Hoşgeldin
edebiyat dostu
Menü
Menü
Ana Sayfa
Eserinizi Ekleyin
Yeni - Hit
Yeni Eklenenler
Hit 100
Yazarlar
İletişim
Hakkımızda
Üyelik İşlemleri
Menü
Kategoriler
Hikaye
Şiir
Makale
Deneme
Yazı Türleri >>
Köşe Yazısı
Biyografi
Destan
Efsane
Eleştiri
Fıkra
Gezi
Günlük
Hatıra
İnceleme
Masal
Mektup
Röportaj
Sohbet
Söylev
Tiyatro
Aşk ve Sevgi Üzerine
Edebi Örnekler
Kısa Kısa
Belgeler
Tarih
Psikoloji
Sosyoloji
Felsefe
Arkeoloji
Sinema
Fotoğraf
Sağlık-Yaşam
Bilim
Teknoloji
Bilgisayar
Hayvanlar Alemi
Uzay
Müzeler
Mimari Anıtlar
Dini Metinler
Ders Özeti
Tanımlar
Söz-Atasözü
Etkinlikler
>>
Nasa'nın Kamerasından Dünya
Haberler
İstanbul'da Trafik
Tohum
Necip Fazıl Kısakürek
Dördüncü Sahne
(Yolcu ve Birinci Ağa ayağa kalkarlar, hancı lambayı masaya bırakır. Ferhat Bey bir iskemleye oturur: Yolcu ve Birinci Ağa da otururlar. Hancı ayakta.)
FERHAT BEY — Siz, Anadolu'yu tanıyor musunuz?
YOLCU — Anadolu, bildiğimizden başka bir şey midir?
FERHAT BEY — Çok başka. Başınızı döndürüp bakın Anadolu'ya! Ne görüyorsunuz? Tek tük yeri ellenmiş, çok yeri boş, uçsuz bucaksız bir toprak. Toprak renginde, toprakla bir hizada, köstebek yuvası gibi evler, paçavrası yettiği kadar örtülmüş sıska vücutlar ve bu vücutların tepesinde ne düşündüğü ne duyduğu belirsiz yanık ve asık yüzler. İşte, Frenk seyyahın ve fotoğraf makinesinin gördüğü Anadolu!
YOLCU — Anadolu'nun görünmeyen bir tarafı mı var?
FERHAT BEY — (Sesi birdenbire en üst perdeye fırlar.) Ruhu var! Ruh görünmez!
YOLCU — Biz bu ruhu tanıyor muyuz?
FERHAT BEY — Biz bu ruhu tanımıyoruz. Çünkü bu ruh, dal budak salmış bir ağaç gibi göz önünde fışkırmış hakikatlerden değildir. En derin ve en gizli hakikatlerdendir. Hakikat, kesifleştikçe küçülür ve küçüldükçe gizlenir. Bir tohum gibi.
YOLCU — Bir tohum gibi mi?
FERHAT BEY — Madde açık, ruh gizlidir. Bütün hakikatler ruhundur.
YOLCU — Tohum, tohum!..
FERHAT BEY — Ruh, tohumların tohumudur.
YOLCU — (Dalgın) Tohumların tohumu.
FERHAT BEY — Vücudumuzun neresine baksak, neresini yoklasak, kurcalasak ruhumuzu ele geçirebilir miyiz? Onun için Anadolu gizli kalıyor. Bazen o kadar gizli kalıyor ki işte böyle çıplak, yalçın, hoyrat bir maddenin maskesine bürünüyor. Maddesine küsüyor. Bu ruhun ne büyük istiğnasıdır. Bunu anlıyor musunuz?
YOLCU — Anlıyorum, anlıyorum.
FERHAT BEY — Biz bu ruhu tanımıyoruz. Anadolu nasıl duyar, nasıl sever, nasıl yanar, nasıl coşar, nasıl parlar, nasıl patlar, nasıl yatışır, nasıl susar, nasıl düşünür, nasıl gider, nasıl dönmez, nasıl ölür biliyor muyuz? Bilemeyiz. Çünkü o, ketumdur. Karanlık bir kuyuda yaşar gibi içinde yaşar. Boynunu kesseler sırrını vermez.
YOLCU — Ne tuhaf! Sizi dinlediğim zaman hayalim, tarihin en imanlı günlerine akıyor. Yirminci asırda yaşadığımı unutuyorum. Maddenin ve makinenin idare ettiği devir, birdenbire ta öbür başından sıcak bir iman şarkısı gelen bir kum çölü gibi düzleşiveriyor. Ruh, o çölün göklerinde seksen katlı apartmanlara ve telsiz telgraf direklerine çarpmadan zahmetsiz ve ıstırapsız uçuyor. Fakat bu rüyadan uyanmak tehlikesi olmasa! Yorgunluk, kırıklık ve hiçlik nedir, o zaman anlayacağız diye korkuyorum. Makine rüyamızı yutacak diye korkuyorum.
FERHAT BEY — Makine, makine. Yirminci asrın ateş kusan mabudu. İnsan, onu koluna yardım etmek için yaptı. Kolumuz, beynimizin emrindedir. Yardımcı, yardım ettiği şeyin derecesine nasıl geçer? Makineyi şahlandırdılar. Makine, şahlandı. İçinde insan da olduğu hâlde: "Her şeyi ben yarattım." demeye başladı. Onun bu hükmünü dinlediler.
Bu demir kulaklı, mankafa putu, eski imanlardan kalma tahtlara oturttular. Maymunlar gibi onun seslerini ve hareketlerini taklit ettiler. Bu kuş beyinli canavarın insana yardımını kim inkâr eder? Fakat onu bu tahta oturtmak şartıyla... Madde asrı diyorlar. Madde asrında olsaydılar makineyi mabut yerine çıkarır, önünde ayin yapar mıydılar? Hâlâ içlerinde yaşayan bu ruhlaştırma ihtiyacı nereden geliyor? Onsuz niçin bir şey olmuyor? Görüyorsunuz ki ruh, o yerde kendisinin oturup oturmadığına bile aldırmıyor. O yer kalmalı diyor, o yer vardır diyor. O yer vardır ve onundur. Eyvah, onun kime ait olduğunu bilmeyenlere, eyvah ruhlarını kaybedenlere!
Eklenme Tarihi:
23 Haziran 2013
Yorumlar
Yorum yapabilmeniz için üye girişi yapmalısınız...
Yazarın sitemizdeki eserleri
Açıklarda
-
Necip Fazıl Kısakürek
(
Şiir
)
Akşam
-
Necip Fazıl Kısakürek
(
Şiir
)
Bendedir
-
Necip Fazıl Kısakürek
(
Şiir
)
Dağlarda Şarkı Söyle
-
Necip Fazıl Kısakürek
(
Şiir
)
Gurbet
-
Necip Fazıl Kısakürek
(
Şiir
)
Kaldırımlar
-
Necip Fazıl Kısakürek
(
Şiir
)
Örümcek Ağı
-
Necip Fazıl Kısakürek
(
Şiir
)
Şehirlerin Dışından
-
Necip Fazıl Kısakürek
(
Şiir
)
Takvimdeki Deniz
-
Necip Fazıl Kısakürek
(
Şiir
)
Tohum
-
Necip Fazıl Kısakürek
(
Tiyatro
)
Yattığım Kaya
-
Necip Fazıl Kısakürek
(
Şiir
)
© Metinlerin telif hakları yazarlara ya da yasal temsilcilerine aittir.