Latince, Antik Yunan Etkisi, Hıristiyanlık
Ortaçağ Avrupa kültürünü besleyen kaynaklar arasında, özellikle Roma kültürünün etkisinden bahsetmek gerekir. Yıkılan Roma İmparatorluğu'nun mirası üzerinde şekillenen ortaçağ Avrupası, başta dil olmak üzere Roma kültürünün pek çok unsurunu benimsemişti. Bu anlamda, Roma'dan miras kalan ve Roma Katolik Kilisesi'nin de resmi dili olan Latincenin, tüm Batı ve Orta Avrupa için en azından 10. yüzyıla kadar lingua franca olduğu söylenebilir. Ortaçağın sonlarına doğru yerel dillerin kullanımı yaygınlaşmış; buna rağmen özellikle teoloji ve bilim literatüründe, bir üst dil olarak Latince kullanılmaya devam etmiştir. Diğer yandan, daha geç dönemlerde şekillenecek olan Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca gibi Avrupa dillerinin oluşumunda Latincenin köken etkisini de vurgulamak gerekir. Yunan kültürünün Batı üzerindeki etkisi ise bu dönemde sınırlı kalmıştır. Batı'nın Yunan klasiklerine ortaçağ sonlarına kadar uzak kalışı, antik Yunan mirasının etkilerine daha açık olan Doğu dünyasından farklılaşan özgün bir kültürün oluşmasını sağlamıştır. Dolayısıyla, ortaçağ kültürünün oluşumunda Yunan faktörünün ancak dolaylı bir etki kaynağı olduğu söylenebilir. Yunan kültürü, edebiyatı ve dilinin etkisi, Bizans'a daha yakın olan Doğu Avrupa çevresi ile sınırlı kalmıştır. Buna bağlı olarak, ortaçağda tüm Avrupa'yı etkileyen ve yeniden biçimlendiren göç dalgaları ile 9. yüzyılda Balkanların kuzeyine yerleşen Slav halkları, Avrupa kültür sahasının dışında kalmış ve Bizans'a yakınlıkları dolayısıyla Ortodoks kültür ortamına dahil olmuşlardır. Nitekim ortaçağ yazarları da, Don (Tanais) Nehri'ni Avrupa'nın doğu sınırı olarak kabul ederler. 11. yüzyılda Hıristiyanlaşarak Orta Avrupa'ya yerleşen Macarların yaşadığı topraklar, bu tarihten itibaren, Avrupa'nın son sınırı olarak algılanmıştır.
Avrupa'nın ortaçağı yaşadığı bin yıl boyunca Doğu'da Hıristiyanlığın merkezi konumunda bulunan Bizans, idari, ekonomik ve kültürel yönden, o dönemde Avrupa'nın yoksun olduğu istikrar ve düzene sahiptir. Bunda, Bizans'ın antik kültür verilerine doğrudan nüfuz edebilmesinin de payı olabilir. Nitekim Bizans, kendini antik kültürün tek ve doğrudan varisi olarak görmüştür. Yunanca konuşan, Yunan yazarlarının eserlerini yakından tanıyan Bizans kurumları, kültürü ve sanatı ile de Roma'yı takip etmiştir. Aynı dönemde altın çağını yaşamakta olan İslam dünyası da, Yunan felsefesini ve bilimini yakından incelemiş; bu verileri kendi süzgecinden geçirerek zenginleştirmiştir. Hem Hıristiyan hem Müslüman Doğu'nun Yunan kültürü üzerine kendi özgün sentezlerini oluşturdukları bu çağda, Avrupa, her yönden arayış içinde ve geridedir; ortaçağ Avrupasında Yunan kültürüne ve özellikle edebiyatına hayranlık duyulmasına rağmen, birçok yazarın birer efsane olarak sadece adları bilinmektedir. Söz gelişi, Yunan edebiyatının en önemli isimlerinden Homeros'un eserleri, 15. yüzyıla kadar sadece aktarımlar aracılığıyla Batı'ya ulaşmıştır. Skolastik felsefenin temel dayanaklarından olan Platon ve Aristoteles dahi, ortaçağ boyunca Batı dünyasına İslam kültür çevresinin aracılığıyla nüfuz etmiştir. Bu bağlamda, Yunan kültürünün ortaçağ Avrupasının oluşumunda sınırlı ve dolaylı bir rol oynadığı söylenebilir.
Antik mirasın yanında, Avrupa'nın oluşumunda rol oynayan diğer ana damar din faktörüdür. Göçlerle Avrupa'ya gelerek yerleşen pagan kavimler, Roma İmparatorluğu'ndan miras kalan Hıristiyanlık inancı ortak paydasında birleşmişlerdir, Bu bağlamda, Batı'da ilk Hıristiyanlaştırma hareketi, bozkır kavimlerinin göçlerinin başladığı 5. yüzyıldan önce gerçekleşir ve dalgalar halinde devam eder. Yerleşik bir kültüre sahip olmayan bu halklara din aracılığıyla daha yüksek bir kültür ve daha nitelikli bir yaşam vaat eden 'Hıristiyanlaştırma' politikası, Avrupa kültürünün çekirdeğini oluşturan senteze katılan bir diğer unsurdur.