Mustafa Kemal Atatürk
Nutuk, 1975: 279-281.
20/21 Ağustos 1922 gecesi Birinci ve İkinci Ordu Komutanlarını da Cephe Karargâhına çağırdım. Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi ve Cephe Komutanın da hazır bulunmasıyla, taarruzun şekli hakkındaki görüşü, harita üzerinde kısa bir savaş oyunu tarzında izah ettikten sonra, Cephe Komutanına o gün vermiş olduğum emri tekrar ettim. Komutanlar harekete geçtiler. Taarruzumuz, strateji ve aynı zamanda bir taktik baskını halinde yürütülecekti. Bunun mümkün olabilmesi için kuvvetlerin yığınak ve hazırlıklarının gizli kalmasına önem vermek lâzımdı. Bu sebeple bütün yürüyüşler, gece yapılacak, birlikler gündüzleri köylerde ve ağaçlıklar altında dinleneceklerdi. Taarruz bölgesinde yolların düzeltilmesi ve saire gibi faaliyetlerle düşmanın dikkatini çekmemek için, diğer bazı bölgelerde de aynı şekilde yanıltma hareketlerinde bulunulacaktı.
24 Ağustos 1922’de karargâhımızı Akşehir’den taarruz cephesi gerisindeki Şuhut kasabasına naklettirdik. 25 Ağustos 1922 sabahı da Şuhut’tan savaşı idare ettiğimiz Kocatepe’nin güneybatısında çadırlı ordugâha naklettik. 26 Ağustos sabahı Kocatepe’de hazır bulunuyorduk. Sabah 5.30’da topçu ateşimizle taarruz başladı.
Efendiler, 26/27 Ağustos günlerinde, yani iki gün içinde, düşman Karahisar’ın güneyinde 50 ve doğusunda 20, 30 kilometre uzunluğunda bulunan müstahkem cephelerini, düşürdük. Yenilen düşman ordusunun bütün kuvvetlerini 30 Ağustos’a kadar Aslıhanlar civarında kuşattık. 30 Ağustos’ta yaptığımız savaş neticesinde (Buna Başkumandan Muharebesi adı verilmiştir.) düşmanın ana kuvvetlerini imha ve esir ettik. Düşman ordusu kumandanlığını yapan General Trikupis de esirler arasına girdi. Demek ki, düşündüğümüz kesin sonuç beş günde alınmış oldu.
31 Ağustos 1922 günü ordularımız ana kuvvetleriyle İzmir umumî istikametinde hareket ederken, diğer birlikleriyle de düşmanın Eskişehir ve kuzeyinde bulunan kuvvetlerini mağlup etmek üzere, ilerliyorlardı.
Efendiler, Başkomutan savaşının neticesine kadar her gün büyük başarılarla gelişen taarruzumuzu, resmî tebliğlerde gayet önemsiz harekâttan ibaret gösteriyordu. Maksadımız, durumu mümkün olduğu kadar dünyadan gizlemekti. Çünkü, düşman ordusunu tamamen imha edeceğimizden emindik. Bunu anlayıp, düşman ordusunu felâketten kurtarmak isteyeceklerin yeni teşebbüslerine meydan vermemeyi uygun görmüştük. Gerçekten, bizim hareketimizi duydukları zaman ve taarruzumuzdan sonra müracaatlar yapılmıştır. Meselâ, taarruz etmekte bulunduğumuz sırada Vekiller Heyeti Reisi olan Rauf Bey’den ateşkes hakkında İstanbul’dan haber geldiğine dair 4 Eylül 1922 tarihli bir telgraf almıştım.