Salih Murad Uzdilek
Kantemir, 1995: 312-315.
Konuya girmeden evvel ilim tarihi ve kendi tecrübelerimden birkaç enteresan misal vereceğim.
Bir sabah Fransa'nın bir yerinde, üç köylü kadın seher vakti çapalamak üzere bağlara giderken yolda bir hendek içinde oturmuş gözlerini bir noktaya dikmiş olan yaşlı birini görmüşler ve "günaydın" diyerek yollarına devam etmişler. Akşam evlerine dönerlerken Aynı adamın aynı yerde, aynı noktaya gözlerini dikip oturduğunu görünce, aklını kaçırdığına hükmederek istavroz çıkarmışlar.
Kadınların hendek içindeki taş üzerinde bütün gün oturup gözünü bir noktaya diktiğini gördükleri adam, ilim tarihinde böcekler üzerinde en büyük eserler yaratan Prof. Fabre idi. Bu zat ömrünü böcekler üzerinde araştırmalara vermiş, bu vadide ciltlerce eserler yazmıştır.
Onaltıncı yüzyılın son günlerinden bir gün genç bir adamın Pisa'nın "Eğri Kulesinin helezoni merdivenlerini tırmanarak yukarı çıktığı görülüyordu. Galileo adlı bu büyük âlimin maksadı, kule tepesinden bırakılan birinin ağırlığı diğerinden çok farklı olan cisimlerin aynı zamanda düşüşünü göstermekti. Birinci deneyden biraz evvel itildiğinden dolayı ağır cismin daha çabuk düşmesi olayı, Galileo'nun muarızlarının düşüncelerine uygun olduğundan onları sevindirmişti. Fakat sonraki deneyle her iki cisim aynı anda bırakılmış ve yere aynı anda düştüğünü gören Aristo ile mesleğine sadık profesörler, gözlerine inanamamışlar, ellerindeki kitaba bakarak böyle olmayacağını iddia etmişlerdir.
Bu deneyin şahidi olan Aristocular, bir delinin yüz librelik bir cismin yüz librelik bir cisimden yüz defa daha çabuk düşeceğine dair kanaatlerimizi sarsmak için bu tecrübeye girmiş olduklarını söyleyerek onunla alay etmişlerdi. Böyle deneylerin otoriteler tarafından ortaya konan fikirlere aykırı olduğunu ve tekrar edilmemesini söylemişlerdi. Bu hikayeye ait tafsilatı hepiniz bilirsiniz. Galileo, cehalet ve kıskançlık yüzünden zorluklar karşısında kalıyordu. Vaktiyle Galileo'nun öğrencisi olan Papa 8. Urban imdadına yetişmeseydi, Galileo'nun başı daha büyük derde girecekti. İlim tarihinde tecrübeler kıralı adı ile anılan Michael Faraday, Bir gün Londra'nın Royal Enstitution adlı ilim müessesesinde verdiği derste küçük bir mıknatısı bir bobine yaklaştırınca, bobinde elektrik akımının hasıl olduğunu göstermişti (1831). Bu konferansı dinleyen bir bayan, yerinden kalkarak Profesör Faraday'a "Bu tecrübenin ne faydası var" diye sorunca, Faraday cevaben:
-Doğan çocuğun ne faydası var? demiştir.
Aynı tecrübeyi gören İngiltere Başvekili Mr. Gladstone, Faraday'a tecrübesinin faydasını sorunca, ona da şu cevabı verdi:
-Bunlardan bir gün motorlar meydana gelecek ve sen de vergi alacaksın, demişti. Faraday'ın bu deneyi elektrik, dinamo ve motorlarının esasını teşkil eder ve bugünkü endüstri bunlara dayanır. Bu keşif olmasaydı, ne elektrik ışığı, ne radyo, ne uçak, ne de otomobil vesaireye sahip olamazdık. Bu endüstride milyonlarca insan çalışıyor, günlük kazançlarını temin ediyorlar.
Bu keşiften sonra Faraday'ın şöhreti dünyaya yayıldı ve bir çok meselelerde onun yardım ve fikirlerine müracaat edildi.
Faraday'dan sonra bu kürsüye gelen Tyndall'in ifadesine göre, demircinin oğlu ve bir vakitler çiftçi çırağı olan Faraday, bu keşfinden sonra yüzbinlerce İngiliz liralık teklifler karşısında kalmış ve hepsini de reddetmiş, ilim kürsüsünde çalışmasına devam etmişti. Bu yüzden fakir bir adam olarak öldü.
