Sistemin en büyük gezegeni Jüpiter, öteki tüm gezegenlerin toplam kütlesinin 2,5 katında kütleye sahiptir. Gezegenin iç yapısı küçük, kayalık bir çekirdek ve bunu saran metalik hidrojenden oluşur. İç mantonun etrafındaki dış manto, sıvı halde hidrojen ve helyum içerir.
Güneş’e uzaklık: 778.412.020 km (5,2 AB)
Dolanma süresi: 11,86 yıl
Dönme süresi: 9,93 saat
Yarıçap: 71,49 km (11,21 dünya yarıçapı)
Kütle: 317,82 dünya kütlesi
Hacim: 1316 dünya hacmi
Yoğunluk: 1,33 g/cm3
Yüzey sıcaklığı: -148 °C
Yüzeyindeki kütleçekimi: 9,766 m/s2
Atmosfer bileşenleri: H2, He
Jüpiter, Güneşten itibaren beşinci ve Güneş sisteminin en büyük gezegenidir. Diğer bütün gezegenlerin toplam kütlesinin iki katından daha büyük kütleye sahiptir (Dünya’nın kütlesinin 318 katı). Güneşten ortalama 778.330.000 km (5.20 AB) uzaklıkta, Ekvatoryal çapı 142.984 km ve kütlesi 1.900x1027 kg’dır.
Gökyüzünün dördüncü en parlak cismidir. Çok eski tarihlerden beri bilinmektedir. 1610 yılında Galile tarafından Jüpiter’in dört büyük uydusu Io, Europa, Ganymede ve Callisto keşfedilmiş ve bu uydulara Galile uyduları adı verilmiştir. Bu keşif uzayda bir cismin başka bir cisim etrafında dolandığını ispatlayan ilk doğrudan gözlem olmuştur.
Jüpiter ilk defa Pioner-10 uydusu tarafından 1973 yılında ziyaret edilmiş ve ardından Pioner-11, Voyager-1, Voyager-2 ve Ulysses uyduları Jüpiter’e uğramışlardır. Galile adındaki bir uydu halen Jüpiter yörüngesinde bulunmakta ve gezegen hakkında bilgi göndermeye devam etmektedir.
Gazdan oluşan bu gezegenin katı bir yüzeyi yoktur, sadece daha derinlere inildikçe daha yoğun madde ile karşılaşılır. Görsel olarak bakıldığında dikkati çeken en önemli olay atmosferinin üst kısımlarında gördüğümüz bulutlardır.
Jüpiter’in %90’ı hidrojen ve %10’u helyumdan oluşmaktadır. Metan, su ve amonyum izlerine atmosferinde rastlanmıştır. Bu kimyasal bileşim ise güneş sisteminin oluştuğu bulutsunun kimyasal bileşimi ile tamamen aynıdır.
Merkezi bölgesi hakkındaki bilgilerimiz tamamen dolaylı yoldan elde edilen bilgilerden oluşmaktadır. Galile uydusunun Jüpiterin atmosferine gönderdiği aracı sadece 150 km derinliğe kadar bilgi gönderebilmiş ve ardından iletişim yok olmuştur. Muhtemelen Jüpiter gezegeni 10 ile 15 yer kütlesinde kayamsı materyalden oluşan bir çekirdeğe sahiptir.
Bu çekirdeğin hemen üzerinde sıvı metalik hidrojenden oluşan bir yapı yer alır. Sıvı metalik hidrojen, iyonize olmuş protonlar ve elektronlardan oluşur. Bu sıcaklık ve basınçta Jüpiterin iç kısımlarının sıvı hidrojenden oluşmuş olması gerekir yani gaz halinde bulunmaz. Bu elektriksel olarak iletkenlik sağlayarak Jüpiterin manyetik alanın oluşmasını sağlar. Bu katmanda biraz helyum ve başka buz yapılarının bulunduğu düşünülmektedir.
En dış katman bildiğimiz moleküler hidrojen ve helyumdan oluşur. İç kısımlara inildikçe sıvı hallerine, dış kısımlarda ise gaz hallerine rastlanır. Bizim gözleyebildiğimiz atmosferi ise atmosferin en üst katmanlarıdır. Su, karbondioksit, metan ve diğer basit moleküller azda olsa mevcuttur.
Jüpiterin atmosferinde üç farklı bulut yapısının olduğuna inanılmaktadır, bunlar amonyum buzu, amonyum hidrosulfit ve su ve bunların karışımından oluşan yapılardır. Galile uydusunun atmosferik araştırma aracından gelen verilere göre, beklenenden daha az suyun bulunduğu görülmektedir. Daha önceden Jüpiterin atmosferinde Güneş’tekinden yaklaşık iki kat daha fazla oksijenin bulunduğu düşünülmesine olmasına rağmen son bulgular gerçek miktarın Güneş’tekinden çok daha az olduğudur. Başka bir sürpriz bulgu ise atmosferin üst katmanlarının yüksek sıcaklıklarda ve yoğunluklarda olmasıdır.
