Jean Baptiste Racine
Andromak, Helena’yı kaçıran Troyalı Paris’in kardeşi yiğit Hektor’un karısıdır.
Hektor’un Akhilleus tarafından öldürülmesi ve Troyalıların yenilgisi üzerine Andromak, küçük oğlu ile birlikte, Aşil’in oğlu kral Pirüs’ün tutsağı olarak Epir’e götürülmüştür.
Menelaos ve Helena’nın kızları Hermiyon ve Agamemnon’un oğlu Orestes de Pirüs’ün sarayındadırlar.
Orest, Hermiyon’a; Hermiyon Pirüs’e; Pirüs ise Andromak’a karşı yakınlık duymaktadırlar.
Orest, Yunanlıların elçisi olarak gelmiştir; gelecekte yeni bir felaket doğurmaması için, Hektor’un küçük oğlunun başını istemektedir; ama, gerçek amacı Hermiyon’u elde etmektir.
Pirüs, başlangıçta Hermiyon’a yakınlık göstermiş, sonra Andromak’a olan sevgisi üstün gelmiştir; onun uğrunda, gerekirse başkomutanlığını yapacağı yeni bir Troya savaşını bile göze almıştır.
Ama Andromak, Hektor’a ve küçük oğluna saygısızlıktır diye, Pirüs’ün karısı olmamak için çırpınmaktadır.
Perde III Sahne VII Pirüs, Andromak, Sefiz.
(Pirüs devam eder)
Madam, siz kalın burada. Geri verilebilir size oğlunuz hala Anlıyorum ki, size göz yaşı döktürerek, Aleyhime silahlar dağıtmaktayım gerçek. Getirdim sanıyordum buraya daha çok kin. Ama gözlerinizi bana biraz çevirin. Bakışlarımda var mı sert bir hakim edası, Sevilmemek isteyen bir düşman manzarası? Niçin zorluyorsunuz beni siz ihanete. Oğlunuzun adına, son verelim nefrete. ... Geri gönderiyorum Hermiyon’u... Koyarak Alnına taç yerine ebedi zillet ancak. Düğünü hazır hazırlanan mabede gidip hemen Ona yapılan tacı size giydireyim ben. Madam, bu hor görülür bir ihsan değil fakat, Size söylüyorum ben; ya ölüm, ya saltanat. Kalbim, tam bir senelik nankörlükten bezgin, Tereddüdünü artık çekemez kaderinin. Bu, uzun zaman korkmak, tehdit, inlemek hem de. Ölürüm sizi versem, ölürüm beklesem de. Düşünün: Yine gelir, götürürüm sizi de, Çocuğunuzun beni beklediği mabede. Göreceksiniz, beni orada, uysal ya huysuz, Ya taç giyeceksiniz ya ölecek oğlunuz.
Sahne VIII Andromak, Sefiz
Sefiz: Hakim olacaksınız, size söylemiştim ben, Kendi kaderinizle Yunanistan’a rağmen.
Andromak: Heyhat! Nasıl netice verdi nutuklarım bak! Bana kalan şey yalnız oğlumu suçlandırmak.
Sefiz: Bu, Madam kocanıza yeter bir sadakattir; Fazla fazilet sizi bir cani yapabilir. Sevkeder uysallığa ruhunuzu o asıl.
Andromak: Ona ben Pirüs’ü mü halef yapayım? Nasıl?
Sefiz: Yunanlıların aldığı oğlunuz böyle diler. Sanır mısınız bundan ruhlar üzgündürler, Muzaffer bir kralı, Madan hor görmek neden? Sizi cedlerinizin sırasına yükselten, Galiplerinizi hep çiğneyen uğrunuzda, Yadetmeden babası Aşil olduğunu da, Kendi zaferlerini boş sayan, inkar eden...
Andromak: O hatırlamasa da, unutmalı mıyım ben? Nasıl olur, cenaze merasiminden mahrum. Saygısız sürüklenen Hektor’u unuturum? O kana boyadığı saneme sarılarak, Ayaklarıma düşen babasını unutmak? Düşün, Sefiz düşün, bir millet için ebedi Karanlık teşkil eden merhametsiz geceyi. Tasavvur et, yanarken bizim saraylarımız, Onların ışığında gözleri yıldız yıldız, Ölen kardeşlerimi çiğneyerek yürüyen Kan içinde savaşı coşturan Pirüs’ü sen. O, alevde bunalmış, silah altında ölgün İnsanın feryadını, galip sesini düşün. Bu vahşetler içinde Andromak’ı tasvir et. Pirüs benim gözüme böyle görünür elbet. Ona taç kazandıran zaferler bunlar bütün; Ve işte koca diye bana uygun gördüğün. Yok, cinayetlerine asla olamam ortak, Alsın bizi, isterse, en son kurban olarak. Bütün nefret hislerim ona adanmış olsun.
Sefiz: O halde, ölümünü görelim oğlunuzun. Beklenilen yalnız siz... Titriyorsunuz, Madam.
Andromak: Öyle bir hatırayla dokundun ruhuma tam! Nasıl? Sefiz, demek ki, göreceğim ölürken, Oğlumu, tek neşemi, Hektor’un resmini ben. O çocuk, sevgisinin bende kalan delili! Heyhat! Hatırlıyorum, cesaretli Aşil’i Yakut ölümü bir gün aratıyorken ona, Oğlumu çağırarak almıştı kollarına: “Aziz eşim, demişti, göz yaşımı silerek, Bilmem kaderim nasıl bir netice verecek; Oğlum kalacak sana, aşkımdan bir yadigar, Ölürsem, beni sende bulabilmeli tekrar. Mutlu bir evliliğin yadı azizse eğer, Oğluma ne derece beni sevdirdin, göster.” Bu aziz kan akarken görecekmişim demek, Ve onunla beraber ecdadı da ölecek. Vahşi Kral, çeksin mi onu da cinayetim. O sorumlu olamaz, varsa sana nefretim? Ölen yakınlarından seni mesul mü etti? Duymadığı acıdan oldu mu şikayeti? Fakat böyleyken, oğlum ölürsün, zalimin tam Üzerinde tuttuğu silahı durduramazsam, O silahı çevirip sunmalı mıyım sana? Hayır ölmeyeceksin; ben dayanamam buna. Arayalım Pirüs’ü, sevgili Sefiz, hayır, Sen gör benim yerime. ...
Sonunda Hermiyon, evlenmek sözüyle Orest’i kışkırtarak, bir türlü kendine çeviremediği Pirüs’ü düğün yapılacak tapınakta öldürtür; onun ölümünü duyunca da, Orest’i suçlayarak Pirüs’ün ölüsü yanına gelir ve hançerle kendini öldürür. Bunu işiten Orest ise çılgına döner.