ATSIZ MECMUA, 1932, Sayı: 17.
Her yıl olduğu gibi bu yıl da bir heyet, Gülcemal vapuru ile Çanakkale'ye gitti. Sahillerden bakarak güya şehitleri ziyaret etti. Hattâ bu yıl, garip bir tesadüfle İngiliz donanmasına mensup askerler de karaya çıkarak kendi mezarlarını ve âbidelerini ziyaret ederken bizimkiler yalnız denizden, o kahramanlık meydanına bakarak hasretli ahlar çekmekle iktifa ettiler. Edebiyat Fakültesi tarih zümresi talebesinden bir hanım, Çanakkale ziyaretinin gemi ile değil, İstanbul'dan yaya olarak yapılmasını ve bizzat harp sahasının ve şehitliklerin gezilmesini teklif ederek ortaya yepyeni bir düşünce attı. Biz yapmak istediğimiz halde bu yıl, birçok engeller dolayısıyla, bu işi yapamadık. Fakat ey Türk Gençliği, sana soruyorum:
Sen Arap Muhammed'in mezarını artık bıraktıktan sonra senin Kâbe'n Çanakkale, Sakarya ve Dumlupınar değil midir? Son, Kâbe'ne, rahat bir geminin içinde cazbant dinleyerek mi, yoksa yalçın yollarda, vaktiyle Çanakkale'de Türk vatanını korumağa koşanların çektiği zahmeti çekerek, yayan mı gitmek istersin? Görüyorsun ki eller kendi şerefsizce yenilen ölülerine bile nasıl ihtiram gösteriyor, onların başına ne büyük taşlar dikiyor... Sana gelince: Senin ölüme göz kırpmadan bakan şerefli şehitlerinin hâlâ bir âbidesi yok!., Ey Türk gençliği! Çanakkale senin vatanındır!.. 18 yıl önce orada korkunç ve nispetsiz bir boğuşma oldu. Bir tarafta her türlü vesaitle pusatlanmış soğuk kanlı İngilizler, cesur İrlandalılar, yaygaracı Fransızlar, çevik Avustralyalılar, sporcu Yeni Zelandalılar; korkunç Senegallılar, diğer tarafta da sessiz ve gösterişsiz Türkler vardı. Bu korkunç boğulmayı harikulade kahramanlıkları ile senin kanından olan Türkler kazandı. Fakat ne korkunç tecellidir ki 18 yıl geçtikten sonra orada yenilen düşmanların âbideleri yükseliyor... Senin vatanında düşman abideleri... buna nasıl tahammül ediyorsun Türk genci? Diyelim ki paran olmadığı için onlara lâyık bir taş dikemedin! Fakat yılda bir defa oraya gidecek kadar kendinde kuvvet bulamıyor musun?
Türk genci! Yurdunda mekteplerin açılmasını, yolların yapılmasını, fabrika bacalarının tütmesini devletten bekleyebilirsin! Fakat büyük ölülerine hürmet merasimini yapmak icap etti mi devlet senin gerinde kalmalıdır, Her yıl muntazam bir kütle halinde İstanbul'dan kalkıp yaya olarak Çanakkale'ye gitsen, kanlı boğulma sahalarını gezsen ve orada mertlik dersi alsan nasıl olur? Türk genci Çanakkale Destanı'nı hiç bir kalem bize olduğu kuvvetle anlatamaz. Eğer sen damarlarında temiz Türk kanı taşıyan bir insansan aşağıdaki kısaltılmış satırlarda kendi ırkının kahramanlığını oku:
* * *
Türkiye, Almanya ile ittifak ettikten sonra boğazları kapatmağa mecbur olmuştu. 10 Ağustos 1914'le iki Alman harp gemisi boğazdan içeri girerek bize iltica etliler (Bu gemiler satın alınarak Yavuz ve Midilli adı konuldu). Bu iki gemiyi kovalayan İngiliz donanması boğaz topları karşısından döndü. Eylül'den itibaren boğaz düşman tarafından abluka edildi. Boğazlar kapanınca Rusya, kendi müttefiklerinden ayrılmış oldu. Halbuki Rus ordusunun teçhizatı kötü, cephanesi azdı. Boğazlar açılırsa İngiliz ve Fransızların yardımı ile Rusların milyonluk askerleri silâhlandırılacak ve bu büyük kuvvetle Almanya ezilecekti. Diğer taraftan 1914'te başlayan Türk taarruzu üzerine Rus başkumandanı İngiltere'ye müracaat ederek Türklerin dikkatini başka tarafa çekmek için Türkiye aleyhine bir nümayiş yapılmasını rica etti. Bu suretle uzun müzakerelerden sonra Çanakkale'ye taarruza karar verildi.
