Kaynak: Sanat Edebiyat Tenkit, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1978. s.25-26.
Umumiyetle sanatta ve bilhassa edebiyatta birbirine zıt sayılan iki görüşe rastlanmıştır. Birinde sanatçı veya edebiyatçı müşahede ettiği eşyaya, vakıalara ve insanlara kendi "ben"inin adesesinden bakar ve onları kendi görüşüne göre tâdil eder. Bu çeşit esere onu yaratanın süjesi hâkim olduğu için sübjektif sıfatı verilmiştir. Romantizm bu sanat görüşünün ilk esaslı belirtisidir. Buna zıt görüşte, sanatçı veya edebiyatçı müşahede ettiği eşyaya, vakıalara ve insanlara kendini karıştırmamak, onları olduğu gibi eserine almak kararındadır. Bu çeşit eserde de süjenin zıddı olarak obje, yani dış varlık hâkim olduğu için ona da objektif sıfatı verilmiştir. Realizm de bu sanat görüşünün adıdır.
Gerçekte sübjektif olmaktan kurtulan hiçbir sanat eseri yoktur. Müşahede eden (yani insan) müşahede edileni (yani eşyayı, vakıaları, insanları ve ruh hallerini) daima kendi açısından ve kendine göre görmeğe mahkûm olduğu için tam ölçüde objektif olamaz. Bir dereceye kadar kendini ayırabilir. İşte objektif olmanın bu en çok imkân haddi realizmi, sübjektif olmanın da en son haddi romantizmi vücuda getirir. Aralarında daha birçok dereceler vardır ki, iki sınıfa da girebilir veya giremezler. Bu dereceleri tayin eden birçok âmiller vardır. Biri bir devrin hâkim görüşü ise, öteki sanatçının ruh yapısı veya şahsî görüşüdür. Her iki görüşün altında -idealist veya realist- bir felsefî telâkki gizlidir.
Felsefede bu görüşlerin hakikatle münasebeti münakaşa edilebilir. Fakat sanatta aranan hakikatten evvel güzellik olduğu için, iki görüşten birini tercih için verilecek hükmün bir gerçeklik hükmü değil, bir değer hükmü olması lâzımdır. Bu da şahsî tercihe göre değişir. Dünya şaheserleri arasında, her iki görüşe mensup veya hiçbirine mensup olmayanlar vardır. Hepsi güzel olmakta birleşir ve şaheserler galerisine girerler. Bu da bizi, sanat ve edebiyat münakaşalarında bir görüşe saplanmanın taassubundan kurtarması lâzım gelen bir tarih gerçeğidir.