılar güvenceyi esirgemedikleri için İngiltere müdahale etmedi. O şekilde bu iki ada itirazsız Amerikalıların eline geçti.
İngiltere ile başka devletlerden herhangisi arasında ne zaman bir mesele olursa, önemini belirlemek için meselenin İngiltere sömürgelerinin en büyüğü olan Hindistan yoluna veya Ümit Burnu veya Transaval yoluyla ilgisi olup olmadığına bakılmalıdır. Eğer Hint yolu veya İngiltere’nin ticaret serbestisiyle bir ilişkisi varsa İngiltere Devleti’ne göre ölüm kalım meselesi demek olacağından mesele çok önemlidir. Ve o işten İngiltere’nin vazgeçme ihtimali yoktur. Savaşı ve her fedakârlığı göze alması kuvvetle muhtemeldir. Fakat mesele Hindistan ve Afrika’nın anılan yerleri ile ilgili değilse İngiltere hükümeti uzlaşmacı şekilde hareket eder ki, “Madagaskar”, “Niger” ve “Ternov” meseleleri bu düşünceye birer örnektir. Gerçekte İngiltere Devleti bunlardan ilk ikisi için Hint yoluyla ilişkisi olmadığından uzlaşmış, üçüncüsünün de er geç sonuca bağlanacağı açığa çıkmıştır. Ancak “Siyam” Hindistan’a bağlı “Birmanya”’ya bitişik olduğundan, Mısır bölgesi ise hem Hindistan’ın hem de bir süredir Hindistan gibi önem kazanmaya başlayan Ümit Burnu ve “Transaval” karayolunun başlangıcı olduğundan İngiltere bu iki işte uzlaşmacı davranmıyor.
İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne karşı önce ve sonra uygulamış olduğu politikaya gelince, yakın zamanlara kadar İngilizler Osmanlı Devleti’ni Osmanlılara ve Müslümanlara özel sevgilerinden değil Rusların o zaman Ortaasya yolunu tercih etmeyip Anadolu üzerinden ve bir de Süveyş yönünden Hindistan’a doğru sarkacakları tahmin ettiklerinden arka çıkarlardı. Yani mevki olarak bu hareketine engel olmaları doğal olan Osmanlıları koruman, Hindistan’ın da saldırıdan korunmasını sağlamak demek olacağından, dolayısıyla yine kendi çıkarlarına hizmet idi. Bir de İran’a giden İngiliz mallarının bir kısmı en kısa yol olan Trabzon, Erzurum, Doğubeyazıt yolundan sevkedilirdi. Bundan başka İran’a transit için Volga, Ejderhan ve Hazar Denizi’nden geçerek giden Anzeli ve Vişest yolu ile Poti, Kütais ve Tiflis’ten geçen ve bir kolu Bakü’den Tebriz’e ve diğer kolu da Hazar Denizi’nden İran sahilinde biten iki yol daha varsa da, bu yollar hem dolaşık hem de Rusya’nın elinde olduğu için Rusya hükümeti tarafından fazla transit resmi ve koruma usulüne göre bir takım engeller çıkarılmasıyla İngiliz ticaretine kapanabilecekti. Osmanlılar ise bilinen anlaşma gereğince öyle gümrük uygulamalarında özgürlük hareketlerine sahip değildi. Hatta Trabzon yolu, Erzurum, Doğubeyazıt’tan Tebriz’e oradan Tahran’a, Tahran’dan Meşhed’e, Meşhed’den Herat ve Merv’e ulaştığı için; Merv ise Pişaver’in anahtarı derecesinde, askerlik bakımından olağanüstü önemli bir mevki olduğundan, Rusya ile bir savaş ortaya çıktığında İngiltere bu Trabzon yolundan askeri sevkiyat yapılması imkanını da görüyordu. Bir de Osmanlı saltanatı kutsal İslâm halifeliğini bünyesinde toplamış olmakla, İngiltere’nin de Hindistan’da milyonlarca müslüman tebaası olduğu için Osmanlı Devleti ile dost olarak yüce hilâfetin yüksek nüfuzundan oralarda yararlanmayı da çıkarına uygun buluyordu. Rusya Devleti ise o zamanki politikası gereğince doğu tarafına gerçekte çok göz atmış, İstanbul’a doğru ilerleyip İstanbul’u ve Boğazları ele geçirmek emeline düşmüş olmasıyla İngilizler, Osmanlı Devleti’nin desteklenerek Ruslara karşı güçlü bir engel konulmayacak olursa bunların emperyalist saldırılarına karşı durulamayıp, Hindistan’ın elden gideceğini de düşünüyorlardır. Ancak Ruslar sonradan Hindistan’a yaklaşmak için Anadolu yoluna bakmayarak Ortaasya’daki hanlıkları birer birer istila ile Herat yolunu seçip, bir hayli de ilerleyince İngilizlerin Anadolu’ya verdikleri önem eski seviyesinde kalmayarak azaldı. İstanbul’un Rusya tarafından ele geçirilmesine veya bir Hristiyan devlete geçmesine ve Akdeniz ve Karadeniz boğazlarının kapatılması hakkındaki usulün değiştirilmesine, İngiliz ticarî çıkarlarının geçerli olduğu Basra Körfezi taraflarına saldırılmayacağına dair Rusya Devleti tarafından 1877 tarihinde İngiltere devletine sağlam güvence verildiğinden, Eleşkirt ve Doğubeyazıt’tan geçerek İran’a giden ticaret yolunu da Berlin Kongresinde Doğubeyazıt ve Eleşkirt arazisiyle birlikte Ruslar’a geri verdirip burasını da emniyet altına aldıklarından, son olarak Mısır’ı da bazı olağaüstü durumlar ve olaylar sonucunda işgal edip Kanal yolunu da ellerine geçirdiklerinden Osmanlı Devleti’ne karşı politikalarını değiştirdiler.
