Evrim Altuğ / Cumhuriyet 16 Mayıs 2015
Evrim Altuğ / Cumhuriyet
16 Mayıs 2015
İsviçreli jeoarkeolog Zangger, Troya kalıntılarının altındaki Luvi Uygarlığı’nı ortaya çıkarmaya çalışıyor. Zangger’e göre çok başlı yönetim biçimiyle Avrupa Birliği’ni hatırlatan uygarlık Batı tarafından görmezden geliniyor.
Eberhard Zangger, Stanford Üniversitesi’nde doktorasını yapan bir jeoarkeolog. Zangger, son aylarda “Avrupa Birliği” aslında Türkiye sınırlarının zaten içindeydi” düşüncesine de dayanan, hayli ilginç bir jeo-arkeolojik keşfe hayatını adamış. Bilim adamının meslektaşı Serdal Mutlu ile kaleme aldığı ve Mersin Üniversitesi Kilikia Arkeolojisi Araştırma Merkezi Yıllık Dergisi Olba’da yayımlanacak bir makaleye göre, Batı Türkiye’deki Luvi Uygarlığı, arkeolojik araştırmalarda “tamamıyla görmezden gelinmiş”. Cumhuriyet’i ziyaret eden Zangger, başta Güneş olmak üzere, yıldız-tanrılara tapan, Venüs’ü dişi bir tanrı olarak gören ve taşıdıkları bölgesel özerklik / krallık haliyle bugünkü Avrupa Birliği’ni alenen çağrıştıran Luvi Uygarlığı’nın, M.Ö. ikinci bin yılın büyük kısmında iskân edilmiş 340 yerleşim yerini, sistematik olarak ilk defa kayıt altına aldığını ileri sürüyor.
Bizim hikâyemiz
Zangger, antikçağdan Shakespeare dönemine kadar var olan Troya efsanesinin, antikçağa ve ortaçağa ait metinler yoluyla günümüze kadar aktarılmış Bronz Çağı’na ait hakiki anıları temel aldığını söylüyor. Bunun anlamı şu: Hikâye aslında çok daha eskiye dayanıyor. Ve bu ‘Avrupai’ hikâye de aslen yine bizim hikâyemiz.
Zangger, şöyle ilginç bir fikir daha ortaya koyuyor: “Arkeoloji, Avrupa’nın Osmanlı’yla mücadele ettiği dönemde ortaya çıktı. 20. yüzyıla kadarki paradigmalar Avrupa uygarlıklarını büyük gösterip Türkiye topraklarındakileri küçük göstermek amacıyla geliştirilirdi.”
Radarlarla aradı
Bölgedeki olası buluntuların tümünü müzelere bırakacağını vaat eden Zangger, çoktan çalışmaya başlamış. Bir fon bulması halinde reel kazılarla da besleyeceği bu tezi belgelemek üzere Almanya’nın Hannover kentindeki Federal Jeoloji Bilimi ve Doğal Kaynaklar Enstitüsü’nün işbirliği ile radar tekniklerini kullanmış. Böylece, yerleşim katmanlarını ve birer medeniyet unsuru sayılabilecek sulama kanalları, ekin bölgeleri ve yapay limanları bulmak için, bugünkü ‘Troya’ düzlüğünde, ondan da eskiyi keşif için, helikopterli bir jeofiziksel keşif çalışması hazırlamış. İşte, Zangger’in kazı için destek bekleyen ilginç ve ‘radikal’ saptamalarından birkaçı:
Kimse Luvileri anlatmadı
MÖ 2. binyıl boyunca Anadolu’nun büyük bölümünde anadili Luvice olan halklar yaşardı. Bu halklar Yunanistan ve Anadolu’nun en iyi tanınan halklarından olan Minoslar, Mikenler ve Hititlerin çağdaşı, ticari ortakları ve bazen de rakipleriydiler. Gerçekte Luviler yazıyı, Yunanistan’daki saraylarda kullanımından en az 300 sene önce kullanmaya başlamıştı. Luvilere ait bu yazılar Avrupalılar tarafından 19. yüzyılda, Miken, Minos ve Hitit belgelerinden çok daha önce keşfedildi.
Hititlerin beş katı
Luvice konuşan halk gruplarının yerleşim alanları Mikenlerin yerleşim alanlarından yaklaşık üç kat, Hititlerden ise beş kat büyüktü. Miken, Minos ve Hitit yerleşimlerinden çok daha fazla Luvi yerleşim alanının varlığından haberdarız. Dünyada büyük bir alanda kazısı yapılan ilk protohistorik buluntu yeri ve aynı zamanda dünyanın en önemli arkeolojik sit alanı olarak kabul edilen Hisarlık tepesi de, gene bir Luvi krallığı olan Troya’nın kraliyet sarayıdır.
