Ahmet Vefik Paşa
Elli üç yaşında olan İvaz Ağa, çevrenin zenginlerinden Büyük Ağa’nın genç ve güzel kızı Ziba Hanım’la evlenmeye karar vermiştir. Bu düşüncesini komşusu Müstecip Çelebi’ye açar. O, bu evlenmeyi yadırgarsa da, İvaz Ağa’nın kararlı olduğunu anlayınca, onunla aynı düşüncede olduğunu söylemek zorunda kalır:
Müstecip Çelebi: Aman efendim, bulunmaz kelepir! Çabucak durmayıp düğünü edin.
İvaz Ağa: Onu beğendiğime iyi etmemiş miyim ya!
Müsteci Çelebi: Ne demek efendim, bu ne münasip evlenme olacak, hemen acele tutunuz.
İvaz Ağa: Gözüm nuru Müstecip Çelebi! Sözünüz beni memnun eder, rey vermeğe himmetinizden müteşekkirim. Lütfunuzdan mahcubum, akşam sizi cemiyete davet ederim.
Müstecip Çelebi: Kusur etmem gelirim efendim. Bir varıp temizce giyineyim.
İvaz Ağa: Safa geldiniz sultanım!
Müstecip Çelebi: (Kendi Kendine) Aman Ağanın genç kızı Ziba Hanım ile Hacı İvaz Ağa! Yaş da elli üçe baliğ! Vah gidi hayırlı iş, vah! Hay gidi akılane teehhül!
İvaz Ağa: Bu bir hayırlı nikahtır, herkese ferah veriyor, kime söylesem gülüyor. Oh ne mutlu adammışım, işte buna çok hazzettim...
İvaz Ağa, sonra Ziba Hanım’la karşılaşır; konuşmaları ve davranışları onu düşündürür. Bu “vesvese”lerden kurtulmak, aydınlığa çıkmak için de, mahallenin düşünürlerinden sayılan Hoca Üstad-ı Sani ile görüşür; kendi dünya görüşü içinde olan Üstad-ı Sani’ye derdini anlatmaya çalışır:
İvaz Ağa: (Kendi kendine) canı çıksın bu hakimin! (Üstada) A hocaefendi, a okumuş, adamı biraz dinle! Bak, size, bir saattır söz danışıyorum, sizde hiç cevap yok.
Üstad-ı Sani: Aman affeyle ağa, zihnimi bir gayz ve gazap bürüdü.
İvaz Ağa: Efendim, onu artık bırakın. Biraz da beni dinleyin.
Üstad-ı Sani: Peki ne diyeceksiniz bana bakayım. Hem de ne lisan kullanacaksınız?
İvaz Ağa: Ne lisan mı?
Üstad-ı Sani: Evet ne dille söyleşeceksiniz?
İvaz Ağa: Bakındı ne dille imiş! Ne dil olacak. İşte ağzımdaki dil. Komşununkini kullanacak değilim ya.
Üstadı-ı Sani: Canım öyle değil. Ne lisan, yani ne lügat, hangi lehçe? Arapça mı söyleyeceksiniz?
İvaz Ağa: Hayır.
Üstad-ı Sani: Farisi mi?
Üstad-ı Sani: İbrani?
Üstad-ı Sani: Süryani?
Üstad-ı Sani: Yunani?
Üstad-ı Sani: Latini?
Üstad-ı Sani: Fransızca mı?
Üstad-ı Sani: İngilizce mi?
İvaz Ağa: Hayır.! Hayır!...
Üstad-ı Sani: nemsece, İtalyanca, Rumca, Ermenice, Hinduca?
İvaz Ağa: Hayır canım! Hayır! Hayır. İşte Türkçe söyleşiyoruz ya, Türkçe söylerim.
Üstad-ı Sani: Ey peki, Türkçe olsun canım. Çünkü Türkçe söyleyeceksin, beri tarafa geç. Zira bu kulak elsine-i kadime ve ilmiyeye mahsustur. Öbür kulak, elsine-i adiye ve zeban-ı maderzadiye muayyendir.
İvaz Ağa: (Kendi Kendine) Öyle ise çattık. Aman bu adamların teklifi! Bunların yanında bin resim ve teşrifat saymalı.
Üstad-ı Sani: Ne istiyorsunuz? Buyurun bakalım.
İvaz Ağa: Efendim bir müşkülüm var, onu danışacağım size.
Üstad-ı Sani: Ha! Ha! Bildim. Elbette bir müşkül hikmet meselesidir.
İvaz Ağa: Hayır efendim, ben...
Üstad-ı Sani: Hı... bildim! Mantık fen midir, yoksa ilim midir! Bunu soracaksınız.
İvaz Ağa: Değil, değil, o da değil! Tanrı layığını versin, değil.
Üstad-ı Sani: Ya nedir, gözüm söylesene! Zihnindekini ben ne bileyim, meramını beyan etsen ya!
Bu konuşmalardan ve Hakim Senai ile yaptığı görüşmeden bir sonuç alamayan İvaz Ağa, çingene kadınlarına fal baktırmaya karar verir:
Birinci Çingene Karısı: Ah fal bakar, güzel ağacığım, fal bakar. İşte biz ikimiz sana baht yorar, talih yoklar, fal bakar.
İkinci: Ah Ağa, elcüğünü ver bana, elcüğünle niyetcüğünü tut. Sana bak ne muştalıklar vereyim.
İvaz Ağa: İşte ellirimin ikisi de. İstediğiniz de içinde.
Birinci: Ağacığım ne güzel bahtın var? Ne açık baht!
İkinci: Bahtın ne açık ağacığım. Sen bir gün bir şey olacaksın...
Birinci: Senin bir güzel yavuklun var Ağacığım. Yakında alacaksın. Yakında evleneceksin.
İkinci: Evleneceksin, Ağacığım, bir yosma kadın alacaksın, yosma kadın alacaksın.
Birinci: Belli, bir yosma, sevimli kadın ki herkes onu sever.
İkinci: Bir kadın ki yüzünden çok dost peydahlayacaksın. Çok dost peydahlayacaksın.
Birinci: Bir kadın ki senin evine mal getirir, bereket yağdırır, Ağacığım, bereket yağdırır.
İkinci: Bir kadın ki sana büyük şöhret verecek Ağacığım, onun yüzünden meşhur olacaksın.
Birinci: Bir kadın ki onun yüzünden sana itibar ederler. Ağacığım, sana halk çok itibar edecek.
...
İvaz Ağa bundan sonra büyücülere gitme kararında iken, birden, Ziba Hanım’la Hüsrev Bey’in geldiklerini görür; gizlenir. Onların konuşmalarını dinler. Ziba Hanım, Hüsrev Bey’e, İvaz Ağa’yla parası için evlenmeye karar verdiğini söylemektedir. Bunun üzerine İvaz Ağa onunla evlenmekten vazgeçer; kararını bildirmek için de Büyük Ağa’ya gider. Fakat umduğunu bulamaz. Ağa’nın oğlu Küçük Ağa’nın çeşitli baskıları karşısında onunla evlenmek zorunda kalır.