Mütercim Asım
Âsım Tarihi, Mütercim Asım’ın vakanüvistliği (zamanının olaylarını yazmakla görevlendirilen tarihçi) sırasında yazdığı olayların toplamıdır. İki ciltlik eser II. Selim’in tahttan indirilip II. Mahmut’un tahta çıkışının ilk yıllarına kadar ki tarihi olayları içine olmaktadır. Mütercim Âsım, eleştirel bakışı devrini sosyal yönden analizi ve olayları canlı biçimde büyük bir ustalıkla anlatan bir tarihçidir. Tarihinde olayları anlatırken kendi hayatından da söz edip dönemin yöneticilerini oldukça ağır bir dille eleştirmiştir. Sanatlı bir dille yazdığı Âsım Tarihi, karşılaştırmalı bir tarih anlayışıyla kaleme alınmıştır.
Âsım Tarihi, Mütercim Asım’ın vakanüvistliği (zamanının olaylarını yazmakla görevlendirilen tarihçi) sırasında yazdığı olayların toplamıdır. İki ciltlik eser II. Selim’in tahttan indirilip II. Mahmut’un tahta çıkışının ilk yıllarına kadar ki tarihi olayları içine olmaktadır.
Mütercim Âsım, eleştirel bakışı devrini sosyal yönden analizi ve olayları canlı biçimde büyük bir ustalıkla anlatan bir tarihçidir. Tarihinde olayları anlatırken kendi hayatından da söz edip dönemin yöneticilerini oldukça ağır bir dille eleştirmiştir. Sanatlı bir dille yazdığı Âsım Tarihi, karşılaştırmalı bir tarih anlayışıyla kaleme alınmıştır.
Hâcegândan Refi Efendi, İran'a elçilikle gönderilmişti. İran şahının, bilginlerden Hoy müftüsü Ak İbrahim'i elçi atayıp Refi Efendi ile birlikte gönderdiği haberi bundan önce Bağdat'tan, bakanların kulağına gelmişti. Bu elçi, büyük bilginlerdendi. Bütün bilginlerde bulunan benlik ve kendini beğenmişlik sıfatına İranlı böbürlenmesi de eklendiğinden Anadolu'da bilgin bulunmadığını sık sık söyleyip yol arkadaşı Refi Efendi'yi usandırınca o da dayanamayıp "Bir bilim denizi olan İstanbul'da birçok seçkin bilgin vardır. Her bilim dalında kitaplar çıkarılmakta ve bunlar elden düşürülmemektedir. Hatta elçilikle ayrıldığım sırada Burhan-ı Kaatı mütercimi Antepli Âsım Efendi'nin Kamûs-ı Muhit çevirisine de başlamış ve dörtte bir kadarını çevirmiş olduğunu işitmiştim." diye karşılık vererek susturmak istediğini, ama elçinin, Kamûs'un çeviri kabul etmeyeceği, çeviri değil, bir maddesini gereği gibi açıklayacak bilginin Anadolu'da bulunmadığı iddiasıyla hep kendini övdüğünü Refi Efendi bana anlatmıştı. Bu elçi şeyhülislamla görüşürken-tanışmak üzere ileri gelen bilginlerin kendisine gönderilmesini rica ettiğinden seyhülislam büyük bilginlere söylemişse de hiçbiri görüşmeye gitmemiş. Ben bundan haberim olmayarak, elçi ile görüşmek üzere Refi Efendi ile bir gün kararlaştırmak üzere iken şeyhülislâm beni çağırttı ve: "İran elçisi bilgisine güvenen, bencil, yükseklerde uçar bir kişidir. Beraberinde bir şair, bir de müneccim bulunduğu hâlde türlü konularda bilgi satmak ve bilginlerimizi sınava çekip küçük düşürmek istiyor. Ricası üzerine tanınmış bilginlere, hatta Bahar Efendi'ye gitmeleri için tenbih ettimse de çekindiler. Size her yönden güvenimiz vardır. Kendisiyle görüşmeye gitseniz iyi olur sanırım." diyerek kapalı bir dille görevlendirdi. Ben de ertesi gün, Kamûs çevirisinden hazır olan otuz forma kadar bir parçayı alarak Refi Efendi ile elçinin misafir edildiği konağa gittik. Görüşmenin başında Kamûs çevirisinden söz açtı. Ben, beraberimde götürdüğüm müsveddeleri kendisine gösterince ayrı bir yere çekilip sayfa sayfa dikkatle gözden geçirdi ve üç saat kadar okudu. Gözlerde büyüyen birçok güçlükler bu formalarda bulunmakta idi. Çözülmesi güç sanılan nice konuların bu müsveddelerde gereği gibi çevirilmiş olduğunu görünce çok hoşlandı. Açıklanması ve anlatılması imkânsız görünen şeylerin böylece aydınlığa kavuşturulmuş olmasına şaştı ve beğenilerini bildirdi. Bu sırada Refi Efendi sevincinden bülbül gibi konuşuyor ve memnunluğu yüzünden taşıyordu. Oradan ayrıldıktan sonra dışarıda yüzünü yerlere sererek minnettarlıkla birkaç kez elimi öpmüş ve bu görüşmeyi Babıali'de ve başka büyük toplantılarda anlatarak İran'dan beri yaralanan gönlünün öcü alındığını şükranla belirtmiştir. Birkaç gün sonra şeyhülislam elçilik heyetine ziyafet verirken Ak İbrahim, benimle olan görüşmelerinden söz açarak çeviriyi çok övmüş ve eser, Burhan-ı Kaatı gibi basılınca bir nüsha da kendisine gönderilmesini rica etmiş. Ben, bu görüşmelerden habersiz, bir süre sonra bir iş için şeyhülislama gittiğim zaman elçinin sözlerini teşekkür edici bir dille anlattı. Ama bildiği perişan hâlime merhametle yardım etmek konusunda ağzını açmadı ve böylece hizmetinin hayret uyandıran bir karşılığını vermiş oldu.
Ben zavallı, İstanbul'a gelişimden bugüne kadar bilginlerin hiçbirinden zerre kadar yardım görmedim. Eski padişahın (III. Selim) son zamanlarına kadar yalnız ondan yardım gördüm. Şimdi de gölgesinde rahat ettiğimiz ve bol yardımlarıyla iyi hâlde bulunduğumuz Sultan Mahmut'un nimetleriyle yaşıyorum. İstanbul'da padişahlardan başka hiçbir kimsenin benim üzerimde minneti yoktur. Bu zamana kadar yardım şöyle dursun, kötülüklerinden başka bir şey görmedim.