Düşman 1915 Şubat'ında Çanakkale'ye deniz hücumları yapmağa başladı. Bir kaç defa yapılan bombardımanların bazıları oldukça muvaffakiyetli oldu. Fakat boğaz gerilemedi. Bu sıralarda yalnız deniz kuvvetleriyle bu işin başarılamayacağı anlaşıldığından 60.000 İngiliz ve 17.000 Fransız'dan mürekkep bir de ordu hazırlandı. 18 Mart 1915'te katî deniz taarruzu yapıldı. İngiliz ve Fransızların 316 topuna biz 93 topla karşı koyduk. Akşama kadar süren bu çetin çarpışmada vaziyet bizim için oldukça buhranlı oldu. Umumi seferberlik dolayısıyla orduya gelen en ihtiyar efrat bile hiç olmazsa su taşımak suretiyle vazifelerini yaptılar ve bazıları ezan okuyarak maneviyatı takviye ettiler. Harpte düşmanın üç zırhlısı ve iki torpidosu battı. İki zırhlısı da mühim surette zedelendi. Düşmanın insan zayiatı da 2000'den çoktu. Buna karşı biz 3 zabit 22 nefer şehit, 2 zabit 59 nefer yaralı vermiştik. Bu harple Türk ordusunun cephanesi bitmişti. Eğer ertesi gün düşman yeniden taarruz etseydi belki kazanabilirdi. Fakat yedikleri tokattan maneviyatları o kadar kırılmıştı ki taarruz edemediler. Bu darbe düşmanları manen çok sarstı. Büyük bir şaşkınlık ve kararsızlık içinde kaldılar. Boğazın dışındaki 77.000 kişilik kuvvetlerini karaya çıkararak taarruz edecek yerde manasız bir hareket olarak bu kuvveti Mısır'a sevk ettiler.
Nisan'da bu kuvvetler yeniden adalarda toplanmağa başladı. İngiliz-Fransız sefer heyetinin başkumandanı General Hamilton 23 Nisan'da ihraç yapmağa karar verdi ise de ancak 25 Nisan'da yapılabildi. Düşmanın plânı şöyle idi: Asıl kuvvet Seddilbahir'e çıkacak ve buradan merkez istihkâmlarının arkasına yürüyecek. Bu hareketi Kumkale'ye çıkacak olan takviye edilmiş bir Fransız alayı seyredecek, takviye edilmiş bir İngiliz fırkası da Kabatepe'ye çıkarak hem asıl kuvveti seyredecek , hem de fırsat bulursa en kısa yolla merkez istihkâmlarının arkasına yürüyerek asıl kuvvetle hareket edecek. Saros Körfezi'nde ve daha sair bazı yerlerde de Türkler'i aldatmak için nümayişler yapılacak... Bu plân çok güzeldi.
