Süleyman Nazif
Günümüz Türkçesiyle birlikte...
Fransız generalinin dün şehrimize vürûdu münâsebetiyle bir kısım vatandaşlarımız tarafından icrâ olunan nümayiş, Türk’ün ve İslâm’ın kalbinde ve târihinde müebbeden kanayacak bir ceriha açtı. Aradan asırlar geçse ve bugünkü hüzün ve idbârımız şevk ve ikbâle münkalib olsa yine bu acıyı hissedecek ve bu hüzün ve teessürü evlat ve ahfadımıza nesilden nesile ağlayacak bir mîrâs terk edeceğiz.
Almanya orduları 1871 senesinde Paris’e dâhil olarak – Büyük Napolyon’un neşîde-i mütehaccire-i muzafferiyyâtı olan – Tâk-ı Zafer altından geçerken bile Fransızlar bizim kadar hakaret görmemişti. Ve bizim dün sabah saat dokuzdan on bire kadar hissettiğimiz ye’s ve azâbı duymamıştı. Çünkü (Fransız) namını taşıyan her fert, çünkü yalnız Hristiyanlar değil, Yahudi Fransızlarla Cezâyirli Müslümanlar o mâtem-i millî karşısında aynı telehhüf ve hicâb ile ağlamış ve kızarmışlardı.
Biz ise mevcûdiyyet-i milliyye ve lisâniyyelerini bizim ulûvv-i cenabımıza medyun olan bir kısım halkın hay ü hûy-i şemâteti ile mâtem-i muazzezimize en acı hakaretlerin birer tokat şeklinde atıldığını gördük. (Buna müstehak değil idik.) diyemeyiz. Müstehak olmasaydık bu felâkete dûçâr olmazdık. Her kavmin sehâif-i hayatında birçok ikbal ve idbar sahifeleri vardır. Fransa kralı Birinci Fransua’yı “Şarl Ken”in mahbesinden kurtarmış ve koca Viyana şehrini kerrât ile sarmış bir ümmetin defter-i mukadderatında böyle bir satr-ı elîm de mestûr imiş. Her hâl, mütehavvildir. Arapların güzel bir sözü var:
“Sen sabret. Çünkü, nasıl olsa, zaman sabretmez!” derler.
Günümüz Türkçesiyle
Fransız generalinin dün şehrimize gelmesi sebebiyle bir kısım vatandaşlarımız tarafından oluşturulan gösteri, Türk’ün ve İslam’ın kalbinde ve tarihinde sonsuza kadar kanayacak bir yara açtı. Aradan asırlar geçse ve bugünkü hüzün ve üzüntümüz neşe ve mutluluğa dönse yine bu acıyı hissedecek ve bu hüzün ve üzüntüyü evlat ve torunlarımıza nesilden nesile ağlayacak bir miras olarak bırakacağız.
Almanya orduları 1871 yılında Paris’e girerek Büyük Napolyon’un başarılarının taçlaşmış şiiri olan Tak-ı Zafer (Zafer Anıtı) altından geçerken bile Fransızlar bizim kadar hakaret görmemişti. Ve bizim dün sabah saat dokuzdan on bire kadar hissettiğimiz keder ve azabı duymamıştı. Çünkü (Fransız) adını taşıyan her kişi, çünkü yalnız Hıristiyanlar değil, Yahudi Fransızlarla Cezayirli Müslümanlar o millî üzüntü karşısında aynı mahzunlukla ve utançla ağlamış ve kızarmışlardı.
Biz ise millî varlığımızla ve dillerini bizim cömertliğimize borçlu olan bir kısım halkın “eyvah, vah” gürültüleriyle değerli matemimize en acı hakaretlerin birer tokat şeklinde atıldığını gördük. (Buna layık değildik.) diyemeyiz. Layık olmasaydık bu felakete düşmezdik. Her kavmin hayat sayfasında bir çok talihlilik ve talihsizlik sayfaları vardır. Fransa kralı Birinci Fransua’yı “Şarl Ken”in hapishanesinden kurtarmış ve koca Viyana şehrini defalarca sarmış bir ümmetin kader defterinde böyle bir kederli satır da yazılmış. Her durum değişebilir. Arapların güzel bir sözü var: “Sen sabret! Çünkü nasıl olsa zaman sabretmez!” derler.