Üyelik İşlemleri
Hoşgeldin
edebiyat dostu
Menü
Menü
Ana Sayfa
Eserinizi Ekleyin
Yeni Eklenenler
Yazarlar
İletişim
Hakkımızda
Menü
Kategoriler
Hikaye
Şiir
Makale
Deneme
Yazı Türleri >>
Köşe Yazısı
Biyografi
Destan
Efsane
Eleştiri
Fıkra
Gezi
Günlük
Hatıra
İnceleme
Masal
Mektup
Röportaj
Sohbet
Söylev
Tiyatro
Edebi Örnekler
Kısa Kısa
Belgeler
Tarih
Psikoloji
Sosyoloji
Felsefe
Arkeoloji
Sinema
Fotoğraf
Bilim
Teknoloji
Hayvanlar Alemi
Uzay
Müzeler
Mimari Anıtlar
Ders Özeti
Etkinlikler
>>
Nasa'nın Kamerasından Dünya
Haberler
Kibirli
Raymond De Saint Laurent
Emir, 1986: 202-204.
"Kibirli, kendini beğenmişle aynı ailedendir, onun amcazadesidir. Bununla beraber, birbirlerine kendini beğenmişlik hususunda benzeyen bu iki kişi, önemli bir noktada ayrılırlar: Kibirli, öyle bir düziye konuşmaz, konuşurken de yapmacık falan yapmaz. Sadece her fırsatta, kendi gururunu tatmin etmeğe çalışır. Övünmekten son derece hoşlanır; birisinin kendisine iltifatta bulunmasını dört gözle bekler. Karşısındakilerin bu işi yeteri kadar yapamayacaklarından korktuğu içindir ki, kendi kendine iltifatta bulunmak ihtiyacını duyar. Konuşmaları, kendi zaferlerini ifade eden bir teraneden başka bir şey değildir.
Daha yanına yaklaşır yaklaşmaz, size kendisinden bahseder; bundan başka onu hiçbir konu ilgilendirmez. Servetinden, ev hayatından, ahbaplarından, ailesinden bahseder. Kendi şahsiyetini belirtecek en küçük bir noktayı bile ihmal etmez. Eğer fazlaca ahmak değilse, zekanın servetten ve asaletten üstün olduğunu anlar ve bu sefer size meziyetlerinden, kabiliyetlerinden dem vurur.
Mamafih bunların kendisini yeteri kadar tanımadığını sanarak size daha bir takım teferruat hakkında izahat vermek hususunda tereddüt etmez. Kibarlığına, zarafetine dikkatinizi çeker. Elbiselerinin şıklığını, kumaşının ve terzinin çok güzel olduğunu söylemenizi bekler. Paris'in en büyük terzisinde elbiselerini yaptırdığını, sanki önemsiz bir şeymiş gibi, aldırış etmeden söyler. Biraz pahalı olduğunu, fakat taşradakilere nazaran Paris terzilerinin ne kadar üstün olduklarını ilave etmeği de unutmaz!
Kibirli bir adam gördüm, konuşurken, kravatını görsünler diye boynunu uzatıp duruyordu.
- Ne dersiniz rengi elbisemin rengine çok uyuyor, değil mi?
Kibirliyi evinde ziyaret edecek olursanız, size eşyasını gösterir, tablolarını, değerli şeylerini önünüze serer: Velhasıl, nesi var nesi yok her şeyi gözlerinizin önüne kor. Tabii bu eşyanın nadir bulunan cinsten olduklarına, çok pahalı olduklarına sizi ikna etmek için gayret sarf eder. Eğer çok eğitim görmüş bir insansa, ne de olsa kendine hâkim olur ve usanç verecek raddeye varmaz.