Bize gelince; düşmanın 18 Mart taarruzundan sonra Çanakkale'yi oldukça takviye etmiştik. 65 taburdan, yani takriben 60.000 kişiden mürekkep bir Türk ordusu Çanakkale'yi müdafaa edecekti. Ordu kumandanı Alman müşir Liman Paşa idi. İki kolordu kumandanı da Alman'dı. Orduda ceman 1015 Alman zabiti vardı. Fakat Alman kumandan yanlış bir müdafaa sistemi tatbik etti: Bir kere İngiliz ve Fransızlar'ın asıl taarruzunu Anadolu cihetinden bekleyerek birinci orduyu teşkil eden iki kolordudan birini tamamen Anadolu sahasına geçirmişlerdi. Bu suretle hakikî ihraç sahasında kuvvetimiz azalmıştı. Saniyen düşmanın karaya çıkmasına manî olmak usulü yerine, karaya çıktıktan sonra ilerlemesine mani olmak usulünü takip ediyordu. Türk kumandanlar bunun mahzurlarını Liman Paşa'ya söyledilerse de dert anlatamadılar. Sonradan Alman baş kumandanının takip ettiği usulün yanlışlığı meydana çıktı. Fakat artık yapılacak bir şey kalmamıştı.
25 Nisan sabahı düşman gemileri şiddetli bir ateşle tabyalarımızı dövmeğe başladılar. Liman Paşa'nın asıl taarruzu Anadolu tarafından beklemek hakkındaki fikrinin yanlışlığı anlaşılınca Anadolu'daki kolordudan Rumeli tarafında takviye kıtaları geçirmeğe teşebbüs edildi. Fakat bu iş pek güçlükle oluyordu. Çünkü düşman tahtelbahirleri de Marmara'ya girmişlerdi ve şiddetli fâaliyette bulunuyorlardı.
Düşman takip ettiği plan mucibince Kumkale'ye bir Fransız livasını ihraç etti. Burada Fransızlar'la pek kanlı boğuşmalar taarruz ve mukabil taarruzlardan sonra 26-27 Nisan gecesi düşman burayı boşaltarak çekildi. Buradaki iki günlük harplerde Fransızlar 780, biz ise 1750 zayiat vermiştik.
Arıburnu cihetine gelince: Burada o zaman kaymakam bulunan Gazi'nin kumandasındaki 19. fırkamız ve bir de 9. fırkamız vardı. Düşman, ihracını, Avustralya ve Yeni Zelanda efradından mürekkep olan ve kısaca "Anzak" denilen kolordusu ile yapacaktı. Düşman donanmasının şiddetli ateşi altında burada 25 Nisan günü ilk kafile olan 1500 Anzak sabah saat 4.20'de karaya çıktı. Bunu gören 27. Türk alayının ikinci taburu derhal mukabeleye başladı. Düşman arkadan 2500 kişilik öncüsünü de çıkardı. Üç parti olarak asıl kuvvetten 4000 kişi daha ihraç olundu. Bu üstün kuvvet bizim bir tek taburumuzu sürerek ilerlemeğe başladı. Halbuki bu sırada Liman Paşa hâlâ Bolayır'a yapılan gösteriş hareketini hakikî sanarak onunla meşguldü. İşte bu sırada ihtiyat olarak Bigalı-Maltepe civarında bulunan 19. Türk fırkasının kumandanı kaymakam Mustafa Kemal Bey kendi kendine bir karar vermek mecburiyetinde kalarak o beklemeden, arkasının büyük bir kısmını harekete hazır bir halde Bigalıda bırakarak 57. alayla Arıburnu'na yürüdü. Düşman zayıf Türk kıta'larını geriye sürerek Conkbayırı'na doğru ilerliyordu. Kaymakam Mustafa Kemal Bey Conkbayırı'na düşmandan daha önce geldi. Ricat etmekle olan perakende Türk neferlerine siper aldırarak mukavemet etti. 57. alay gelinceye kadar vakit kazandı.