Haritalarda yoklar
Buna rağmen, arkeoloji dünyasına Luviler konusuna hep bir belirsizlik hâkim oldu. Bronz Çağı’nın siyasi haritalarında gözükmedikleri gibi, bugüne kadar hiçbir protohistoryacı, Luvilerin bir zamanlar Ege’de önemli bir güç olduğunu söylemedi.
NATO misali Luvi donanması
Luviler bir araya gelerek askeri bir birlik oluşturdular ve kısa zamanda saldırı amaçlı, hızlı ve kullanışlı gemilerden oluşan bir donanma kurdular. Luviler Hititlere karadan doğrudan saldırmak yerine, deniz yoluyla Hititlerin Kıbrıs ve Suriye’deki topraklarına ulaştılar.
Anadolu’ya dağıldılar
Anadolu’daki potansiyel Luvi yerleşimleri bugün yaptığımız coğrafi tespitlere göre, Akın Höyük, İskele Höyük, Çaltılar Höyük, Karapazar, Büyük Höyük, Doğancı Höyük, Kozluca Höyük, Soğulcak, Kolossai ve Keskin gibi yörelerde bulunmaktadır. Bu topraklar aynı zamanda dönemin altın, bakır, kurşun ve gümüş yatakları olarak Luvi’yi zenginleştirdi.
520 işaretli Luvi yazısı
Hititlerin başkenti Hattuşa’da bulunmuş ve Akatça çivi yazısında yazılmış belgelerde, Luvi dilini konuşan halkların yaşadığı bölgeye Luwiya deniyordu. En az 900 yıl boyunca kullanımda kaldığı belgelenen Luvice, hiyeroglif işaretleriyle yazılırdı. Güney ve Batı Anadolu’nun tamamında konuşulurdu. İsviçreli Asurolog ve Hititolog Emil Forrer 1919 yılında ilk kez çivi yazılı arşivlerdeki Luvi dilini okumayı başardı. 1953’ten sonra Hattuşa’daki Luvi metinlerinin yayımlanmasıyla beraber Luvi çivi yazısı, Luvi hiyeroglifleri ile ilişkilendirildi ve 520 işaretten oluşan Luvi hiyeroglif yazısı anlaşılmaya başlandı.
Troya’yı parlatan destan
Birçok bilim insanına göre Troya’nın önemi, Homeros’uneserlerinden ileri gelir. Oldukça gösterişsiz bir yerleşim alanı olmasına rağmen Troya’nın binlerce yıl boyunca bu kadar önemsenmesinin tek nedeni İlyada’dır. Ancak Troya’nın şöhretinin Homeros’tan kaynaklandığı tezine karşı birçok şey ileri sürülebilir.
Her şeyden önce Homeros, Grek kökenli bir yazar olarak, Grek kahramanları üzerine Grek dilinde bir destan yazar ve bu destan Grek savaşçılarının zaferiyle son bulur. Bu durumda neden sonraki nesiller galip gelen Grekler yerine bu küçük yeri önemseyip yüceltmişlerdir? Eğer Troya savaşlarına Homeros’un destanları ün kazandırdıysa, o zaman Romalı aristokratların ve Avrupa halklarının soylarını Troya Savaşı’nı kaybedenlere değil, muzaffer Agamemnon’a ve doğum yeri olan Miken’e dayandırmaları gerekmez miydi?
Başka kaynak yok
İkinci olarak, Troya’nın en parlak dönemi ile ilgili aktarılan birçok detayı Homeros’un eserinde görmek mümkün değildir. Dolayısıyla Homeros’un yanı sıra başka kaynaklar da söz konusu olmalıydı. Üçüncü olarak Troya konusu, özellikle ortaçağda, yani Homeros’un eserine erişimin mümkün olmadığı ve eserin kayıp olduğunun sanıldığı bir dönemde çok rağbet görmüştür.
Harikalar diyarı
Hititlerin büyük kralı II. Murşili’nin Luvi Seferi sırasında 66 bin kişiyi esir aldığı iddia edilir. Döneminin en zengin ve en güçlü firavunu III. Amenophis de ısrarla bir Luvi Prensesi ile evlenebilmeyi dilemiştir. Bunun yanında kendi mezar tapınağında, Grek kolonicilerinin bu coğrafyayı tanımalarından beş yüz yıl önce, Luviler ve İyonyalılar resmedilmiştir. Dünyanın yedi harikasından üçü eskiden Luvilere ait olan topraklarda yer aldığı gibi, Sokrates öncesi Ege filozoflarının hemen hepsi Luvilere ait devletlerde ortaya çıkmıştır.