Sülaleler Öncesi Dönem'de ölüler çöl kenarına açılan basit çukurlara gömülüyor ve üzerleri kum ile örtülüyordu. Kuru iklim ve sıcak kum cesedin nemini alarak kurumasına neden oluyordu. Böylece bedenler çürümeden korunuyordu. Bunu tesadüfen gören Mısırlılarda, öldükten sonra ruhun bedene tekrar girip öbür dünyada yaşamaya devam edebilmesi için bedenin korunması gerektiği inancı gelişti. Bu nedenle cesetlerin mumyalanması gerekiyordu. Sülalelerin başlangıcından hemen önce cesetler sandukalara konulmaya başlandı ve dolayısıyla sıcak kum ile temas kesildi. Doğal yollardan meydana gelen koruma olanaksız hale gelince, yapay olarak cesedi koruma yolları aranmaya başladı ve böylece mumyalama geleneği gelişti.
Mumyalama işleminin gerçekleştirildiği mekân taşınabilir, ölünün evi yakınına kurulan bir çadır veya tapınaklarla bağlantısı olan özel bir mumyalama yeriydi. Öncelikle ölü özel bir masaya yatırılıyor ve vücut yıkanıyordu. Burun deliklerinden çengele benzeyen bir alet yardımı ile beyin ve iç organlar dışarı çıkarılırdı. Vücut içindeki yumuşak kısımların çıkarılmasının nedeni çürümeyi önlemekti. Göz ve yanakların çökmemesi için bu yumuşak kısımlara keten tamponlar konuluyor, ölünün göz kapakları da kapatılıyordu. Karnın sol alt kısmında elin girebileceği kadar küçük bir yarık açılarak mide, karaciğer, akciğer ve bağırsaklar çıkarılıyordu. Bu organlar "natron" adı verilen bir çeşit tuz içinde bekletilip kurutulduktan sonra "kanopik" adı verilen dört adet kavanoz içine konulurdu. Bu kavanozların kapakları, Osiris ve İsis'in oğlu olan Horus'un dört oğlunun başını temsil eden figürler şeklindeydi. Çakal başlı Duamutef mideyi, şahin başlı Kebehsenuf bağırsakları, maymun başlı Hapy akciğeri, insan başlı olan İmset karaciğeri korurdu.
Vücutta organlardan boşalan yerler hurma şarabı ve bitkilerle yıkanıyordu. Ölünün vücudunun tamamı natron ile kaplanarak 40 gün bekletilirdi. Böylelikle vücudun nemi tamamen alınıyordu. Vücut bu işlemlerle kurutulduktan sonra, yağlanır, erimiş reçine sürülür ve keten bezlerle sarılırdı. Sargılar arasına muska ve takılar konulurdu. Hazırlanan mumya ahşap bir tabuta koyulurdu. Ancak ölen kişi kralsa biri altından diğer ikisi ahşaptan üç tabut içine konurdu ve bu tabutların hepsi taş bir lahdin içine yerleştirilirdi. Kanopik vazolar da yanına koyulurdu. İyi kalitede bir mumyalama işlemi toplam 70 gün sürerdi. Zengin olmayanlar daha az kaliteli mumyalama yaptırabilirlerdi.
Mumyalama sadece insanlara değil kutsal sayılan kedi, boğa, timsah gibi hayvanlara da uygulanırdı,
Mumyalama işlemi bittikten sonra ölü mezara yerleştirilirdi. Mezar duvarlarındaki resimler ölümden sonraki yaşama hazırlıkla ilgiliydi. Cenaze töreninin en önemli aşamalarından birini de ağız açma ayini oluşturuyordu. Bu ayin ile tabutunda yatmakta olan ölünün ağzını saran sargıların kesileceğine ve ikinci hayatında yiyip içeceğine inanılıyordu. Daha sonra mezara kişinin özel eşyaları, günlük kıyafetleri, çok çeşitli yiyecekler, "sabti", "şavati" veya "ushebti" adı verilen heykelcikler ve papirüse yazılmış Ölüler Kitabı konulurdu. Böylece ölü öbür dünyadaki yaşamına uğurlanırdı.