1844 Yılında İstanbul Tophane’de doğdu. Küçük yaşta babasını kaybeden Mithat Efendi 1857 yılında Vidin’de bulunan üvey ağabeysisinin yanına gitti. İlköğrenimini burada tamamladıktan sonra 1861 yılında İstanbul’a dönerek Tophane Sıbyan mektebinde öğrenimine devam etti. Çocukluk yıllarında maddi sıkıntı içinde olduğu için bir aktarın yanında çalışmaya başlamıştır. Dükkân komşusu Hacı İbrahim’in geceleri evine giderek ondan Kuran dersleri aldı. 1862 yılında tekrar Vidin’e geri döndü. Mithat Paşa’nın Niş valisi olmasıyla Ahmet Mithat Efendi’de Niş’e gider. Burada Niş rüştiyesine devam eder. Bu okulda gramer, felsefe, mantık, tarih, coğrafya ve Farsça dersleri alır. Bu dönemde şiire ilgi duyar. Ermeni bir hocadan Fransızca dersleri alır. 1863 yılında rüştiyeyi bitirdikten sonra Rusçuk’ta Mektubi Kalemine memur olarak girer. Bu yıllarda medrese derslerine devam eder. Arapça ve Farsçayı bu devrede öğrenir. 1865 yılında Politika Müdürlüğünde Türkçe kâtipliği yapar. Fransızcasını ilerleterek La Fontaine’nin eserlerini okur. 1866 yılında ilk evliliğini Servet Hanımla yapar. 1867 yılında ise ağabeyi ile anlaşamayarak evinden ayrılır. 1868 yılında Tuna gazetesinde yazılar yazmaya başlar. Kısa sürede bu gazetenin başyazarı olur. Bu gazetede yazdığı yazılar Mithat Paşa tarafından beğeni ile karşılanır. 1869 yılında Mithat Paşa’nın Bağdat valisi olması üzerine o da Bağdat’a gider. Burada Vilayet Politika Müdürü ressam Osman Hamdi Bey ile tanışır. Onun tavsiyesi üzerine Avrupa’dan eserler getirterek onları okur ve kendisini geliştirir. Yine Hamdi Beyin desteği ile telif hayatına girer. Bağdat’ta bir basımevi kurarak Zevra adlı bir gazete çıkarmaya başlar. Ayrıca bu devrede özellikle Arapça ve Farsça yazılmış birçok eseri de inceler. 1871 yılında abisinin ölümü üzerine İstanbul’a döner. Ceride-i Askeriye gazetesinde başyazar olarak çalışır. Bu arada Basiret gazetesinde edebi yazılar da yazar. Özellikle Osmanlıcanın ıslah edilmesi hususunda önemli makaleleri bu gazetede yayımlar. Kendi çabalarıyla Tahtakale’de bir matbaa kurarak eserlerini basmaya başlar. 1872 yılında İbret gazetesinin yönetimini üstlenir. Böylece Namık Kemal ile tanışır. Ancak 1873 yılında hükümetin İbret gazetesini kapatıp çalışanlarının da sürgün edilmesiyle Ahmet Mithat Paşa Rodos’a sürülür. Bu sürgün hayatı üç yıl sürer. Sürgünde iken İstanbul’da çıkan Kırkanbar dergisini yönetir. Bu üç yıllık zamanda kendisini tamamen eser yazamaya verir. Hikâyelerinin birçoğunu Lefafif-i Rivayet adıyla burada yayınlar.
