Lenin, Markstan aldığı fikirleri pratiğe aktarırken milletler arası mücadeleyi milletler üstü sınıf mücadelesine çeviriyordu. Lenin’e göre milletler arasındaki mücadele kapitalist emperyalizmin bir oyunuydu. Tüm emekçilerin çıkarlarını zedeleyen bu oyunu ancak tüm halkların emekçileri emperyalistlere karşı birleşerek bozabilirlerdi. O günkü Rus toplumunda büyük kabul gören bu fikirler milletler meselesini çok değişik bir platforma taşıyacaktı. Lenin esas mücadeleyi Çarlık rejimine karşı yürütüyordu. Çarlığı ortadan kaldırabilmek için mümkün olan her türlü birleştirici hareketi destekliyor, yönlendiriyor, kısacası amacına ulaşmak için fevkalade pragmatik davranıyordu.
Lenin ve lideri olduğu Bolşevikler bir taraftan Çarlığa karşı mücadele ederken, diğer taraftan da yeni kurulacak devlet konusunda fikirler ortaya koyuyorlardı.
Başlangıçta (1895) sınıfsal bir yaklaşımla “Bütün dünya proleterleri birleşin!” sloganıyla proleter enternasyonalizmi savunan Lenin ve Bolşevikler, 1900’lü yılların başında İmparatorluğun farklı milletleri için kısmî bir “kendi kaderini tayin hakkı”nı kendilerine temel slogan olarak seçtiler. Bu dönemdeki eserlerinde Lenin, her milletin kendi devletini kurabilmesini ya da hangi devlet içerisinde olmak istiyorlarsa, onu serbestçe seçebilmeleri gerektiğini ifade eder ve bu doğrultudaki her türlü faaliyeti desteklemeyi Rusya Sosyal Demokratları’na tavsiye eder.
Seçilecek devlet şekli konusunda 1900’lü yıllarda kısmî bir özerklik (avtonomiya) içeren merkezî devlet yanlısı olan Lenin, federalizmi şiddetle reddediyordu. S. G. Şaumyan’a yazdığı mektupta (Kasım 1913) Bolşeviklerin federasyon düşüncesinin karşısında olduklarını ve Rusya için federatif devlet modelinin kabul edilemez olduğunu ifade eder: “Demokratik merkeziyetçilik uygun olan alanlarda özerkliği (avtonomiya) kapsamaktadır. Fakat özerklikten farklı olarak Rusya için federasyon talebi ülkenin merkeziyetçiliği ve ekonomik gelişimi ile çelişmektedir… Biz prensip olarak federasyonun karşısındayız, çünkü o ekonomik ilişkileri zayıflatmakla beraber tek devlet için işe yaramaz bir tiptir”. Lenin’e göre özerklik, federasyondan farklı olarak Rusya’nın tek, merkezcil-demokratik devlete dönüşmesine engel olmamaktadır.
Fakat, 1910’dan sonra Finlandiya, Ukrayna, Kafkas Ötesi, Türkistan’ın ulusal hükümetlerinin ve Beyaz Rusya, Ukrayna, Litvanya, Letonya ve Estonya’nın ulusal burjuvazilerinin talepleri karşısında Lenin eski görüşünü değiştirip, Rusya için gelecekteki devlet modelinin federatif model olabileceğini kabul etmek zorunda kaldı. Federatif model 1917 Temmuz’unda yapılan I. Bütün Rusya Sovyetleri Kongresi’nde “Rusya, özgür cumhuriyetlerin birliği olsun“ kararıyla hukukî kesinlik kazanmış oldu.
Federatif modele yakınlaşma ile beraber Lenin, daha önce savunduğu ulusal-kültürel özerklik (natsionalno-kulturnaya avtonomiya) fikrini reaksiyoner bir şekilde reddedip milletler meselesinin çözümü için self-determination prensibinin ısrarlı savunucusu oldu. Lenin’in; “Rusya’nın sosyal-demokratları propogandalarında bütün ulusların kendi ayrı devletlerini kurmaları ya da içerisinde yaşamak istedikleri devleti seçmede özgür oldukları hususlarında ısrarcı olmalıdırlar” sözleriyle uluslara bağımsızlık vadediyordu. Ulusların bağımsızlık isteklerine bu derece destek olmak Çarlığı yok etme gayretinden başka birşey değildi.
