Ahmet İhsan Tokgöz
Kaynak: Ahmet İhsan, Matbuat Hatıralarım 1888- 1923 İkinci Cilt, Meşrutiyet İlanından Umumi Muharebeye Kadar 1908-1914, İstanbul 1931, s. 6-9.
Her tarafta bayrak, mızıka, nümayişçiler (göstericiler) alayı, davul ve zurna dolaşıyor. Sokak nutukçuları rasgeldikleri yerde durup söylüyor, söylüyor, bağırıyor! Ve halkın hakkı vardı, tam 33 sene kendi arzusuyla halk bayrak açamamış, mızıka çaldıramamış, üç kişi bir araya gelip gezememiş. Hele umuma karış söz söylemek nutuk vermek Abdülhamid zamanında görülmüş şey değildi. Ehali öyle coşkun ve heyecanlı surette sokaklara döküldükçe, bir araya gelen üç adamı takibe çalışan polisler, şunun bunun söylediğini gizli dinleyip jurnallar yazan casuslar şaşırıp kalmıştı ve kalabalığın en koyu kısmı Sirkeci’den Babıâliye doğru akıyordu. Babıâli Sadaret dairesinin tam karşısında bulunan “Servetifünun” matbaasının önü, başlardaki festen dolayı üstü kırmızı renkli ve daima dalgalanır bir adam tabakası olmuştu. Arabalar adam yığınlarını kesip yol açamıyorlardı. Pazar günü akşama doğru, hele Temmuzun 14 üncü (bu tarih Rumidir, 27 Temmuz demektir) nümayişçiler arabalara da dolmuştu.
O tarihte bazı perşembe günleri, gelin götüren araba kafileleri görülürdü; gelin arabalarının bir fenerine arabacı ya hediye edilen bir iki arşınlık kumaş bağlanırdı ve kadınların yalnız bulunarak bindikleri bu arabalar daima kupa idi. Hürriyet nümayişçileri (göstericileri) ise faytonlara dolmuşlar, arabalarının fenerlerine Türk bayraklarını asmışlar, tekerlekleri ve körüğü çiçeklerle donatmışlardı. Nümayişçiler göğüslerine de hamayli (en küçük boyutlarda basılmış Kur’an-ı Kerim) gibi kırmızı ve beyazlı geniş kordonlar sarıp üstüne “Hürriyet, Müsavat, Uhuvvet” kelimelerini işlemişlerdi. Nümayişçi arabaları saraya kadar gidiyor, Yıldız yolunu dolduruyor ve taraf taraf dolaşıyor, ücra mahallelere bile giriyor ve tekmil İstanbul yerinden oynuyordu.
Bizim matbaa da yerinden oynamıştı. Tek taraf basan iki makinemiz hiç durmadan gece ve gündüz mütemadiyen basıyor; 24 saatte ancak 25 bin nüsha çıkarıyoruz, bu kafi gelmiyordu. Matbaanın kapısında ve kapının yanındaki tevzi odasının pencereleri önünde müvezziler kıyamet koparıyordu. Tevzi (dağıtma) odasının demir parmaklıklı penceresine tırmanan gazeteciler duvarı delik deşik etmişlerdi. Matbaadaki adamlarımız basılan gazeteleri taşıyıp müvezzilere (gazete satıcıları) veriyordu. Fakat saymak, hesap etmek yoktu. Satış memurlarımızda dahi hesap ve kayıt yoktu. Biz yukarda gazete yazıyorduk, makineler basıyordu, memurlar dağıtıyordu ve halk kapışıyordu.
Ve herkes şaşırmıştı, çileden çıkmıştı; alem hürriyet sarhoşu olmuştu. Dediğim gibi herkes bu coşkunlukta haklı idi, aç kalanların buldukları yemeğe sarılması, zindanda yaşayanların birdenbire kurtulup aydınlığa çıkması ile İstanbul halkının hürriyete kavuşması arasında fark yoktu. Bu işin dışyüzü idi, bunun bir de içyüzü vardı.
Sarayın gazeteler verdiği gayet kısa ilk resmi tebliğden sonra sabırsızlıkla daha açık ve kat’i ilanlar beklerken Temmuzun 14.üncü günü Beyoğlu mutasarrıfı Hamdi Beyin Zaptiye Nezaretine tayin olunduğuna dair bir tevcihat (atama kararı) çıktı ve meşrutiyet aşıklarının sırtına müthiş bir buzlu duş yaptı!
Beyoğlu mutasarrıfı Hamdi Bey sarayın en sadık bendelerindendi ve Abdülhamid tarafından gösterilen arzu üzerine Sadrazam Sait Paşa tarafından Zaptiye (Asayiş) nezaretine getirilmişti ve muhakkak hürriyet hareketinin üzerine bir mum söndürme külahı vazifesini görmek için geliyordu.
Hamdi Beyin Zaptiye nezaretine tayinini müteakip Babı âli bir resmi tebliğ daha neşreyledi. O zamanki Babı- âlinin hâlini ve sarayda hüküm süren ruhu gösterdiği için resmi tebliğin baş tarafını aşağıya aynen alıyorum: “Veliyünnimeti biminnetimiz padişahımız efendimiz hazretlerinin tesisi celili cenabı hilafetpenahileri olan Kanun-i Esasinin mevkii tatbika vaz’ile meclisi mebusanın küşadını emr ü ferman buyurmalarından dolayı tebaai sadıkai mülukanelerinin takım takım Babıâliye gelerek teşekküratı ubudiyetkaranelerinin arzı haki payi Hümayun olunmasını rica ile olbaptaki arizai teşekküriyeyi tevdi eylemelerine binaen tarafı Sadaretpenahiden arz u takdim kılınmıştır.” (Padişahın anayasanın yeniden yürürlüğe konması ve meclisin açılmasını emretmesinden dolayı vatandaşların guruplar hâlinde hükûmet merkezine giderek samimi teşekkürlerinin Padişaha arz edilmesi için dilekçe vermişlerdir. Sadaret bunu Padişaha arz etmektedir)
Tebliği resmî diğer yerinde “Kanun-i Esasinin ilcaatı zaman ile tatbik olunamaması esası fikir ve arzuyu Humayunu mülükane hilafında olduğundan!” (Anayasanın şartların gereği olarak hayata geçirilememesi padişahın isteğine muhaliftir) diyordu.