Eski Mısır’da vergi alınacak tarlaların ölçülmesi için yüzölçümü hesaplamanın bilinmesi gerekiyordu. Bu nedenle hesaplama işleri gelişmiştir. Mısırlılar sayı saymak için onlu sayma sistemini (1, 10, 100, ....10.000.000’a kadar) buldular. Ancak payı birden büyük olan kesirleri hesaplarken zorluk çekiyorlardı. Aritmetik bilgileri de basit düzeyde idi. Ancak geometri konusunda ileri düzeyde bilgiliydiler. Mısır geometrisi bazı problemlerin çözümleriyle alan ve hacim ölçüsü şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Özellikle taşkınlardan sonra Nil kenarındaki tarla sınırlarının saptanmasında geometri çok önemliydi. Mısırlılar kenar uzunluklarının oranı 3, 4, 5 olan üçgenin hipotenüsünün karşısındaki açının dik açı olduğunu biliyorlardı. Bazı bilim adamları Mısırlıların Pisagor Teoremi’ni bildiklerini düşünmektedirler. Pi sayısını gerçek değere (3.1416) çok yakın olarak 3.16 olarak hesaplamışlardır. Pi sayısını kullanarak kürenin hacmini hesaplayabiliyorlardı. Dörtgenlerin ve üçgenin alanını da hesaplayabiliyorlardı.
Mısırlı gökbilimciler gökyüzünü inceliyor ve gruplarına göre yıldız listeleri yapıyorlardı. Ancak bu çalışmaları Babilliler düzeyinde değildi.
Eski Mısır’da yaşayan insanlar tıp konusunda da bazı bilgilere sahiptiler. İnsanları n yaşam süresi kısaydı. Çocukların anne sütünden kesildikleri yaş olan üç yaşında çocuk ölümlerinin yüzdesi çok yüksekti. Altmış yaşını geçen az sayıda kişi de görülmesine rağmen ortalama ömür 29 yıldı. Seçkinlerin yaşam süresi daha uzundu ancak onların da ancak yüzde on onbeşinin 50 yaşından fazla yaşadığı anlaşılmıştır. Parazit hastalıkları, verem ve diş eti iltihabı yaygın görülen rahatsızlıklardı. Mısırlı hekimler dahili yaralanmalardan etkilenen organlar için, reçeteler yazmışlar, farklı çeşitteki yaralanmalar için deneysel tedavi yöntemleri uygulamışlardır. Kırıkları ve açık yaraları iyileştirebildikleri ve hatta kafatası ameliyatları yaptıkları saptanmıştır. Mısırlılar cesetleri mumyalamak için açmak zorunda olduklarından anatomiyi öğrenmişlerdir. Ancak insan vücudunun nasıl çalıştığına ilişkin bilgilerinin gelişmemiş olması etkili tedavi yöntemleri geliştirmelerini engellemiştir. Şöyle ki; Kalbin vücudun merkezi olduğu, kan yanında salya, idrar ve sperm gibi sıvıların da kalpten çıktığı düşünülmekteydi. Çoğunlukla bir tanrı tarafından insandaki sıvı dolaşımının engellenmesi nedeniyle dâhili hastalıkların ortaya çıktığına inanılmıştır.
Hastalıkları iyileştirmek için hiçbir etkisi olmayan ilaçlara bel bağlanmıştır. Şifalı bitkiler, hayvanların et suyu, Nil Nehri’nin çamuru, hastanın tırnaklarındaki kir, fare dışkısı, ekmek küfü gibi maddeler ilaç olarak kullanılmıştır. Hastalıklar ya doğal yolla iyileşmiş ya da ekmek küfünün penisilin görevi görmesi gibi kullanılan ilacın tesadüfen işe yaraması sonucu iyileşme görülmüştür.
Mısırlıların MÖ 3000’lerde geliştirdikleri Mısır takvimi Dünya Uygarlık Tarihi açısından önemli olmuştur. Mısır takvimi Güneş takvimiydi ancak güneşin yıllık hareketinin incelenmesi sonucu ortaya çıkmamıştır. Sirius Yıldızı’nın ufukta görünmesi ile Nil Nehri’nin periyodik taşkınının aynı gün başlamasına dayanan bir takvimdir. Bu olayın 365 günde bir meydana geldiği saptanmıştır. Bu takvime göre bir yılda dörder aylık 3 mevsim (Taşkın, Ekim, Hasat) vardı. Mısırlılar bir yılı her biri 30 günden oluşan 12 aya bölmüşler, buna bayramlar için ayırdıkları 5 gün ekleyerek 365 günlük bir Mısır yılı geliştirmişlerdir. Ancak bu yıl güneş yılından 6 saat eksikti. 365 güne ilaveten altışar saatten dört yılda bir oluşan “artık gün” olmadığı için Mısırlıların güneş yılı her dört yılda bir, bir gün geri kalıyordu. Daha sonra MÖ 45 yılında Romalı Julius Caesar Mısır takvimine dayanan yeni bir takvim kurmuştur. Jülyen Takvimi adıyla anılan bu takvimin Mısır takviminden farkı ortalama yılı 365 1/4 gün kabul etmesiydi. Bu takvimde birbiri ardına üç yıl 365 gün, her dördüncü yıl ise 366 gün olarak kabul edilmiştir. Ocak ayı yılın başlangıcıydı. MS 1582’de Papa XIII. Gregor tarafından yapılan düzeltme sonucunda, bugün hâlâ kullandığımız Gregoryen Takvimi ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak gerek Avrupa’da 1582 tarihine kadar kullanılan Jülyen Takvimi, gerekse günümüzde kullanılmakta olan Gregoryen Takvimi Mısırlıların takvimine dayanmaktadır.
Mısırlılar gündüz saatlerini ölçmek için basit güneş saatleri de yapmışlardır. Güneş saati üzerinde, günün saatini gösteren çizgiler vardı ve güneşin gölge uzunluğundan yararlanılarak saat tespit ediliyordu. Hava kapalı olduğunda ve geceleri güneş saatleri işe yaramıyordu. Bu durumda ise su saatleri kullanılırdı.