Ahmet Cevdet Paşa
.... Alemdarın aklı başına gelmekle beraber can başına sıçrayıp: "Aman Sultan Mahmut Efendimize bakın, damlara çıkın, şurasını burasını yıkın" deyu sayha ve feryat etmekle asker harekete gelip, ancak Enderun halkı teferruk ile kimi bir köşe ve bucağa sinmiş ve kimi mahzenlere ve serdaplara kaçıp gizlenmiş olduklarından ve Alemdarın askeri ise henüz Rumeli'den gelmiş garip adamlar olmalarıyla, saray-ı Hümayun'un kapısını bacasını bilmediklerinden, kimi yalın kılıç ve yatağanlar ile öteberu dolaşıyor ve kimi damlara çıkmaya çalışıyor oldukları cihetle ortada bir garip kargaşalık peyda oldu.
İşte ol şaşkınlık ve dehşetli karışıklık arasında, imam-ı evvel-i şehriyari Hafız Ahmet Efendi ile refikleri Sultan Mahmut'u güç hal ile bala-yı taktan indirip Hafız Ahmet Efendi önüne düşerek ve Mehmet Bey ile Tayyar Efendi birer koltuğuna girerek gelmekte oldukları Alemdar Paşanın meşhudu olup, gayet korkunç bir ses ile "Bu kimdir?" diyecek cümleye dehşet ve ol kalabalığa sükunet geldi. Ve herkesin çeşmü guşu ol tarafa mün'atif oldu.
Bunun üzerine İmam Ahmet Efendi ilerleyip: -"İşte Sultan Mahmut Efendimiz budur, nevbet-i hilafet kendilerinindir, ben biat eyledim, maslahat-ı hayriyenin itmamı sizin himmetinize kaldı." Dedikte, Alemdar Paşa, Sultan Mahmut'a hitaben: - "Ah efendim, ben amucanı tahta çıkarmak için gelmiştim, kör olası gözlerim anı bu halde gördü. Bari seni iclas ile müteselli olayım. Lakin ana kıyan ve anı bu hale koyan Enderun halkıdır, anları kaffeten kılıçtan geçireceğim" demesine mukabeleten Ahmet Efendi:
- Efendim, Enderun halkının ne kabahati var? Bu cinayeti işleyenler malumdur. Efendimiz anları buldurup icra-yı mücazatları için size gönderir; demesi üzerine Sultan Mahmut Han dahi Alemdar'a ilk emri olmak üzere:
- Paşa, ben anları buldurup sana gönderirim, sen askerini dağıt ve silahlarını çıkar; Hırka-i Saadet dairesine gidelim.
Deyu emretmekle Alemdar Paşa askere hitaben: "Dışarı çıkın!" dediği anda cümlesi dışarı çıkıp meydanda kalabalıktan eser kalmadı. Yalnız yanında çend nefer ademi kaldı. Ve bir mucib-i ferman silahlarını çıkarıp, fakat belindeki murassa palaya nazar ederek, "Efendim, amucanın yadigarıdır, bunu çıkaramam!" deyüp, Sultan Mahmut dahi ruhsat vermekle, pala belinde olarak, birlikte "Hırka-i Saadet" dairesine revan oldular.
Ol kadar vahşi tavaif-i askeriyenin Alemdar'a bu mertebe itaatleri ve asakir-i nizamiye gibi, bir işaretiyle bermucib-i irade hareketleri ol vakte göre şayan-ı dikkat bir keyfiyet ise de, andan daha ziyade şayan-ı ehemmiyet bir madde vardır ki, Sultan Mahmut Han Hazretleri ol vakit yirmi dört yaşında olup, ancak böyle bir kalabalık ve asar-ı salife hükmünce ol vakte kadar hademe-i hassasından gayri kimse ile görüşmemiş olduğuna ve cellatlar elinden henüz halas bulduğuna nazaran böyle birdenbire duçar olduğu bir hal-i dehşet iştimal ile kendisini şaşırmak lazım gelirken asla fütur götürmeyerek ve yara beresine ehemmiyet vermeyerek arslan gibi meydanda celadet ve besalet göstermesi ve Alemdar gibi tahdidini ikaa kadir bir ademe, iptida-ı kelamı olmak üzere "Askerini dağıt ve silahlarını çıkar!" deyu emir vermesi fevkalade şecaat-ı fıtriyyeye delil ve işaret idi.
Ve ol vakit Devlet-i Aliyyenin dahi böyle bir padişaha şiddet-i ihtiyacı olduğundan bu cesareti millete bir güzel beşaret idi. Alemdar Paşa'dan menkuldür ki: "Hünkarın böyle birinci iradesi bana o kadar dehşet verdi ki ömrümde ol kadar müteessir olduğumu bilmem." der imiş.