Üyelik İşlemleri
Hoşgeldin
edebiyat dostu
Menü
Menü
Ana Sayfa
Eserinizi Ekleyin
Yeni Eklenenler
Yazarlar
İletişim
Hakkımızda
Menü
Kategoriler
Hikaye
Şiir
Makale
Deneme
Yazı Türleri >>
Köşe Yazısı
Biyografi
Destan
Efsane
Eleştiri
Fıkra
Gezi
Günlük
Hatıra
İnceleme
Masal
Mektup
Röportaj
Sohbet
Söylev
Tiyatro
Edebi Örnekler
Kısa Kısa
Belgeler
Tarih
Psikoloji
Sosyoloji
Felsefe
Arkeoloji
Sinema
Fotoğraf
Bilim
Teknoloji
Hayvanlar Alemi
Uzay
Müzeler
Mimari Anıtlar
Ders Özeti
Etkinlikler
>>
Nasa'nın Kamerasından Dünya
Haberler
Ahmet Kutsi Tecer'e
Ahmet Hamdi Tanpınar
A.H. Tanpınar, Kavcar ve diğerleri, 2009: 235-237.
Paris, 27 Temmuz 1959
Kutsiciğim,
Kaç defa başladım, bir türlü olmadı, aramıza muhakkak birisi girdi. Seni çektiğim köşede tutamadım. Bugün İstanbul'dan çıkışımın tam ayı. Böyle on tane daha bitti mi, elveda hürriyete, elveda Paris'e...Bana bu bir aydır ne yaptın diye sorma. Sadece Paris'teydim. Ara sıra gittim, geldim, okudum, yazı yazmaya çalıştım. Ama asıl yaptığım sadece Paris'te olmaktı. Ve şimdi ki, saat tam dört buçuktur, yani uçağın hareketine yarım saat vardır, bu bir ayda yalnız Paris'teydim demekten başka cevap veremem. Memnun oldum mu? Pek söyleyemem. Bazen yalnızlık çok ağır basıyor, birer evi olmamanın acayipliği insana çeşitli sabırsızlıklar veriyor. Muhayyile, başından reddettiğim iz birtakım şeylerin etrafında dönüyor. Bütün mesele şu ki sıcaklar ve otel odamın kötülüğü çalışmama, istediğim gibi çalışmama imkân vermediler. Ve insan çalışmayınca da her şeyi kaybediyor. Kaç defa "bu Paris bitti yenisini getirin!" diyeceğim geldi. Halbuki ne görmesini o kadar düşündüğüm şeyleri görebilmiş, ne bildiğim ve seveceğimi sandığım şeyleri tanımıştım.
Bununla beraber epeyce yer gezdim ve epeyce film ve tiyatro gördüm. Tiyatrolar fazla değildi. Fakat senin de hoşlanacağın şeylerdi, yani "routine"in dışına çıkmış şeyler Strindberg'in "Alacaklılar"ı ile Lonesco'nun "La Cantatrice Chauve"u ve "Riyaziye Dersi". Bittabi oyun ikisinde de güzeldi. Strinberg sahnede iyi oynanırsa değişiyor. Muazzam bir şey çıkabilir bu piyesten. Çünkü daha çok iyi oynanması da kabildir.
Lonesco daha başka türlü. Tiyatro muharriri değil. Tradition'un dışında kendisine bir iklim aramış ve sembolik diyeceğim komiği bulmuş. Konuşuruz daha. Hiçbir zaman kendisini kabul ettiremeyecek, hiçbir zaman da tam unutulmayacak. "Limbes"lerde, tam şeklini bulmamış şeylerin arasında dolaşacak. Asıl şayanı dikkat olan tarafı, bu zalim olmaya çalışan gülüşün arkasında yahut önünde hiçbir şey bulunmaması. Niye gülüyor? Niçin gülüyor? Neyi teşhir ediyor? Her an ciddi birtakım şeyleri kastettiğimi zannediyorsunuz, sonra böyle bir şeyin mevcut olmadığını anlıyorsunuz. Lonesco, boş basamaklarla inilen ve çıkılan merdivene benzer. Tabii insan ve cemiyet düşmanı Lonesco'dan başka kimseyi sevmiyor, beğenmiyor. Hiçbir koz kendisi için değildir. Köksüz ve topraksız, hatta gölgesiz...Tabii Aristo'dan çıkılınca böyle oluyor. Semboller tek başlarına kalıyorlar.