Takriben 4.500 kişilik bir Türk kuvveti bir cebel bataryasının himayesi ile 12.000 kişilik Avustralya fırkasına taarruz etti. Vaziyet bizim için buhranlı olmak üzere bulunduğu bir sırada düşman geriye atılarak deniz kenarına hapsedildi. Düşman ancak donanmasının ateşi sayesinde denize dökülmekten kurtuldu. Bu taarruzlar düşmanı o kadar korkutmuştu ki karşılarında ağır topçuya malik 20.000 kişilik bir Türk ordusu olduğunu vehmediyorlardı. Bu harpte Türkler büyük bir aşk ve şevkle çarpışmışlardı. Bir çok efrat ayak üzerinde çamaşır değiştirip abdest alarak temiz elbise ile şehit olmak üzere harbe giriyorlardı. Bu suretle seçme ve birkaç mislî faik Avustralya fırkasını yüz geri ettirmişlerdi.
Düşmanın asıl hedefi olan Seddilbahir'e gelince: Burası da aynı bir erlik meydanı olmuştu, ihracın ilk gününde karaya çıkan bir Fransız ve iki İngiliz fırkası yani 40.000 kişi karşısında bizim yalnız 26. alayımızın iki taburuyla bir istihkâm bölüğümüz, bir jandarma taburumuz ve 24 topumuz (yani en çok 3000 kişi). Burada makineli tüfeğimiz hiç yoktu. 25 Nisan sabahı düşmanın 6 zırhlı, 4 kruvazör ve birçok muhriplerden mürekkep donanmasının kuvvetli ateşi altında düşman beş noktadan (Zığındere, Tekeburnu, Tekekoyu, Ertuğrulkoyu, Murtu limanı) karaya çıkmağa başladı. Bu zayıf sahil kuvvetimiz düşmanının insan yüklü birkaç şalopasını batırdıktan ve Ertuğrul koyuna yapılan ilk ihracı reddettikten sonra, düşman nihayet karaya çıkabildi ve birinci hattaki bölüğümüz ilk ihraç kademesindeki en az 810 taburla saatlerce taarruz, mukabil taarruzlarla boğuştuktan sonra geriye çekildi. Eğer burada 26. alayın kumandanı merhum kaymakam Kadri Bey'le bir avuç askerinin her türlü hesap ve ihmalin haricindeki harikulade kahramanlıkla dolu dayanışı olmasaydı, ihtimal ki düşman daha o günden hâkim bir tepeyi tutar ve bizim için elîm bir vaziyet meydana gelebilirdi. 26 Nisan'da düşmanın buradaki kuvveti en yüksek derecesine varmıştı, 26 Nisan'da düşmanın taarruz eden 35-40 taburuna karşı bizim yalnız 9 taburumuz vardı. 27-28 Nisan günleri düşman taarruzuna devam etti; biraz ilerledi. Düşmanın bugün vardığı hat, son hattır. Bundan sonra düşman Çanakkale'den kaçıncaya kadar hiç ilerleyememiştir. 1 Mayıs'ta buradaki kuvvetimiz en çok 13.000 kişilik 19 tabura varmıştı. Bu kuvvetle en aşağı üç misli üstün düşmana taarruz yapıldı. Maddî bir netice alamadık. Fakat zatî teşebbüsü düşmandan aldık. 2/3 Mayıs'ta 23 tabura çıkan, fakat verdiği zayiat dolayısıyla sayısı 10.000e düşen kuvvetimizle yeni bir gece taarruzu daha yaptık. Fransızların kısmında bazı yerlerde denize kadar gittik. Düşman bu harpte müthiş zayiata uğradı. Bu taarruzlar sayesinde Seddilbahir cihetinde tehlike durduruldu ve vaziyet tespit edildi.