Sultan Abdulaziz’in 1876 yılında tahttan indirilmesi sonucu genel aftan yararlanarak İstanbul’a dönen Ahmet Mithat Paşa aynı yıl Rodos’ta Tahrırat Müdürü olarak görevlendirilir. Ancak birkaç ay bu görevi yaptıktan sonra tekrar İstanbul’a geri döner. İstanbul’a geldikten kısa süre sonra İttihat gazetesini çıkarır. Aynı zamanda Vakit gazetesinde de yazılar yazmaya başlar. 1878 yılında Takvim-i Vakayı gazetesinin müdürü olur. Bu arada ikinci evliliğini Fıtnat Hanımla yapar. 1879 Yılında yazdığı Üss-i İnkılap ve Zubdetü’l Hakayık eserleriyle 2. Abdulhamit’in takdirini kazanır. Bunun üzerine Namık Kemal ile araları açılır. Namık Kemal onu Abdulhamit’e bağlılığı nedeniyle şiddetle tenkit eder. 1879 yıllarının sonuna doğru Tercüman-ı Hakikat gazetesinin yönetimini üstlenir. 1908 yılına kadar bu gazetede makale, roman ve hikâyelerini yayımlar. Halk arasında şöhret yapar. Bu yıllar Ahmet Mithat Efendi’nin bir kütüphane oluşturacak kadar eser yazdığı yıllardır. 1880 yılında Beykoz’da bir çiftlik alarak eser yazmaya burada devam eder. 1884 yılında üçüncü evliliğini Melek Hanımla yapar. 1889 yılında Stockholm’de toplanan Şarkiyatçılar kongresinde Osmanlıyı temsil eder. 1895 yılında Meclis-i Umur-u Sıhhıye başkanlığı görevini üstlenir. 1908 yılında meşrutiyetin ilanı ile beraber Sabah gazetesinde de yazılar yazmaya başlar. Bu yıllarda damadı Muallim Naci’ye Tercuman-ı Hakikat gazetesinin edebiyat bölümünü açar. Ancak kısa sürede damadının yaptığı edebi tartışmalardan hoşlanmayarak Naci’yi gazeteden uzaklaştırır. Recaizade Mahmut Ekrem ile başlayan ferdiyetçi zihniyete şiddetle karşı çıkan Ahmet Mithat Efendi Dekadanlar tartışmasını başlatır. Bu tartışma büyük yankılar uyandırır. Denilebilir ki Servet-i Funun akımına en şiddetli karşı duran böylece Ahmet Mithat Efendi’dir. 1909 yılında emekliye ayrılarak hem gazetelerden uzaklaşır hem de edebiyattan kopar. Daruşşafaka’da ücretsiz öğretmenlik yaptığı sırada 1912 yılında kalp krizi sonucu hayatını kaybeder.
Ahmet Mithat Efendi devrinin en popüler edebiyatçısıdır. Nesrin hemen her türlü dalında eserler vermiştir. Eserlerinin hiç birinde hayalperest bir duruşu yoktur. O tam bir hayat adamıydı. Ömrü boyunca değişik ve çok renkli yaşamlara girip çıkmıştır. Ticaretten siyasete kadar her şeyi biliyordu. Gençlik dönemlerinde Ruçuk’ta içkili kadınlı meclislere girmiş, Olgunluk döneminde hem zindan hayatını hem de saray hayatını yaşmış, İstanbul’un her türlü tabakadan insanı ve her ırktın insanla düşüp kalkmıştır. Dini sohbetlere icabet etmiş ve milli meselelerle ilgilenmiştir. Dolayısıyla bu çok yönlülüğü hem hikâyelerine hem de romanlarına malzeme kaynağı olmuştur.
Ahmet Mithat diğer Tanzimatçılar gibi olaylara yön veren bir hareket adamı değil halkı eğitmeyi amaçlayan bir hizmet adamıdır. Bu sebeple ömrünü hep eser yazmakla geçirmiştir. Tanzimat döneminin en fazla eser veren yazarıdır. Kendisine döneminde “Oniki beygir gücünde bir yazı makinesi” denmesi tesadüf değildir. Onun düşüncesi memleketin ilerlemesi ve uygar bir toplum olmanın temel şartı okumaktır. Geniş halk tabakalarının eğitimi için eserler yazmış olan Ahmet Mithat, sanatı da ikinci plana itmiştir. Kullandığı dil ise amacına uygun olarak halkın anlayabileceği sadeliktedir. Denilebilir ki Tanzimat sanatçıları içinde halka yaklaşabilen bir üslubu bulan Ahmet Mithat’tır. Bu yüzden çağdaşı Ali Suavi, Şinasi ve Ziya Paşa gibi O da bir kelimenin Türkçesi dururken Arapça ve Farsça karşılığının kullanılmasına karşı çıkmış, böylece Şemseddin Sami ve Ahmet Vefik Paşa’dan sonra Milli edebiyat akımının öncülerinde olmuştur.