Faraday, bir taraftan ilimdeki muvaffakiyetler ve diğer taraftan yüksek ahlâkının güzelliğine mukabil birtakım kıskanç kimselerin kötülükleri karşısında kalmıştı. Hatta kendisinin üstadı olan büyük kimyager Sir Hmphray Davy bile, Faraday'ın akademiye seçilmesinde bir tek muhalif rey kullanmıştı.
Bu üç ilim adamı "Faraday, Galileo, Fabre" ilim tarihinde meçhul perdesini kaldırmak için çalışan büyük çaptaki insanlara misal teşkil ederler.
İlmin ana hedefi tabiatta hakikatı, realiteyi araştırmaktır. İlmin tatbikatı ise, bunun yan mahsulünden istifadedir. Biz ilim dünyasında yaşıyoruz. Etrafımız ilmin tatbikatiyle çevrelenmiştir. Binaenaleyh ilmi yaymak için buna göre tertibat almalıyız. İlmi ve beşeri araştırmalar pek cazip görünmezlerse de ilim tarihinin sahifelerini çevirdiğimiz takdirde ilmi araştırmaların insan dimağından çıkan yüksek kalitede şeyler olduğunu anlarız. Bu araştırmalar aynı zamanda insanın konforunu ve diğer hayat şartlarının faaliyetini de arttırmaya yarar.
İlmin, refahın yaratıcı ve insanlığın gücünü arttıran kaynak olma iddialarının doğruluğunu ve haklılığını ispatlama amacındayız. Bu sebeple ne kadar harikulade ve değerli olsa da gaye ve metodu ile keşif ve endüstri gelişimine aynı önem verilmektedir. Tabiat alanında azimli bir araştırma yapıldığı vakit, orada ilmin esas ruhunun mevcut olduğu görülür ve sadece parlak bir başarı değil, aynı zamanda gayenin değeri, araştırmanın maliyeti tayin edilir. Fen, sadece pratik hizmeti ile ölçülmez. Fen, maddi refahı arttırırsa da, esas itibariyle bir entelektüel görüş, bir gerçek sevgisi ve bir ışık öncüsüdür.
İlmi araştırma, çoğunluk şahsi bir kazanç için yapılmaz. Varılan sonuç ve keşifler ise kıskanç bir davranışla bir mabedin dört duvarı arasında gizlenmez. Aksine bütün dünyaya cömertçe yayılır. Kendi kendini kollama yerine başkalarına yardımcı olması gibi asil bir amaç güdülür.
Gerek bu değerli ve asil davranış, gerekse fedakârlık, sebat, cesaret, göreve bağlılık, gerçekçilik, alçakgönüllülük ve umut, ilim adamlarının hayatı incelenince nice örneklerle ispatlanan ilim adamı eğilimleridir ama bunlardan pek az bahsedilir. Yüzyıllardır ilim amacının asaletini gösteren nice olayların hikâyeleri devrimize kadar gelmiştir. Bizler de hayatını tabiat bilimine adamış kişilerin biyografilerinden alınmış büyük ve derin sözlerle bunun doğruluğunu göstermeye çalıştık. "İlmin halka yayılması" deyimi ile, ilmin bu yönünü kasdettim. İlmin zevkine varmak için İlim Tarihi Birliğinin ideallerine uymamız gerekir. Biri Amsterdam, diğeri Kudüs'te yapılan kongrelerde ilim tarihi derslerinin, üniversitelerin değil liselerin de ders programına konulması gerektiği fikri ifade olunmuştu.
Okullarda büyük bilim adamlarının hayatlarını anlatmalıyız ve öğrencilerimiz bu adamların çalışmalarını, insanlığa hizmette büyük önem taşıdığını öğretmeliyiz. Bu öğretim, Genel Tarih dediğimiz derse muvazi olarak, hatta tercih edilerek yapılmalıdır. J.J. Roentgen'in X şuaları, Currie çiftinin ve Rutterford'un radyoaktivitesini modern toplumun gelişimini bugün tarih kitaplarını dolduran Anibal'ın ve Napolyon 'un zaferlerine kıyasla çok daha fazla etkilediği ve etkilemekte olduğunu elbette hiç kimse inkâr edemez.
İlim öğrenimi yaparken sınıfta sadece buzdolabı, elektrik süpürgesi, radar, atom bombası gibi ilim tatbikatını değil, aynı zamanda ilmin ruhunu, esasını ve ilim adamlarının hayatlarını da anlatmalı ve öğretmeliyiz.
Bu eğitimde kitap ve dergilerin çeşitli dil ve seviyede- özellikle ilmin öğrenimini yapmamış vasat kişilerin anlayacağı seviyede- yayınlanması için yardım etmeli, destek olmalıyız.