6, 7, 8, 9 Mayıs günlerinde İngiliz ve Fransızlar mütemadiyen sık taarruzlar yaptılar. Fakat kendilerine o kadar şiddetle mukabele edildi ki düşman hiç bir netice alamadı. 15 Mayıs'ta biz taarruz ederek düşmanda mühim bir tepeyi geri aldık. 22 Mayıs'a kadar siper harbi devam etti. Bu sırada gelen Alman tahtelbahirleri düşman donanmasını taciz etmeğe başladıklarından kumandanlık bu fırsattan istifade ederek evvelâ Arıburnu'ndaki düşmanı denize dökerek sonra Cenup gurubuna taarruza karar verdi. 18/19 Mayıs gecesi yeni gelen İstanbul ikinci fıkrasının da iştîraki ile şiddetli bir gece taarruzu yapıldı. Düşman iyice yerleşmiş olduğundan ve faik kuvvetlere malik bulunduğundan muvaffak olamadık. Bundan sonra Arıburnu muharebeleri siper harbine inkılap etti. 22 Mayıs'la cenup gurubunda yalnız Fransızlar tarafından sol cenahımıza bir taarruz yapıldı. Bu taarruz bizim 43 şehit ve 427 yaralımıza karşı düşmanın yaldız 2000'den fazla ölüsü siperlerimiz önünde kalmak şartı ile kırıldı.
4 Haziranda tekmil İngiliz ve Fransız kuvvetleri kara topçusunun da yardımıyla taarruza kalktı. Bugün Cenup gurubundaki kuvvetimiz 25.000 kişilik 37 taburdu. Düşman ise takviye edilmiş beş fırka yani 65.000 kişiyle taarruza kalkmıştı. Ertesi geceye kadar süren pek kanlı boğuşmalardan sonra düşmanın önceden zaptedebildiği bazı siperlerimiz yine geri alınarak bu taarruzda kırıldı. Bu harpler iki taraf için de müthiş zayiata sebep oldu. Bizim zayiatımız 12.000 kişi idi. Düşman top başına belki 100 mermi attığı halde bizim toplarımız 20-30 mermi atabilmişti. Çünkü cephanemiz azdı. 21 Haziran'da sol cenahımızda müthiş bir Fransız taarruzu inkişaf etti. Fakat büyük zayiatla kırıldı. 28 Haziran'da sağ cenahımızda İngiliz taarruzu başladı. Bu da pek çetin oldu. 6 Temmuz'a kadar taarruzlar, mukabil taarruzlar halinde devam etti ve neticede kırıldı. 12-13 Temmuz günlerinde yine Fransızlar gayet şiddetli ve aralıksız taarruzlar yaptılarsa da pek kanlı boğuşmalardan sonra bu da kırıldı. Bundan sonra düşman buralardan geçemeyeceğini anladığı için ya çekilmek yahut başka bir yerde talih denemek mecburiyeti karşısında kalıyordu. Düşman ikinci şıkkı seçti. Bu suretle Anafartalar Savaşı başladı.
Düşman yine doğru düşünmüş, bizim yüksek kumanda heyetimiz yine yanlış düşünmüş ve aldanmıştı. Düşman gayet doğru olarak Anafartalar'a yeni bir kuvvet çıkarmağa ve bunun yardımı ile Arıburnu cephesini yıkıp Cenup gurubundaki ordumuzu mahsur bırakmaya ve harbi bir hamlede bitirmeye karar vermişken biz yine düşmanın yeni icraatını başlıca Saros Körfezi'nde. Bolayır tarafında bekliyorduk. Hattâ ilk takıldığımız fikir mucibince Anadolu tarafını bile gözden kaçırmıyorduk. Düşman bizim nazarımızı başka yerlere çekmek için bazı yerlerde gösteriş taarruzu da yapacaktı. Bu cümleden olarak Ağustos gecesi bir Yunan mülâzımının kumandasındaki 300 Rum gönüllüsü Saros Körfezi mıntıkasında Sazlıdere civarına çıktı. Ayın 6 Ağustos gününde de müttefiklerin Cenup gurubu cephesîndeki Türk kuvvetlerini Şimal'e, Anafartalar mıntıkasına sevk etmelerine mani olmak için yapacakları taarruz başlamıştı. Saat 14.30'dan I6'ya kadar süren topçu ateşinden sonra sekizinci İngiliz Kolordusu taarruza geçti. Bazı siperleri zaptettiyse de mukabil saldırışla bu siperler geri alındı. Akşam üstü yapılan ikinci bir taarruz da aynı neticeyi verdi.