Çağdaşı yazar ve şairlerin aksine Genç Osmanlılar oluşumuna karşı çıkmış, “Parlamento Rezaletleri” yazısıyla bu oluşumu tasvip etmemiştir. Bu yüzden Namık Kemal ile arası açılmıştır. O Namık Kemal’in Osmanlıcı ve İslamcı sentezine karşılık Osmanlıcı, İslamcı ve Türkçü sentezini oluşturmaya çalışmıştır. Türk tarihinin beşbin yıl önceye dayandığını söyleyenlerden birisidir. Türk tarihi ve etnografyası üzerine yaptığı çalışmalarla ilgi odağı oluştur. Türk medeniyetinin köklü bir medeniyet olduğunu ortaya koyarak Batı karşısında ezilen ve Batının modasını kendi yaşamına uygulamaya çalışan züppe tipine karşı çıkan da O’dur.
Ahmet Mithat önemli gazetecilerimizdendir. Tuna, İbret, Devir, Bedir, Ceride-i Askeriye, Basiret ve Tercüman-ı Hakikat gibi gazetelerde çalışır. 1879–1909 yılları arasında kendisinin çıkardığı Tercüman-ı Hakikat gazetesi ile Muallim Naci başta olmak üzere Ahmet Rasim ve Hüseyin Rahmi gibi yazarların yetişmesine yardımcı olur. Gazete sayesinde hem fikirlerini rahatlıkla ortaya koyma imkânı bulmuş hem de edebi anlamda yeni tartışmaları başlatma imkanı bulmuştur. Dekadanlar yazısıyla Servet-i Funun akımını eleştirmiş, klasiklerin Türkçeye çevrilmesi yönünde yazdığı İkram-ı Akvam başlıklı yazısıyla yeni bir tartışmaya yol açmış, Üss-i İnkılâp eserinde Genç Osmanlılar anlayışına cephe almış, Sadeliği İltizam Edelim yazısıyla dildeki sadeleşmeyi savunmuş, Ben Neyim adlı yazısıyla maddecilik akımını karşı çıkmıştır.
Hikâyelerinde meddah tarzını benimseyen Ahmet Mithat, Kıssadan Hisse ve Letaif-i Rivayet adlı hikaye kitaplarında Orta oyunu ve Karagözden yararlanır. Halk diliyle yazdığı bu hikâyelerinde meddahlığın diyalog ve tahkiye unsurlarını kullanır. Okuyucuya senli benli ifadelerle yaklaşır. Hikâyelerinin hepsinde ders verme güldürürken düşündürmeyi amaçlar. Romanlarında olduğu gibi hikâyelerinde de olayın akışını keserek sık sık bilgi verir. Hikâyelerinde her ne kadar yerli unsurları kullanmışsa da Batı hikâyeciliğinin akımlarından da etkilenmiştir.
Ahmet Mithat’a göre roman, bir insan topluluğu içinde görülen hallerden birisini ya da kimilerini kağıt üzerine koymaktır. Roman genel ahlakın tayin ettiği yaşantılar içinde oluşur. Avrupa’nın romanı nasıl kendine ait ise bizim romanımızda kendimize ait olmalıdır. Avrupa’nın kendi hayatıma uymayan romanlarını örnek almak yanlıştır. Milli bünyemize uyan romanı örnek almalıyız. Milletin örf ve adetleri inanç ve davranışları romanı şekillendiren önemli unsurlardır. Roman milletle bütünleşmelidir. Millet başka, roman başka olmamalıdır.
Romanlarında ya kendisi ya da bir dostu vardır. Konuları daima ya kendi başından, ya da bir dostunun, bir tanıdığının başından geçen olaylardır. Görmediği hiçbir âlemi, hatta hiçbir yeri anlatmak istemez. Romanlarına konu olacak yerleri önceden görür ve o mekânda yaşar. Sonra kullanır. Romanlarında kişiliğini gizlemez. Sık sık olayın akışını keserek okuyucuya çeşitli bilim dallarında bilgi verir. Okuyucuya çeşitli sorular sorar ve bu sorulara yine kendisi cevap verir. Romanlarında ahlak gayesi güden Ahmet Hamdi, romanın sonunda iyileri ödüllendirirken kötüleri cezalandırır. Okuyucuyu bilgilendirmek ve eğitmek amacında olduğu için romanlarında sanat ikinci planda gelir.
Eserleri: Ahmet Mithat Efendi’nin 208 basılmış 15 basılmamış toplam 223 eseri vardır.
