Milliyet, 16 Ekim 1958.
Dünkü ve bugünkü edebiyatımızı bilenler vardır. Yalnız dünkünü bilip bugünkünü bilmeyenler vardır. Yalnız bugünkünü bilip dünkünü bilmeyenler vardır.
Edebiyatımız hakkında toplu bir hüküm verebilmek için, dünkü ve bugünkü edebiyatımızı dikkatle incelemenin şart olduğunu söylemeğe lüzum yoktur. Dünkü edebiyatımız aleyhinde hüküm verenler arasında Arap harflerini ve Osmanlıcayı iyice bilmedikleri için onu incelememiş olanlar çoğunluktadır. Bugünkü edebiyatımız aleyhinde hüküm verenler arasında da, gençliğin edebi kültürüne güvenleri olmadığı için onu incelememiş olanlar az değildir.
Gençliğin edebi kültür mirasından mahrum bırakıldığı doğrudur. Edebiyatının mazisiyle alakası kesilmiş nesillerin köksüz ve soysuz bir yenilik peşinde koşmaları zaruridir. Bunun dışında, tarihi bir sezgi ile kendilerini edebi tekâmülün cereyanına bağlamış geçici modalardan korunmasını bilen ve soylu yenilikler keşfeden genç istidatlara da şahidiz. Bunları ötekilerden ayırmak için bütün genç nesil edebi mahsullerinin dikkatle incelenmesine ihtiyaç vardır. Fakat bu eleme, ancak dünkü ve bugünkü edebiyatımızı hakkiyle bilenlerin işidir.
Bu da kâfi değil, Türk edebiyatını bütün tarihi ve aktüel değerleriyle tanıyan bir tenkitçinin Batı kültür ve edebiyatı hakkında da esaslı bilgi sahibi olması lazımdır.
Ancak bu şartla milli edebiyatımızın milletlerarası değerini tayin edecek ölçüler elde edebilir. Yalnız dünkü ve yalnız bugünkü edebiyatımız hakkında bilgi sahibi olanların umumiyetle Türk edebiyatı hakkında fikir söylemeye hakları olmadığı gibi, dünkü ve bugünkü edebiyatımızı bildikleri halde Batı edebiyatı hakkında bilgi sahibi olmayanların da herhangi bir edebi eserimize ait değer hükmü vermeğe salahiyetleri yoktur.
Bu bilgi şartları bizde tenkitçi kıtlığının sebeplerini aydınlığa çıkarmaktadır. Edebiyat Fakültelerimizi bitirenler arasında da henüz bu şartlara sahip bir tenkitçi yetişmedi. Fakat eşikte bekleyen kabiliyetler gözümüze çarpmıyor değil. Sabırsız, fakat ümitsiz değiliz.