Sinemada daha güzel şeyler gördüm. Mesela dün Courteline'in "Şu Memurlarını". Harika bir maskaralık. Onun yanı başında Dostoyevski'nin Ruslar tarafından yapılan "Idiof'su. Bilir misiniz bu film beni günlerce meşgul etti. Çünkü müthiş bir tezadı var. Bir taraftan yalnız Ruslar tarafından Rusya'da çevrilebildi. Peyzaj, atmosfer, musiki, müthiş mahalli sahneler ki insanı hakikaten şaşırtıyorlar. Hakikaten mes'uttum seyrederken, demek istiyorum. Diğer taraftan kitabın birinci kısmıyla iktifa edilmiş. Diğer üç kısım atılmış. Dostoyevski, bu bakımdan biraz da dışarıda kalmış. Fakat, garip şey ama, muvaffak da olmuş. Çünkü Dostoyevski'deki azabı, düşünceyi eşyaya, çehrelere, musikiye falan geçirmiş. Roman olarak, yahut Alexandre Dumas Fils'in iktifa edebileceği bir senaryo kalıyor. Ve insan bu filmi görünce doğrusunu istersen, Ruslardan ziyade Fransızlardan çıkması icap eden bu filmi görünce demem lazım, çünkü ortaya atılan mesele Bourget taraftarlarıyla Rus romanı taraftarlarının arasında o kadar münakaşaya sebep olan meseledir; bu münakaşaların büyük bir kısmı gençliğimizde geçti. Hem Dostoyevski'nin hareket noktalarını hem de (biraz da yokluğuyla) biraz da kendi dehasını görüyor. Yalnız bir yerde asla sadıklar: yani "İdiat" İsa'ya, generalin katibi şeytana benziyor. Fakat Rogojin'le prenses arasındaki o korkunç sahne, Holbein tablosu arasındaki konuşma onlar kaybolmuş. Hülasa kompozisyon meselesini büsbütün başka plana nakleden acayip bir eser ki, insan namütenahi üzerinde konuşabilir.
Yarın Allah kısmet ederse Londra'ya gideceğim. Sen ne haldesin? Meliha Hanım, çocuklar nasıllar? Fakülteye gidiyor musun? Kızın tezi nasıl oldu? Ben daha fakülteden doğru dürüst bir havadis mektubu alamadım.
Aziz Kutsiciğim, yapacak bir yığın iş var, (var mı acaba?) onun için mektubu burada kesiyorum. Gözlerinizden, hepinizin gözlerinden öperim, aziz kardeşim.
Eklenme Tarihi:
3 Mayıs 2013
Yorumlar
Yorum yapabilmeniz için üye girişi yapmalısınız...
Yazarın sitemizdeki eserleri
1908den sonra Türk edebiyatı
-
Ahmet Hamdi Tanpınar
(
Kısa Kısa
)
Ahmet Kutsi Tecer'e
-
Ahmet Hamdi Tanpınar
(
Mektup
)
Atatürk
-
Ahmet Hamdi Tanpınar
(
Biyografi
)
Gazetenin Önemi
-
Ahmet Hamdi Tanpınar
(
Kısa Kısa
)
Günlüklerin Işığında Tanpınar'la Başbaşa'dan
-
Ahmet Hamdi Tanpınar
(
Günlük
)
Kardeşim Bedri
-
Ahmet Hamdi Tanpınar
(
Mektup
)
Kardeşim Kaplan
-
Ahmet Hamdi Tanpınar
(
Mektup
)
Sanat Eserlerinin Kaderleri
-
Ahmet Hamdi Tanpınar
(
Kısa Kısa
)
Şinasinin Avrupaya gitmezden evvelki hayatı hakkında...
-
Ahmet Hamdi Tanpınar
(
Kısa Kısa
)
© Metinlerin telif hakları yazarlara ya da yasal temsilcilerine aittir.