Arıburnu mıntıkasındaki İngiliz ordusu da gizlice 17.800 kişiyle takviye edilmişti. Bu cephede İngilizler 6 Ağustos'ta şiddetle taarruza geçtiler. "Kanlı sırt'ı Avustralyalılar zaptetti. Türklerin yaptığı mukabil taarruz da muvaffak olamadı. Geceleyin yapılan yeni mukabil taarruzlarda muvaffak olamadı. 7 Ağustos'la düşman ilerlemek istedi. Fakat söktüremedi. 8 Ağustos'ta düşman, donanmanın da iştiraki ile yeni bir taarruz daha yaptı.
Düşmanın sağ kolu Conkbayırı'na çıktı ve yüz metrelik bir kısmını zaptetti. Düşmanın diğer yerlerdeki taarruzları püskürtüldü. Fakat Conkbayırı tarafımızdan yapılan bir kaç mukabil taarruza rağmen geri alınamadı. Ancak, hattı bâlânın bir kısmını almağa muvaffak olmuş olan İngilizler bir mukabil saldırışla 15-20 metre kadar geriye atıldı. 9 Ağustos'ta düşman tekrar saldırdı. Fakat bir netice alamadı. 9 Ağustos akşamı Anafartalar gurubu kumandanı olan Gazi, Conkbayırı'na geldi. Conkbayırı'nı geri almak için yapılacak hareketi tertip etti. 10 Ağustos günü sabah saat 5.30'da topçu istihzaratı olmaksızın, fakat bir anda ve baskın tarzında yapılan bir süngü hücumu ile oradaki düşman geri atıldı.
Epeyce de kovalandı. 6-10 Ağustos çarpışmalarında biz 18.000, İngilizler 12.000 kişi kaybetti.
Düşman bu surette Cenup'ta şiddetli taarruzlarla bizi oyalarken Anafartalar ihracı da başlamıştı. Evvelki ihraçlardan alınan dersle bu sefer her şey daha mükemmel bir surette hazırlanmıştı. 6 Ağustos gecesi 13.000 asker ve 24 toptan mürekkep olan ilk İngiliz kıtası üç noktaya çıkarıldı. İngilizler hareketi gayet gizli tutmuşlar ve mükemmel bir muvaffakiyetle sevkulceyş baskını tarzında bu ihracı yapmışlardı. Bu mıntıkadaki kuvvetimiz (buradan ihraç ummadığımız için) iki buçuk tabur kadardı. Karaya müşkülatsız çıkan İngilizler çabucak intizamlarımızı iade ederek karşılarına çıkan ufak bir müfrezemizi geri attılar. Fakat karanlıkta yolu şaşırmamak için sabahı beklemek gibi büyük bir korkaklık gösterdiler. Daha Şimal'de Suvlada yapılan ihraç bu kadar kolay ve muntazam olmadıysa da umumiyetle 9. İngiliz kolordusu karaya muvaffakiyetle çıkmıştı. 7 Ağustos günü İngilizler ilerleyebilse idiler kazanacaklardı. Çünkü 26.750 kişilik İngiliz ordusunun karşısında ancak 3.000 Türk vardı. Fakat İngiliz generali ilerlemek cesaretini gösteremedi. 8 Ağustos'ta da İngiliz kolordusu bir şey yapamadı.
9 Ağustos'ta Türkler geriden gelen kuvvetlerle takviye edilmiş bulunuyorlardı. Bu suretle hem Türkler hem İngilizler taarruza hazırdı.
Bugün karşılık taarruzlarla geçti. 10 Ağustos'ta İngilizler taarruz etti. Fakat bir netice alamadılar. 7-10 Ağustos'ta İngilizlerin zayiatı 400 zabit ve 8000 neferi bulmuştu.
