Mehmet Celâl
Şair mahzûn, çehresi solmuş, nûr-ı zekâ neşreden gözlerine sirişk-i teessür dolmuş, ara sıra içini çeker, hazîn hazîn dolaşır, ekseriyâ zulmette, fırtınalı gecelerde bir mezarın mermerine dayanmış, elini başına koymuş, gâh bir necme bakar, düşünür, gâh bir yaprak sadâsı duyar, ağlar bir insan. Tabîat tarafından bedbahtlığa mahkûm olarak dünyaya gelmiş, handesi iğbirâr-ı girye içinde, giryesi tebessüm-i mükedderâne arasında meşhûn bir tali’siz; baş dönmesine, helecân-ı kalbe, mütemâdiyen ağlamaya, bazen düşünürken ansızın titremeye müptela olmuş bir mahlûk-ı garîb, gözyaşlarının iri damlalarını bir taş üstüne serperek meçhûl bir hisse tebaiyet ettiğini lisân-ı hâli ile gösteren bir adam gördünüz mü, işte o şairdir.