Jüpiter ve diğer gaz gezegenlerde çok yüksek hızlı rüzgarlar mevcuttur ve bu nedenle de çeşitli yüzey şekilleri ortaya çıkmaktadır. Bu yapılar atmosferde farklı kimyasal ve sıcaklığa sahip bölgelerin çeşitli bandlar şeklinde görülmesini sağlar. Yüzeydeki parlak bandlara “sınır” adı verilir ve karanlık olanlara ise “kuşak” adı verilir. Bu karanlık kuşaklar ancak Voyager uydusunun gönderdiği verilerden sonra görülebilmiştir. Parlak olanlar ise çok uzun yıllardır bilenen yapılardır. Atmosferde oluşan rüzgarların hızı 400 m/saat den daha fazladır ve atmosferin binlerce km derinliklerine kadar inebilmektedir.
Jüpiter’in en dikkate çeken atmosferik yapısına Great Red Spot (Büyük Kırmızı Leke) adı verilmektedir. Bu yapı neredeyse 300 yıldır gözlenebilmektedir. Bu büyük yapı ovalimsi bir şekle sahiptir ve yaklaşık 12000 km’ye 25000 km boyutlarındadır (iki tane Dünya’yı içine alabilecek bir büyüklük). Benzer fakat daha küçük yapılar ise son birkaç çeyrek asırda gözlenebilmiştir. Kırmızıöte gözlemleri ve bu lekelerin dönme yönleri dikkate alındığında buraların yüksek basınç bölgeleri olduğu ve çevrelerine göre daha soğuk olduğu ortaya çıkmıştır. Benzer yapılar Satürn ve Neptün gezegenlerinde de gözlenmiştir.
Jüpiter gezegeni Güneş’ten aldığı enerjiden daha fazlasını uzaya yayar. Jüpiter’in iç kısımları sıcaktır, çekirdeğinin yaklaşık 20.000°K sıcaklığa sahip olduğu düşünülmektedir. Bu ısı gezegenin çekimsel olarak büzülmesi nedeniyle üretilmektedir. Ayrıca sıvı olan iç katmanların konveksiyon yolu ile karışması ve yüzeydeki karmaşık hareketler bu ısının üretilmesine neden olabilir.
Jüpiter, bir gaz gezegeninin olabileceği en büyük çap’a sahip bir gezegendir. Eğer daha fazla madde kazansa bile bütün yarıçapı ancak çok küçük bir oranda artabilir. Yıldızlarda ise merkezi nükleer reaksiyonlar nedeniyle daha büyük durumdadırlar. Fakat Jüpiter gezegeninin bir yıldız olabilmesi için en azından 80 katı daha büyük kütleye sahip olmalıdır.
Jüpiter’in çok büyük bir manyetik alanı vardır ve manyetosferi Satürn’ün yörüngesini de geçecek kadar büyüktür (650 milyon km’ye kadar uzanabilmektedir). Güneş yönünde ise sadece birkaç milyon km uzanabilmektedir. Bu nedenle Jüpiter’in uyduları bu manyetik alanın içerisinde bulunurlar. Uydularındaki bazı aktivitelerin bundan kaynaklandığı düşünülmektedir (Io uydusundaki aktiviteler gibi).
Jüpiter gezegeninin de Satürn gibi halkaları bulunur, fakat Satürn gezegenindekinden çok daha sönük, küçük ve karanlıktır. Bu halka muhtemelen çok küçük kaya parçalarından oluşmaktadır. Atmosferik ve manyetik etkiler nedeniyle halkalarda bulunan parçacıkların uzun süre burada kalamayacakları düşünülmektedir. Bu halkaların Jüpiter’in uydularına çarpan küçük meteorların etkisiyle sürekli olarak desteklendiği düşünülmektedir.
1994 yılında Shoemaker-Levy 9 kuyrukluyıldızı Jüpiter’e çarpmıştır. Bu olay amatör astronomlar tarafından bile teleskoplarla gözlenebilmiştir. Çarpma sonucu ortaya çıkan atmosferik görüntü neredeyse bir yıl kadar görülebilmiştir.
Jüpiter geceleri görülebildiği zamanlar gökyüzünde en parlak yıldızlardan biri gibi görülür. Çevresinde dolanan dört adet Galile uydusunu küçük teleskoplarla veya dürbünle bile görmek mümkündür.
Jüpiter’in Uyduları Jüpiter’in bilinen16 tane uydusu vardır, bunlardan dört tanesi Galile uyduları olarak bilinir ve diğer 12 uydusu daha küçük boyutludur. Uyduların en yakını 128.000 km ile Metis ve en uzağı 23.700.000 km ile Sinope uydusudur. Boyut olarak en küçüğü 8 km yarıçapındaki Leda uydusu en büyüğü ise 2631 km yarıçapında olan Ganymede uydusudur.
Jüpiter'in uyduları
Jüpiter'e yakınlıklarına göre 3 grupta toplanabilir:
I. grup: Gezegene yakın 8 uydudan (Galile uyduları dahil) oluşur. Doğru yönde hareket ederler, yörüngeleri daireye çok yakındır ve Jüpiterin ekvator düzleminde dolanırlar.
II. grup: Yörüngeleri çemberden biraz ayrılmıştır ve yörünge düzlemlerinin eğikliği büyüktür.
III. grup: En dış gruptur, yörüngeleri iyice basık elipslerdir. Yörünge hareketleri ters yöndedir.