11 Ağustos'ta düşman 54. fırkasını da Anafartalar'a ihraç etti. Bu suretle 11 Ağustos'ta 20.000 Türk'e karşı 30.000 İngiliz bulunuyordu. Bununla beraber vaziyet değişmedi. 12 Ağustos'ta, yeni ihraç edilen 54. düşman fırkası taarruza sevk edildiyse de taarruz bu fırkanın birinci alayının Türklere esir olmasıyla neticelendi.
15 ve 16 Ağustos düşman Kireçtepe'ye muvaffakiyetli bir taarruz yaptıysa da bu da durduruldu.
21 Ağustos'ta General Hamilton yeniden aldığı kuvvetlerle yeniden taarruza karar verdi. Bir saat süren ve donanma ateşiyle takviye edilen topçu hazırlığından sonra İngilizler saat 15.30'da taarruz ettiler. Bir kısım Türk siperlerini zaptettiler. Bu siperler mukabil bir saldırışla derhal geri alındı. Bu taarruzda bir İngiliz livası topçu mermilerinden çıkan bir fundalık yangınından kaçmak için girdiği derede Türk ateşi altında mahvoldu. Ertesi günü de düşman şiddetle taarruza devam etti. Ve bu sefer aldığı bir iki siperi tekrar geriye kaptırmadı. Bu taarruz da bu suretle bitti.
21-22 Ağustos harplerinde İngilizler 7.500, Türkler 3.300 zayiat vermişlerdi. Bu harpler iki tarafı da fena halde yorduğundan bundan sonra belli başlı bir harp olmadı. Ve düşman bilfiil mağlûbiyeti kabul etti. 12 kanunuevvelde düşman tahliyeye başladı. Anafarta ve şimal guruplarının tahliyesi 19/20 kânunuevvel gecesi bitti. Havaların iyi gitmesi tahliyeye çok yardım etti. Bu tahliye büyük bir muvaffakiyetle yapıldı.
Türkler'in hiç haberi olmadı. Fakat düşman bize bir çok levazım ve mühimmat bıraktı. 8/9 kânunusani gecesi de Cenup gurubu boşaltıldı. Burada da bîr çok mühimmat elimize geçti. Bu suretle Şimal grubunda 236, Anafartalar gurubunda 136 gün aralıksız süren bu savaş şanlı Türk silâhlarının zaferi ile bitiyordu.
Fakat bu zafer ucuz kazanılmamıştır. Burada harbeden kuvvetlere göre verilen zayiat o kadar korkunçtur ki, eğer Fransızlar Garp cephesinde bu nispette zayiat verselerdi bir ayda 6 milyon insan kaybederlerdi. Halbuki Fransa 4 senede 3 milyon zayiat vermiştir. Çanakkale savaşında iki tarafın zayiatı şudur:
ÖLÜ
YARALI
HASTA
İNGİLİZLER
33.000
120.000
100.000
FRANSIZLAR
3.700
23.000
20.000
TÜRKLER
Hastaların da bir kısmı ölmüştür. Meselâ 85 bin Türk hastasından 21.000'i ölmüştür. Bunlardan başka iki tarafın birbirine verdiği esirler ve kayıplar da vardır. Umumiyet itibariyle Türkler'in zayiatı 250.000, düşmanların 300.000'dir. Harp müddetince Çanakkale'ye İngilizler 460.000, Fransızlar 80.000 kişi sevk etmişlerdir. Mecmuu 540.000 eden bu kuvvetin 300.000 zayiat verdiği düşünülürse ne müthiş zayiat verildiği anlaşılır. Türkler'in en seçme ve değerli askerlerinden yarım milyonunu Çanakkale'de kullanmışlardır. Fakat akıtılan kanlar boşa gitmemiş, harp iki yıl daha uzayarak Rusya'nın devrilmesine sebep olmuştur. Bunun için umumî harbin Garp cephesinde değil burada hallolunduğunu kabul etmek lâzımdır. Çanakkale müdafaası olmasaydı Rus Çarlığı devrilmeyecek ve İstiklâl Harbi yapılamayacaktı.
Bunu hiçbir zaman unutma Türk genci.