Dağlının biri, tuzlu domuz yağı ve keçi peyniri satmak için ovadaki köylere iner. Panayırlarda dolaşa dolaşa ekmek parasını güç belâ çıkarır. Dünyayı alt üst eden savaşlar günün birinde onun da işini yoluna koymasına fırsat verir. Dağlının ticareti alıp yürür. Banknotları istif eder, milyonlara yükselen servete sahip olur. Zengin olunca da dâhi olduğuna inanır. Sanki karaborsanın gizli piyasasına göre mal satmak insanın dâhi olmasını gerektiren güç bir işmiş gibi. Bu şekilde zengin olmak insanı zeki yapmaz, ona ancak bir eşkıya, bir gangster zihniyeti verir, o kadar. Bizim harp zengini, vaktiyle köylü lehçesiyle yarım yamalık meramını anlatırken şimdi aldırış etmeden, kafa göz yararcasına dangul dangul konuşmaktan çekinmez. Parası ile orantılı bir de ev yaptırır. İçine en pahalı eşyaları doldurur, güzelmiş değilmiş ona vız gelir, yeter ki pahalı olsun. Velhasıl zevksizliğin şaheseri olan bir abide meydana getirmeyi başarır.
Konuşmalarında artık evinden başka bir şeyden bahsetmez; dinleyenleri bıktırıncaya kadar anlatır. Yeni otomobilinden, buzdolabından, elektrikli mutfak ocağından, banyo dairesinden bahseder. Bilhassa fiyatlara dair binlerce tafsilat verir. O kadar ki, insanın eşyasının üzerinden etiketleri ne diye çıkardığını soracağı gelir; öyle ya, o zaman bütün bu izahatı vermek zahmetine katlanmazdı. Bazı kibirli insanlar vardır, hayasızlığı övünmeye kadar vardırmazlar. Fakat, kendisine iltifatta bulunmanızı sağlamak için sinsi sinsi çarelere başvururlar, bin bir dereden su getirirler. Örneğin, bir macera anlatacak olsalar, hikâyeyi evirirler çevirirler, sonunda parsayı kendilerine toplarlar. Yani ne yapıp yapıp kendilerini tebrik ettirmeğe muvaffak olurlar. Eğer böyleleriyle karşılık vermeden alay etmek isterseniz, yaptıkları bu manevraları anlamıyormuş gibi görününüz, tebrik falan etmeyiniz; göreceksiniz ki, umduklarını bulamadıkları için çekip gideceklerdir. Bu suretle sözle karşılık vermeden zararsız bir usul ile, kurtulmuş olursunuz. Çiçeği burnunda bir harp zengini karaborsacının yirmi yaşlarındaki oğlu evinize geliyor. Şundan bundan konuşuyor; söyledikleri şeyler incir çekirdeğini doldurmaz.
Sizden ne istediğini kendi kendinize soruyorsunuz; anlamakta gecikmeyeceksiniz.
Genç adam kolunu şöyle bir kaldırır, ceketinin yenini kıvırır ve saatine bakar. Bu hareketini yaparken, kolundaki o cânım altın saati görmenize itina eder. Karaborsacılıktan milyonlar kazanan babası ona böyle bir hediye alabilir. Delikanlı bekler ki: "Ne güzel bir saatin var!" diyesiniz. Bu iltifatı yapsanız yetmez, sizden ayrılır ayrılmaz, başkasına gider ve aynı komediyi oynar. Bu, babasının mağazasında kazıklanan müşterilere karşı ödenen bir minnet borcu değil midir?
Kibirli insan konuşurken bir yıldız gibi parlamak ister; fakat, parlamak şöyle dursun, aksine alelâdeliğe düşer. Övünmesi ve herkesten iltifat beklemesi, onun kafasız bir insan olduğunu gösterir.
Akıllı insan, kendi değerini ve haddini bilir; başkalarının ikide bir bu meziyeti tasvip etmelerine ihtiyaç bile duymaz. Tavazuda kusur etse bile, kibirin ve kendi kendini beğenmişliğin yokuşuna hiçbir zaman kapılmaz; gururunda kalmasını bilir. Gerçi, ahlâk bakımından bu daha feci bir haldir; fakat hiç olmazsa gülünç değildir."
Eklenme Tarihi:
2 Mayıs 2013
Yorumlar
Yorum yapabilmeniz için üye girişi yapmalısınız...
Yazarın sitemizdeki eserleri
Kibirli
-
Raymond De Saint Laurent
(
Sohbet
)
© Metinlerin telif hakları yazarlara ya da yasal temsilcilerine aittir.