Balkan Devletleri, Rusya’nın tahrik ve desteğiyle Bulgaristan başta olmak üzere, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ Osmanlı Devleti’nin elinde olan Rumeli topraklarını paylaşmak için aralarında ittifak yapmışlardır. Osmanlı Devleti’nde iç siyasette çatışmaya giden bir kavganın olması, orduya siyasetin girmesi, Trablusgarp Savaşı’nda askerî yönden yetersiz olduğunun ortaya çıkması gibi durumları fırsat bilerek 8 Ekim 1912’de Karadağ’ın savaş ilanı ile I. Balkan Savaşı başlamıştır. Osmanlı Devleti bu savaşa hazırlıksız yakalanmış, cephede yeterli askeri olmadığı gibi, ikmal yolları, askerî malzemeler, silah, teçhizat bakımından da noksandır.
Bu yetersizliklerin yanında bir de subayların İttihatçı, İtilafçı ve Halaskârcı isimleri altında siyaseten üç farklı kısma bölünmesi, savaşın başında Osmanlı ordusunun dağılmasına sebep olacaktır.
Balkan Savaşı başladığı sırada Trablusgarp’ta olan Mustafa Kemal, Genelkurmay’ın geri çağırması üzerine Trablusgarp’tan ayrılarak Balkan Savaşı’nda yer almak istemiştir. Fethi Bey’le birlikte kendisine Çanakkale Boğazı Kuva-yı Mürettep Komutanlığı’nda görev verilmiştir. Mustafa Kemal, bu yeni görevine başlamadan önce Osmanlı kuvvetleri Kumanova’da yenilmiş Üsküp, Selanik gibi önemli şehirler savaş yapılmadan düşmana teslim edilmiştir. Pek çok yerde silah dahi atılmadan o bölge Balkan Devletleri’nin eline geçmiştir. Bu durum karşısında Osmanlı kuvvetleri Çatalca’ya kadar çekilmiştir. Edirne, İşkodra ve Yanya dışında tüm Rumeli elden çıkmış, Arnavutluk bağımsızlığını ilan etmiştir. Çatalca önlerine gelen Bulgar orduları 15-17 Kasım 1912 tarihleri arasında saldırıya geçmiş, ancak başarılı olamamışlardır. İngiltere, Fransa, İspanya, Hollanda ve Romanya savaş gemileri Osmanlı hükûmetinin izni ile kendi vatandaşlarını korumaları için İstanbul’a gelmiş, karaya asker çıkarmışlardır. Osmanlı Devleti bu zor durumdan kurtulmak için Bulgaristan’la 3 Aralık 1912 tarihinde ateşkes yapmıştır. Ancak anlaşma sağlanamamış ve saldırıya geçen Bulgarlar 155 gün sonra Edirne’yi ele geçirmişlerdir. Edirne savunmasında yer alan Kazım Karabekir ve Ordu Komutanı Şükrü Paşa Bulgarların eline esir düşmüşlerdir.
I. Balkan Savaşı sonrası imzalanan Londra Antlaşması, Osmanlı Devleti’ni Balkanlardan çıkartmış, buralarda yaşayan yüz binlerce Müslüman’ın göç etmelerine sebep olmuştur. Tam bir facia ile sonuçlanan Balkan Savaşı, göçlerle yeni bir dramın başlangıcını oluşturmuştur. Bulgarların göç eden kafilelere yaptıkları zulümler, çetelerin saldırıları, soğuk, açlık gibi sebeplerle yüz binlerce Müslüman Anadolu’ya ulaşamadan yollarda hayatını kaybetmiştir.
Balkan Devletlerinin aralarında anlaşamamaları sonucunda çıkan II. Balkan Savaşı esnasında Osmanlı kuvvetleri harekete geçerek Kırklareli ve Edirne’yi kurtarmıştır. Burada Osmanlı kuvvetlerinin ilerlemeye başlamadan önce Avrupa Devletleri’ne Meriç’in geçilmeyeceği sözünün verilmesi ilginçtir. Zira I. Balkan Savaşı öncesi, Osmanlı halkı Tuna’ya ilerlemeyi hayal ederken şimdi eldeki yerler kaybedildiği gibi birkaç ay önce Osmanlının olan yerlere dahi gitmesine engel olunmaktadır. II. Balkan Savaşı esnasında Osmanlı, Meriç’in batısında yer alan Dimetoka’yı da alarak ilerlemesine son vermiştir. 29 Eylül 1913 tarihli İstanbul Antlaşması ile Edirne, Kırklareli ve Dimetoka Osmanlı Devleti’nde kalmıştır. Antlaşmaya göre Bulgaristan’da kalan Türklere eşitlik hakları verilmiş ve 4 yıl içinde Türkiye’ye göç hakları tanınmıştır. Bulgaristan’da kalan Türklerin din ve mezhep hürriyetleri Bulgar yönetimince tanınacaktır. Müslümanlar kendi aralarında yapacakları bir seçimle müftülerini belirleyecek ve İstanbul’daki Şeyhülislam’ın onaylayacağı bu müftü ve oluşturacağı kadrosu Bulgar Hükûmeti’nce kanunen tanınacaktır. Müftünün Müslümanların dinî ve sosyal yaşantısını belirleyici rolü göz önüne alınacaktır. 14 Kasım 1913 Atina Antlaşması ile de Girit Yunanistan’a bırakılmıştır.
Osmanlı Hükûmeti 30 Mayıs 1913 tarihli Londra Antlaşması ile Adalar Denizi (Ege) adalarının geleceğini büyük devletlerin kararına bıraktığını kabul etmekle beraber, adaların Yunanistan’a bırakılmasından endişe ederek 22-23 Aralık 1913’te Midilli, Sakız gibi Anadolu kıyılarına yakın adaları geri almak için elinden gelen her şeyi yapacağını büyük devletlere bildirmiştir. Ancak, Fransa başta olmak üzere gösterilen sert tepki üzerine geri çekilmiştir. Bu konudaki büyük devletler kararı 14 Şubat 1914’te bir nota ile bildirilmiştir. Buna göre Meis hariç 12 ada İtalya’ya, Gökçeada ve Bozcaada hariç bütün Adalar Denizi (Ege) adaları da Yunanistan’a bırakılmıştı. Osmanlı Hükûmeti büyük bir hayal kırıklığına uğramıştır. 15 Şubat 1914’te büyük devletlere bu durumu kabullenmediğini bildiren bir itiraz notası göndermiştir. Ancak olumlu bir netice alamadan I. Dünya Savaşı çıkmıştır. 13 Mart 1914 tarihinde Sırbistan’la imzaladığı İstanbul Antlaşması da taşınmaz malların durumuna ilişkindir.
Trablusgarp ve Balkan Savaşlarında uğranılan yenilgiler Osmanlı toplumunun hemen her kesiminde derin bir hayal kırıklığı yaratmıştı. İdarecilerin kendilerine ve millete güvenlerini kaybettikleri bu dönemin etkileri I. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan manda ve himaye arayışlarına da zemin teşkil etmiştir. Devlet ve toplumda ortaya çıkan bu yılgınlığın giderilmesi Milli Mücadele Dönemi’nde ve sonrasında yeni Türk Devleti’ni kuran kadronun uğraştığı başlıca meseleler arasında ilk sıralarda yer alacaktır.