Hikayeleri: Kıssadan Hisse, Letaif-i Tercüman-ı Hakikat, Letaif-i Rivayet
Romanları: Esaret, Hasan Mellah, Diplomalı Kız, Felatun Bey ile Rakım Efendi, Hüseyin Fellah, Sui Zan, Gençlik, Felsefe-i Zenan, Firkat, Yeniçerililer, Ölüm Allahın Emri, Fitnekar, Nasip, Bahtiyarlık, Bir Tövbekar, Kısmeti Olanın Kaşiğinde Çıkar, Dolapta Temaşa, İki Hudekar, Emanetçi Sıdkı, Can Kurtaranlar, Ana-Kız, Dünyaya İkinci Geliş, Yeryüzünde Bir Melek, Karı-Koca Masalı, Paris’te Bir Türk, Süleyman Musli, Kafkas, Çengi, Beliyyat-ı Mudhike, Karnaval, Hnüz Onyedi Yaşında, Acaib-i Alem, Dürdane Hanım, Vah, Esrar-ı Cinayet, Cellat, Hayret, Cinli Han, Alayın Kraliçesi ve Zeyli, Çingene, Arnavutlar, Demir Bey, Fenni Bir Roman, Haydut Montari, Gürcü Kızı, Rikalda, Ben Neyim, Müşahedat, Papazdaki Esrar, Hal ve Hakikat, Ahmet Metin ve Şirzat, Bir Acibe-i Seydiye, Taaffüf, Gönüllü, Eski Mktuplar, Mesail-i Muğlaka, Altın Aşıklar, Jön Türk
Çeviri Romanları: Üç Yüzlü Karı, La Dame aux Comalias, Bir Kadının Hikayesi, Bir Delikanlının Hikayesi, Amiral Bing, Antonin, Peçeli Kadın, Gabriyel’in Günahı, Merdut Kız, Lukiy-i Asfar, Konak, Kamere Aşık, Pastadaki Esrar, Bilgiç Kız, Nedamet mi, Odolf Hisarı, Aleksandr Stredella, Sanatkar Namusu, Seyidin Hülasası
Oyunları: Eyvah, Hükm-i Dil, Açıkbaş, Ahz-ı Zar, Zuhur-u Osmaniyan, Fürs-ü Kadimede Bir Facia, Çengi, Çerkes Özdenler
Tarih Eserleri: Kainat, Üss-i İnkılap, Zübtetül Hakayık, Mufasal
Diğer Eserleri: Hace-i Evvel, Mukaddeme, İngiltere, Danimarka, İsveç, Rusya, Fransa, Peyyiba
Ahmet Mithat Efendi’nin eserlerinin özellikleri: Ahmet Mithat Efendi, değişik sanat anlayışlarının ve sanatkârların etkisinde kalmış, buna bağlı olarak da farklı türde ve edebî akımlara bağlı tarzlarda eserler kaleme almıştır: - Alexandre Dumas Pere tarzında macera romanı: Hasan Mellah, Hüseyin Fellah, Dünyaya İkinci Geliş vb. - Jules Verne yolunda gezi ve bilimkurgu romanı: Acaib-i Âlem, Ahmet Metin ve Şirzat. - Harika romanı (Doğa üstü güçlerden söz eden romanlar): Çengi - Köy romanı: Bahtiyarlık. - Tarihî roman: Yeniçeriler, Arnavutlar - Solyotlar vb. - Romantizme bağlı roman: Yeryüzünde Bir Melek - Realist roman: Henüz On Yedi Yaşında - Natüralist roman: Müşahedat, Taaffüf. Ahmet Mithat Efendi, romanlarında okuyucuyu âdeta bir yolculuğa çıkararak değişik mekânları, farklı durumları ve olayları göstermek ister. Ahmet Mithat Efendi’nin hikâye ve romanlarında olay örgüsü, sadece bir kahramanın serüveni üzerine kurulmaz. Birden çok kahramanın serüveni, birbirinin içine geçecek şekilde düzenlenerek kurulur. O, yalnızca olayları anlatmakla, onları nakletmekle yetinmez. Kahramanların psikolojik dünyalarını, düşüncelerini, isteklerini de anlatır. Ahmet Mithat Efendi’nin hikâye ve romanlarında kendi kişiliğini gizlemediği, zaman zaman yazar kimliğiyle ortaya çıktığı, okuyucuya hitap ederek onunla diyalog kurduğu; olay örgüsüne veya kahramanlara müdahale ettiği görülür.
Ahmet Mithat Efendi’nin eserlerinin özellikleri:
- Alexandre Dumas Pere tarzında macera romanı: Hasan Mellah, Hüseyin Fellah, Dünyaya İkinci Geliş vb.
- Jules Verne yolunda gezi ve bilimkurgu romanı: Acaib-i Âlem, Ahmet Metin ve Şirzat.
