Mevlana Celaleddin-i Rumi
Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor; ayrılıkları nasıl anlatıyor:
Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryadımla kadın erkek -herkes- ağladı.
Özlem derdini anlatmak için, ayrılıktan parça parça olmuş sine istiyorum.
Vatanından ayrı kalan, tekrar kavuşma anını arar.
Ben her toplulukta ağladım, iyilere ve kötülere eş oldum.
Herkes kendi düşüncesine göre bana arkadaş oldu, içimdeki sırları araştırmadı.
Sırrım ağlayışımdan ayrı değil, fakat göz ve kulağın bu aydınlığı yok.
Beden ruhtan, ruh bedenden ayrı değil; ancak bedenin ruhu görmesine izin verilmemiştir.
Bu neyin sesi ateştir, hava değil. Bu ateşe sahip olmayan, yok olsun.
Neye düşen, aşk ateşidir. Meye düşen de aşk coşkunluğudur.
Ney, dostundan ayrılanın arkadaşıdır. Perdeleri, bizim karanlık perdelerimizi yırttı.
Ney gibi zehir ve panzehiri kim gördü? Kim ney gibi dost ve istekli gördü?
Ney çok ıstıraplı yolu anlatıyor; Mecnûn’un aşk hikâyelerini anlatıyor.
Bu anlayışın sırdaşı, idraksizdir ancak. Dilin müşterisi, kulaktır ancak.
Kederimizde günler vakitsiz oldu. Günler, yanışlarla yoldaş oldu.
Günler giderse gitsin, korku yok. Sen kal. Ey, kendisi gibi pâk bulunmayan!
Balıktan başkası suya doyar. Rızksız olanın günü uzar.
Olgunun hâlini, ham kişi anlamaz. Öyleyse söz kısa olmalı, vesselâm.