Âşıkpaşazâde
Tevârîh-i Âl-i Osmân.
Bölüm - Sultân Murad oğlu olan Sultân Mehmed Edirne’de tahta geçti, nasıl geçti, nasıl geldi, neredeydi? Onu bildirir.
Sultân Murad bir gün Ada’ya gezmeye gitti. Gezmeden döndü. Gelirken Ada Köprüsü’nün başında bir derviş duruyordu. Derviş dedi ki: “Hey padişah! Ecelin yaklaştı. Tövbe et”. O anda hünkâr Saruca Paşa’ya: “Sen tanık ol. Ben bütün günahıma tövbe ettim” dedi. Diğer yanında İshak Paşa vardı. Aynısını ona da söyledi. Hünkâr İshak’a dedi ki: “Şu dervişi bilir misiniz kimdir? “Sultanım! Bursa’da Emir Sultan müridlerindendir” dedi. Hemen saraya girdi. “Başım ağrıyor” dedi. Vasiyetnamesini yazmıştı. Halil’i nâzır etmişti. Oğlu Sultan Mehmed’i vasî edinmişti. Üç gün yattı. Dördüncü gün oğluna haber gönderdiler. On üçüncü gün oğlu da geldi. Paşalar on üç gün ölüsünü sakladılar, kimseye göstermediler. Divanlar kurdular, timarlar verdiler, hekimler ilâç yaptılar, şerbet verdiler. On üçüncü gün oğlu Sultan Mehmed geldi. Edirne’de devlet tahtına geçti oturdu. Halkın çoğu hünkârın vefât ettiğini bundan anladılar. Babasının cesedini Bursa’ya gönderdi. İsfendiyar kızından olmuş küçük bir kardeşi vardı. Onu da yerine uluştırdı, makamına gönderdi. Yaslıların yasını çıkardı. Kendisi de saltanat tahtına oturdu. Kanunlara uygun olarak hükmetmeye başladı. Ansızın bir haber geldi: “Karamanoğlu İbrahim Bey, Germiyanoğlu dediğine bir oğlunu gönderdi. Kütahya’ya yolladı, birini de Aydınili’ne gönderdi. Biri de Menteşeoğlu’dur” diye Menteşe iline gönderdi. “Sultan Mehmed, Alaiyye’ye yürüdü diye haber duydu. İshak Paşa’ya hil’at giydirip Anadolu beylerbeyisi tayin etti. İshak Paşa ve Sultan Mehmed’in kendisi de yola çıktı, devletle yürüdü, Bursa’ya geldi. Karamanoğlu’nun haramzâde oğlanlarının hepsi kaçtılar. Sultan Mehmed yürüdü, Akşehir’e çıktı. Akşehir fethedildi. Hünkar oradan göçüp Konya’ya yöneldi. Karamanoğlu İbrahim Bey ağlayıp yalvarmaya başladı. Paşalara dudu filorisi (papağanın içine altın doldurup) gönderdi. Paşalar da o filoriden utandılar, hünkâra dediler ki: “Baban deden bu memlekete geldiler ve bu memleketi bütün fethettiler, kendilerinin oldu. Yine acıdılar, yine verdiler. Şimdi devletli sultanım! Karamanoğlu der ki, kızımı vereyim, her yıl sefere katılayım ve her ne buyurursa yerine getireyim”. “Şimdi ümidim budur ki, devletli sultanım acıya” dediler. Hünkâr dahi paşaların isteklerini kabul etti, yine memleketini kendisine bıraktı, döndü kendi memleketine geldi.
Bölüm - Sultân Mehmed Gazi dönüp kendi memleketine girdiğinde ne yaptı onu bildirir.