- Harika romanı (Doğa üstü güçlerden söz eden romanlar): Çengi
- Köy romanı: Bahtiyarlık.
- Tarihî roman: Yeniçeriler, Arnavutlar - Solyotlar vb.
- Romantizme bağlı roman: Yeryüzünde Bir Melek
- Realist roman: Henüz On Yedi Yaşında
- Natüralist roman: Müşahedat, Taaffüf.
Çok sayıda öykü ve roman yazmış olmasına rağmen tekrara düştüğü pek görülmeyen A. Mithat Efendi’nin eserlerinin sonunda iyileri mutluluğa kavuştururken kötüleri cezalandırması sosyal edebiyat anlayışına bağlanmasıyla açıklanabilir.
Felatun Bey ile Râkım Efendi, Türk edebiyatında Tanzimat’tan sonra başlayan Batılılaşmanın yanlış anlaşılmasını konu alan ilk romandır.
Ahmet Mithat Efendi, Letâifi Rivâyât serisinde yer alan öykülerinde meddah tarzı anlatıma bağlı laubali bir üslup kurma yoluna gider. Amacı okuyucuları eğlendirmek, eğlendirirken de eğitmek ve bilgilendirmek olduğu için geniş halk kitlesini bu yolla öykülerinin dünyasına çekmeyi hedefler.
[Cankurtaranlar] Hikâyede anlatılan üç olaydan her biri, dinleyiciler tarafından, merak ve gerilimin canlı tutulması ve sürpriz bir sonla bitişiyle bir öncekinden daha fazla beğeni kazanır. Böylece bir bakıma Ahmet Mithat Efendi, devrin okuyucusunun bir hikâyeden beklediği en önemli unsurun, merak ve gerilimin bir hikâyeci tarafından nasıl ayarlanabileceğinin bir örneğini vermiş olur.
Ahmet Mithat Efendi, devrin toplumsal sorunlarına modern bir açıdan bakması, geçiş dönemi yazarlığının tüm sıkıntılarına rağmen kendine mahsus bir üslup oluşturması ve geniş bir okuyucu kitlesini sonraki yazar kuşağına hazırlaması yönüyle modern Türk öykücülüğünün kurucuları arasındadır.
[Eyvah] Piyes iki evli Meftûn Bey’in acıklı macerası, tekrar evlenme şakaları ve tavla oyunu hemen hemen her vodvil havasında başlar. İkinci perdenin başında görülen bu hafif komedi havası bu piyesin hatta bütün Ahmet Mithat Efendi tiyatrosunun bizce en güzel tarafıdır. Muharrir neredeyse Ayyar Hamza sahibi Ali Bey’in o çok güzel diline yaklaşmaktadır. Fakat sosyal davaları yakalayarak, açıklayarak hayata yardım etmek arzusu ille de bir tezi olması ve onu isbata çalışması uğrunda bu güzel başlangıçlar harcanır.
Bizde hikâye yazan yalnız bir kişi var o da Ahmet Midhat Efendi hazretleridir. Birkaç eserleri hayaliyyundan tercüme olunan eserlere gıpta-res olacak derecede güzeldir. Ahmet Midhat Efendi hazretleri hakiki değildir. Fakat bazı mühmelâne veya zamana tevfik-i hareketle yazılan eserlerinden kat-ı nazar hikâye-nüvisan arasında bir mevki-i mümtaz ihraz edecek kadar muktedir bir hayalîdir.
Bizde başka bir hikâye yazan kimse görmüyorum. Bazı ufak tefek fıkralar, sahiplerine hikâye-nüvis namını kazandıracak kadar mühim addolunmaz sanırım.
Ahmet Mithat Efendi’nin yine aynı yıllarda müstakil olarak yayımladığı romanlardan farklı kılan, belki hacim itibarıyla daha kısa eserler oluşlarıdır. İçlerinde hacmi, kurgusu ve zengin kişi kadrosu veya kişilerin geniş bir çerçevede verilişi ile roman olarak değerlendirilebilecek eserler de bulunmakla birlikte, bunların çoğunu ‘büyük hikâye’ kategorisine koyabiliriz. Bu hikâyelerin çoğu, konusunu bizim hayatımızdan almakla birlikte içlerinde konusu Fransa’da geçen ve dolayısıyla kişi kadrosu yabancılardan oluşanlar da vardır (Gökçek, 2001, ıx).