Birinci Dünya Savaşı, Rusya'da büyük bir yokluk ve sefalete yol açtı. Boğazların kapalı oluşu yüzünden dış yardım alamıyordu. 1916-1917 kışı ise çok sert geçmiş, açlık ve yakacak, giyecek bulunamaması, bütün Rusya'yı etkilemişti.
Ve 1917 Şubatında ilk ihtilal patlak verir. 8 Mart 1917'de, Petersburg'da gösteriler başladı. Grevler yaygınlaştı. 12 Mart'ta "İşçilerin ve Askerler'in Sovyeti" kuruldu. Komutanlar da Çar'a, tahttan ayrılmasını öneriyorlardı. 15-16 Mart'ta Çar, tahttan ayrıldı. Devrimci Hükümet kuruldu. Nisan'da Petersburg'a gelen Lenin, "Ekmek, barış, özgürlük" sloganıyla geniş kitlelerin desteğini sağladı. Devrimci Sosyalistlerden Harbiye Bakanı Kerensky'nin Temmuz'da Alman Cephesi'nde taarruzu başarısızlıkla sonuçlanınca, yeni ayaklanmalar patlak verdi.
Bolşeviklerin lideri Lenin kaçtı ve Trotsky tutuklandı. Hükümet düştü, Kerensky, Başbakan oldu ve 14 Eylül 1917'de de cumhuriyet ilan edildi. Artık ülkenin iç durumu iyice karışmıştı. Hükümet hala savaştan vazgeçmemekle en büyük hatasını yaptı.
Köylülerin ayaklanması ile tüm Rusya karıştı. Bundan yararlanan Bolşevikler (aşırıcılar), ordunun da devrime karışmasından yararlanarak, "Askeri Devrim Komiteleri" kurdular. 7 Kasım 1917'de hükümet darbesi ile Bolşevikler iktidarı ele geçirdiler ve 8 Kasım'da Lenin Petersburg'a geldi.
Rus Ortadoks monarşisinin etnik kökene bağlı olmayan uyrukluk prensibini sonuna kadar muhafaza edememesi, daha evrensel bir tip olan enternasyonalizm savunucusu bolşevik-komunist hareketin Çarlık rejimi karşısında başarı kazanmasına neden oldu. Bolşeviklerin zaferi bir imparatorluktan daha evrensel bir diğer imparatorluğa (SSCB) geçişi sembolize etti.
İhtilal Rusya İmparatorluğu’nun yapısında radikal değişiklikler medana getirdi: En başta proleterya ile ulusal burjuvazi yer değiştirdi. Bolşeviklerin iktidara gelmesiyle Rusya içinde kuvvetlenme umudunu kaybeden ulusal burjuvazi self-determination sloganı ile girişilen Rusya’dan ayrılma hareketlerinin öncüsü oldu. Bu dönemde Rusya (90’lı yıllarda olduğu gibi) ardı ardına gelen “bağımsızlık” ilanları karşı karşıya kaldı ve imparatorluk karttan evler gibi dağılmaya başladı. İhtilalin ardından ilk olarak Ukrayna bağımsızlığını ilan etti (7 Kasım 1917) ve Ukrayna Halk Cumhuriyeti adını aldı. Ardından Beyaz Rusya, Finlandiya, Polonya, Tuva, Moldovya, Kuzey Kafkasya, Kafkasötesi ve Baltık cumhuriyetleri bağımsızlıklarını ilan ettiler. 1917-1920 yılları arasındaki iç savaş ve beraberinde getirdiği sosyal çalkantılar Rusya’daki ulusal problemleri iyiden iyiye kızıştırdı. İhtilal ülkedeki ulusal haraketleri özendirerek merkezkaç eğilimleri güçlendirdi. Fakat iç savaşın kazanan tarafı olan bolşeviklerin ülkenin büyük kısmında “savaş komünizmi” rejimini uygulamaları Ruslar dahil bütün halkların ulusal kendi kaderini tayin etme süreçlerini kestirip dondurmuş oldu. Kurulan totaliter rejim bilinçli olarak denatsionalizasyon ve standartlaştırma politikalarını uygulamaya koydu.