Gelibolu’dan Rumeli’ne geçmek istedi. “Devletli Sultanım! Gelibolu Boğazı’na kâfir gemileri geldi” dediler. Hünkâr doğru Kocaeli’ne geldi. İstanbul’un üst yanında boğazda Akçahisar’a kondu. Babasının geçtiği yerden Rumili’ne geçti. Akçahisar’ın karşısına kondu. Halil Paşa’ya: “Lâlâ! Buraya bir hisar gerekdir” dedi. Kısaca orada hisar yaptırdı, tamamlandı. Akçaylıoğlu Mehmed Bey’i gönderdi: “Tez var İstanbul’un kapısını yaptır” dedi. Mehmed Bey de geldi, şehrin kapısından adam yakaladı, köylerinin davarlarını sürüp götürdü. Tekfura haber verildi: “Türk bizim kürkümüzü yırttı, evimizi başımıza yıktı” dediler. Tekfur: “Bunun bizimle komşuluğu doğanla karga komşuluğuna benzer” dedi. “Eğer bu Türk’ten kurtuluş çaresi varsa, o da dostumuz Halil Paşa’dan olur. Balıkçılar göndermek gereklidir” dedi. Balığın karnını filoriyle doldurdular. Halil Paşa’ya gönderdiler. “Tekfurun veziri vardı. “Karluka” derlerdi. O: “Halil balığı yutar, ancak size bir yararı yoktur, siz kendi başınızın çaresine bakın” der. Halil’e balığı getirdiler. Halil balığı yedi, karnındakileri sandığa koydu. Kâfirlerin sözünü dinledi, hünkâra gelip arz etti. Hünkâr: “Yaz olsun görelim, Allah ne buyurursa öyle yaparız” dedi. Zaten hisarın fethi hazırlıklarıyla meşgul idiler. Hazırlıklar tamamlandığında yaz da gelmişti. Sultan Mehmed: “Yazı İstanbul’da geçiririm” dedi. Geldiler İstanbul’un üzerine kondular, karadan ve denizden kuşattılar. 400 parça gemiyi denizden yürüttüler. Yetmiş parça gemi de durdu, sancakları nı çözdüler, hisar dibinden denize girdiler. Deniz üzerinde köprü yaptılar, saldırdılar. Elli gün gece ve gündüz savaş oldu. Sonunda hünkâr yağma olunmasını buyurdu. Elli birinci gün, Cumartesi günüydü, hisar feth olundu. İyi yağmalar oldu ve değerli ganimetler alındı. Altın, gümüş, mücevherler bulundu. Halkını esir ettiler, tekfurunu öldürdüler. Çarşamba günü Halil Paşa’yı oğlanlarıyla ve kethüdalarıyla birlikte yakalayıp hapsettiler. Halil Paşa’yı ne yaptılar, bunların hikâyesi çoktur. Fakat ben kısalttım. Çünki, Halil Paşa’ya ne yaptıkları konusunda söylenecek çok söz vardır.
O Cuma günü Ayasofya’da Cuma namazı kılındı. İslâm hutbesi Sultan Murad’ın oğlu olan Sultan Mehmed Han Gazi adına okundu. Bu fethin tarihi hicretin sekiz yüz elli yedisinde, Sultan Mehmed Gazi eliyle gerçekleşti.
Bölüm - İstanbul alınırken harab oldu, geri nasıl imar edildi, onu bildirir.
Padişah İstanbul’u feth ettiğinde subaşılığını Süleyman Bey’e verdi. Bütün ülkesine kullar gönderdi ki: “İsteyen gelsin, evler, bağlar, bahçeler, mülkler verelim” dediler. Her kim geldiyse verdiler, bu şehri imar ettiler. Padişah yine emr etti, zenginden, fakirden evler sürdüler. Her vilayetin subaşılarına ve kadılarına adamlar gönderdiler. Onlar da çok sayıda evler sürdüler. Bu gelen halka da evler verdiler. Şehir mamur olunca, bu verdikleri evlerden kira almaya başladılar. Bu durum halka güç geldi. “Bizi memleketimizden sürdünüz getirdiniz. Bu kâfir evlerine kira vermek için mi getirdiniz? dediler. Bazıları eşini ve çocuklarını bırakıp kaçtı.