Mısır’dan geriye doğru Ümit Burnu’na kadar Afrika’nın içerisini ticarî çıkarların yönlendirmesiyle ele geçirmeye kalkışınca İngilizler tarafından hareket üsleri demek olan Mısır bölgesinde ayakta kalabilmenin çarelerini aramak gerekmiştir. Osmanlı Devleti’nin güçlü bir durumda bulunursa, bir ara İngilizleri Mısır bölgesinde görmek istemeyen bir devletle birleşip gasbedilmiş malını istemeye kalkışması muhtemel olduğundan öyle tehlikeli durumun ortaya çıkması imkânının kalmaması için Osmanlı Devleti’nin güç ve kudretinin azalması, bundan dolayı Osmanlı ülkesinin de İstanbul’a, Boğazlara ve Anadolu’nun Hint yolunun selâmetini ilgilendiren yerlerine dokunulmamak şartıyla küçülmesini politik çıkarlarına uygun görmeye başlamışlardır. Bu politikanın gereği olarak Arabistan ve Necd taraflarının, Hicaz bölgesinin parça parça Osmanlı yönetiminden çıkması ve kutsal İslâm hilâfetinin İngiltere’nin uzaktan nüfuzuna tabi olacak şerifler eline geçmesi ve daha sonra Arabistan, Necd ve Irak taraflarının İngiliz himayesi altında Aden gibi sömürge hâline girmesi için mahirce entrikalar çevirmekte oldukları durumun okunması ve bazı alınan haberlerle anlaşılmaktadır.
Bu havaliyi o şekilde Osmanlı Devleti’nden ayırmak istemelerinin başka önemli bir malî ve ticarî sebebi de vardır. Şöyle ki, Necd, Arabistan ve Irak tarafları bugün çok verimli değillerse de İngilizler oraları kendi hüküm ve nüfuzları altına alınca, zan ve iddialarına göre yeni bilimsel usule göre ülkenin doğal servet kaynaklarını yani birçok madeni, petrol, gaz kuyularını işletip, kanallar ve burgulu kuyularla sular getirip araziyi sulamakla tarımı geliştirmek, vapurlar ve demiryolları ile ticari işlemleri ve nakliyatı kolaylaştıracak, ülkenin emniyet ve asayişini sağlayacaklardır. Böylece buranın doğal servetinden İngiliz sermaye sahipleri girişimci ve iş adamları yararlandırmakla halkının da ülkenin kalkınma ve ilerlemesinden dolayı kazançları ve gelirleri artacak, ihtiyaçları çeşitlenip çoğalacak, kazandıkları fazla para ile yine İngiltere’de yapılan birçok mal ve eşyayı satacaklarını, kısaca İngiliz milletinin iki şekilde, yani hem ülkeyi o şekilde işletmekle ve hem de İngiltere malını satmakla kazanmış ve yararlanmış olacaklarını hesap ediyorlar.
İngilizlerin, Ermenilerin emel ve dileklerini karşılamak ve onları sahiplenme yolunda bir politika tutmalarının da sebebine gelince, bir Ermenistan meselesi icat edip, Avrupa kararıyla Rusya sınırı civarında bir Ermeni prensliği veya özerk vilayeti kurulacak olursa Rusya Ermenilerinin de millî duyguları galeyana gelerek bu vilâyet veya prensliğe katılmak isteyecekleri ve bunu başaramasalar bile Rusya hükümetini az çok rahatsız edecek ve oyalayacakları ve bir gün olup Hindistan veya Uzakdoğu ya da başka bir tarafa ait bir işten dolayı Rusya ile İngiltere’nin arasında bir savaş ortaya çıktığı takdirde zaten İngiltere’ye minnet duyan ve özel yetiştirmesi durumunda olacak olan bu Ermeni prensliği veya özerk vilâyetinin Rusya Ermenileriyle birlikte ayaklanarak Rus ordularından bir ikisini olsun orada oyalamakla, yükünü hafifletmek şeklinde İngilizlere hizmet edecekleri, kısaca Ermenilerin o şekilde Rusya tarafına sürekli rahatsızlık veren bir çıban olacakları düşüncesidir.
Ancak bu niyetlerin elde edilmesi uğurunda çok kan dökülecekmiş ve birçok Ermeni telef olacakmış diye düşünmek İngiliz diplomatlarının işi, görevi ve âdeti değildir. İngiltere çıkarlarını karşılamak için caiz ve mübah olmayan şey yoktur.
Her türlü durumda emir ve ferman, kimseye minnet duymayan, nimet veren padişahımız, haşmetli efendimiz hazretlerinindir.
8 Cemaziyelevvel 1321 (hicrî) senesinde ve 22 Temmuz 1319 (Rumi) senesinde. (Ağustos 1903)
Padişahın kulu
Bern ile Brüksel ve Paris Büyükelçisi Salih Münir
(imza)