İhtilalin ardından ideolojik, etnik ve coğrafî faktörlerin etkileri hesaba katılarak merkeze (Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti RSFSC)’ye bağlı özerk cumhuriyetler kuruldu ve statüleri 1918 RSFSC Anayasası’yla hukukî kesinlik kazandı. Rusya Federasyonu’nun kurulmasındaki temel hedef “milliyet meselesi”ni devlet eliyle çözmek idi. Bu nedenle dünya tarihinde ilk olarak ulusal temele dayalı federasyonlar kuruldu: RSFSC, SSCB ve Kafkas Ötesi Federasyonu. Takip eden beş yıl sonunda (1917-1922) parçalanmış Rus İmparatorluğu’nu daha geniş bir coğrafyada tekrar canlandıracak olan Sovyetler Birliği kurulur (30 Aralık 1922). Böylece kendisi de bir federasyon olan RSFSC aynı zamanda 15 birlik cumhuriyetinden oluşan bir başka federasyonun (SSCB’nin) üyesi olur (1922-1991).
SSCB dağılana kadar RSFSC içerisinde idarî-bölgesel taksimata bağlı olarak 6 kray, 49 oblast, 2 cumhuriyet değerinde şehir (Moskova ve S. Petersburg), ulusal temele dayalı 16 özerk cumhuriyet, 5 özerk oblast ve 10 özerk okrug bulunuyordu. 1990’a kadar devam eden 70 yıllık süre içerisinde SSCB hukukî olarak konfederasyona ait özellikler taşıyan (ki bu cumhuriyetlerin SSCB’den ayrılma hakları vardı) federasyon olsa da uygulamada Komünist Parti tarafından kontrol edilen aşırı merkezî-bürokratik yapısıyla üniter devlet görüntüsü vermiştir.
1924'te Lenin'in ölümünden sonra iktidarı eline geçiren Stalin, Sovyet Birliği'ni sanayileşmiş bir sosyalist ülke haline getirmek için ekonomik sorunları çözmeye çalışmıştır. Ancak, devletin askeri gücü olan Kızıl Ordu'nun silahlanmasını da ihmal etmemiştir. 1933'ten sonra Almanya'nın gelişmeye ve çevresini tehdit etmeye başlaması üzerine uluslararası alanda silahsızlanmayı savunmuştur. Sovyetler Birliği'nin önderlerine göre; kapitalist ve faşist devletler arasında çıkacak bir savaş sonucunda, her iki taraf yıpranacağından, dünyada sosyalizmin yayılması daha kolay olacaktır. Bu nedenle, yeni bir dış politika izleyerek, Almanlarla görüşmüşlerdir. Sovyetler Birliği, İkinci Dünya Savaşı'ndan önce önemli ölçüde güçlenmiştir.
1990’a kadar geçen 70 yıllık sürede Rusya toprakları üzerinde ulusal hareketler ve bunları organize edebilecek milliyetçi kuruluşlar yaşam şansı bulamadılar, fakat bu, milliyetçiliğin tamamen üstesinden gelindiği anlamına gelmez. Zira, resmî ideolojiden farklı her türlü fikrin ve farklı oluşumun şiddetle bastırıldığı Stalin iktidarı döneminde bile Sovyet cumhuriyetleri ve diğer özerk birimlerde komünizm frazyolojisi ile kamufle edilmiş milliyetçi akımlar gizlice faaliyet imkanı bulabiliyorlardı. Gelişen süreç içerisinde Sovyetler Birliği halklarının görünüşteki mutlu birliktelikleri milliyetçi sloganların ağırlıkta olduğu protesto gösterileri ve mitinglerle sarsılmaya başladı. Bu eylemlerde Estonya ve Litvanyalılar bağımsızlık, Kırım Tatarları, İnguşlar, Mesket Türkleri ve Almanlar ulusal özerklik, Gürcüler, Aphazlar ve Ukraynalılar ulusal kültür ve dillerinin korunması, Kazaklar, Estonyalılar ve Aphazlar yerel olmayan halklar tarafından sömürülmeye son verilmesini ve nihayet Almanlar yurt dışına serbestçe çıkabilme hakkı istiyorlardı. Ülke geneline dağılan eylemler sonun başlangıcının ilk işaretcileri oldular.