Sultan Mehmed’in, babası zamanından kalma, “Kula Şahin” adında akıllı bir veziri vardı. Padişaha: “Hey devletli sultanım! Baban deden nice ülkeler fethetti, hiç birine kira koymadı. Sultanıma da layık olan bunu yapmamaktır”. Padişah onun sözünü kabul etti. Yine hüküm buyurdu ki: “Her kime ev verirseniz mülk olarak verin” dedi. Ondan sonra evlerin kendi mülkleri olmaları için mektuplar verdiler. Şehir yine mamur olmaya yüz tuttu. Mescitler yapmaya başladılar. Bu şehrin hali iyi olmaya döndü. Sonra padişaha bir kâfirin oğlu olan bir vezir geldi, padişahın yakını oldu. Bu, İstanbul’un eski kâfiri, padişahın vezirinin eski dostları idi. Yanına girdiler: “Hey ne yaparsın! Bu Türkler bu şehri yine mamur etti. Senin gayretin hani? Babanın yurdunu ve bizim yurdumuzu aldılar. Gözümüzün önünde kullanırlar. Şimdi, sen padişahın yakınısın. Halkın bu şehri imar etmekten vazgeçmesi için çaba göster, yine önceki gibi bu şehir bizim elimizde ola”. Vezir de: “Bu kirayı daha önce koymuşlardı. Onu yine koyduralım ki bu halk da mülkler yapmaya lar, bu şehir yine harab olmaya yüz tuta, sonunda yine bizimkilerin elinde kala” dedi. Bir gün, bu fikri bir münâsebetle padişahın kalbine yerleştirdi. Yine kira koydurdu. Bu gizli kâfirlerin birinin yanına bir adı müslüman olan birini kattı. Bu adam her ne dediyse öyle yaptı, onu yazdı.
Soru: O vezir kimdir?
Cevap: Rum Mehmed Paşa’dır ki, sonra onu it gibi boğdurdu.
Soru: Sultan Mehmed Gazi İstanbul’da ne yaptı?
Cevap: Sekiz medrese, orta yerinde bir ulu câmi, câmiin karşısında bir hastane ve bir imaret yaptı. Bu sekiz medresenin yanında suhteler için de sekiz küçük medrese yaptı. Bundan başka “Ebâ Eyyüp Ensarî” üzerine de bir imaret ve bir medrese yaptı. Bir Cuma mescidi, ortada büyük bir kubbe ve türbe bina etti.
Bölüm - Sultan Mehmed Han Gazi oğullarına ki, oğullarının biri Bayezid Han’dır, biri Mustafa Çelebi’dir; nasıl sünnet yaptığını ve o düğünün nerede olduğunu bildirir.
Sultan Bayezid Amasya’daydı, onu getirtti. Mustafa Çelebi Manisa’daydı onu da getirtti. Bunların hepsi Edirne’ye geldiler. Edirne’nin nahiyeleri doldu. Nice günlük yollardan düğüne geldiler. Padişahın çadırlarını Ada’ya kurdular. Padişah devletle Ada’ya geçti oturdu. Haber verildi, her tarafın halkı tayfa tayfa geldi. Önce alimler davet edildi. Padişah da devletle geçti devlet tahtına oturdu. Sağ tarafında faziletli Molla Fahreddin, sol tarafında faziletli Molla Tosyavî oturdu. Padişahın karşısında Molla Şükrullah oturdu. Onun yanında faziletli Hızır Bey Çelebi oturmuştu. Emredildi hâfızlar Allah’ın ezelî kelâmını okudular. Ulema bu okunan âyetlerin tefsirini yaptılar. İlim sohbeti tamamlandı. İzin verildi, güzel sesliler kasideler, gazeller okudular. Padişaha layık sohbetler yapıldı. İzin verildi sofralar açıldı, yemekler yenildi. Yine güzel sesliler Kur’an okudular. İzin verildi şekerlemeleri getirdiler. Her ilim ehlinin önüne sini koydular. Bu ulemanın hizmetkârları havluları doldurdular. Bu fakir de bir havlu doldurdum, hizmetkârıma verdim. Ondan sonra padişah bu azizlere ihsanlar buyurdu. İyi, niceleri fakir geldi, zengin gitti.
İkinci gün fukara zümresi davet edildi. Onlara da hürmetler gösterildi. Padişahın bahşişleri bunlara da ulaştı. Bunlar da fukara kanunlarına uygun olarak padişaha edep ve saygılarını gösterdiler. Padişaha oldukça hoş geldi. Üçüncü gün ümera davet edildi. Bunlara da padişah kanunu nasılsa öylece sohbetler, eğlenceler yapıldı. Birkaç günlük yollardan atlar koşturdular. Çok sayıda ödüller verdiler. Kısaca koşuya katılanların hiçbirisini mahrum bırakmadılar.
Bu düğünün tarihi hicretin sekiz yüz altmış birinde vaki oldu. Sene 861.