Thomas Stearns Eliot
Çeviren: Akşit Göktürk.
Şiiri değerlendirme konusundaki deneylerim bana şunu gösterdi hep: bir ozanı okumaya başlamadan önce o ozan ile yapıtı üstüne ne denli az şey bilirseniz o denli iyidir. Yapıttan bir alıntı, eleştirisel bir inceleme, ateşli bir deneme yazısı, bir kimseyi herhangi bir yazarı okumaya dürten neden olabilir; ama geniş bir tarih, biyografya bilgisi benim için bir engel olmuştur her zaman. Bilgi yoksulluğunu savunmuyorum; şunu da kabul ediyorum ki, vardığım bu sonuç değişmez bir ilke durumuna yükseltilirse, Latin, Yunan yazarlarına uygulanmaya hiç gelmez. Ama kişinin kendi dilinin yazarlarına, giderek modern dillerde yazan yabancı yazarlara bile kolayca uygulanabilir. Hiç olmazsa, bir şiirden tad duyduğunuz için o şiirle ilgili bilgiye koşmanız, şiirden duyduğunuz tadı önceden edinmiş olduğunuz bilgilerin bir sonucu saymanızdan yeğdir. Daha iki dizesini bile doğru dürüst çevirmezden çok önce, kimi Fransız şiirlerine büyük bir tutkunluğum vardı. Dante'yi okurken tad duyma ile anlama arasındaki karşıtlık daha da büyüktür.
Hiçbir okura İtalyanca dilbilgisi çalışmalarını Dante'yi okuyacağı zamana değin geciktirmesini salık vermem; Dante'nin şiirinden kimi parçaları yoğun bir tadla okumadıkça -bir okurun şiirden duyabileceği en derin tadla demek istiyorum- eksikliğini duymayacağınız sayısız bilgi vardır. Bunu söylerken eleştirideki iki olağan aşınlıktan uzak durmaya çalışıyorum. Birisi çıkıp, Dante'nin şiirinin değerlendirilebilmesi için bu şiirdeki çatının, felsefenin, üstü örtülü söylenenlerin anlaşılması gerektiğini söyleyebilir; öte yandan, ozanın şiirini sunmakta kullandığı bu çatının, okurun şiirden tad duymasını sağlamak görevinde olmadığını, şiirden duyulacak tadın doğrudan doğruya şiirin kendisinden doğduğunu ileri sürenler de çıkabilir. Bu yanlış yargıların ikincisi daha yaygındır. Belki de birçok kimsenin Komedya üstüne bildiklerinin Inferno ile, giderek Inferno'nun birkaç bölümüyle sınırlı kalmasının nedeni budur. Tanrısal Komedya dan tad duymak sonu gelmez bir süreçtir. İlk okuyuşta sevemezseniz belki de hiç sevemezsiniz; ama ilk okuyuşta yer yer sizi içinizden sarsan bir şiir yoğunluğuyla çarpılırsanız, gitgide daha çok artan bir bilme, öğrenme isteğiyle yanarsınız; tembelseniz bir diyeceğim yok tabii.
Dante'nin şiirinin şaşırtıcı yönü, bir bakıma son derece kolay okunmasıdır. Bu, büyük şiirin anlaşılmadan da etkileyebileceğini tanıtlayan bir deneydir (bu deneyin yalnız olumlu sonuçları gözönünde tutulmalıdır, olumsuz sonuçları bir şiirin değeri konusunda kesin bir ölçü olmaktan uzaktır). Şiiri daha geniş bir bilgi edindikten sonra okuduğunuzda, bu ilk izlenimin değişmemiş olduğunu görürsünüz. Dante'yi, az bildiğim dillerin ozanlarını okurken ilk etkinin gücü konusundaki bu düşüncelerimin hiç de yersiz bir kuruntu olmadığını gördüm. Bu etki de okunanı yanlış anlamaktan, bambaşka anlamlar çıkarmaktan ya da okuduğum şeyle daha önceki duygusal yaşantım arasında gelişigüzel bağlar kurmaktan doğan bir etki değildir. Yepyeni bir izlenimdi bu, nesnel "şiir coşkusu"ndan doğma bir izlenim. Dante'nin ilk okunuşunda bu etkiyi sağlayan, Dante'nin kolay okunduğunu söylememe yol açan türlü nedenler vardır. Dante'nin yalın bir İtalyanca ile yazdığını ileri sürecek değilim, yazmaz çünkü; şiirindeki özün yalın olduğu, yalınlıkla dile getirildiği de söylenemez. Bu öz çoğu zaman öyle yoğunlaştırıcı bir güçle dile getirilir ki, üç dizenin açıklanması satırlar doldurur, bu dizelerdeki üstü örtülü anlamların yorumu da sayfalar tutar. Ben, Dante'nin modern dillerdeki ozanların en evrenseli olduğu kanısındayım (burada evrensel sözcüğünü ne anlamda kullandığımı belirtmem gerekir, yoksa bu sözcük kendi başına pek az şey anlatır). Bu söz, Dante'nin "en büyük" ya da en geniş kavrayışlı ozan olduğu anlamına gelmez. Shakespeare'in kavrayışı daha geniş bir alanı kapsar, ayrıntılara daha çok yer verir. Dante'nin evrenselliği yalnız kişisel bir özellik değildir. İtalyan dili, özellikle Dante'nin çağındaki İtalyan dili, evrensel Latinceden gelmiş olmakla çok şey kazanmıştır. Shakespeare ile Racine'in kullanmak zorunda oldukları diller çok daha yerli bir özellik gösterir. İtalyancanın Fransızca ile İngilizceden daha iyi bir şiir aracı olduğunu ileri sürmüyorum. Ama Ortaçağın sonundaki yerli İtalyanca, yazınsal anlatım bakımından, Latinceden büsbütün ayrılmamıştı daha. Çünkü İtalyanca yazan Dante gibi adamlar, felsefe öğrenimlerini, soyut konulardaki bütün öğrenimlerini, Ortaçağ Latincesi ile yapmışlardı. Ortaçağ Latincesi güzel bir dildir; bize güzel şiirler, güzel düzyazılar kazandırmış bir dildir; o zamanlar çok gelişmiş, bir Esperanto niteliğine erişmişti. İngilizce, Fransızca, Almanca modern felsefe okuduğumuzda, düşüncenin ulustan ulusa, soydan soya gösterdiği ayrılık şaşılacak ölçüde büyüktür. Modern diller soyut düşünceyi parçalamak eğilimindedir (günümüzde tek evrensel dil matematiktir); oysa Ortaçağ Latincesi ayrı ayrı ülkelerden, ayrı ayrı soylardan kimselerin hep birlikte düşünebilecekleri ortak konular üstünde yoğunlaşmaya elverişliydi. Bence, bu evrensel dilin kimi özellikleri Dante'nin kullandığı Floransa ağzında da görülür; böyle yöresel bir dilin (Floransa ağzının) evrensel konular anlatabilmesi, o çağda uluslararasında bugünkü gibi kesin bir ayrılığın bulunmayışındandır. Bence, herhangi bir Fransız ya da Alman şiirinden tad alabilmek için Fransız ya da Alman düşüncesine biraz yakınlık duymak gerekir; Dante ise, bir İtalyan, bir yurtsever olmakla birlikte, her şeyden önce bir Avrupalıdır.
Dante'yi "kolay okunur" saymamın nedenlerinden biri olan bu ayrılık daha genişçe açıklanabilir. Dante'nin anlatım biçiminde de bambaşka bir seçiklik vardır -düşünsel seçiklikten ayrı,' şiirsel bir seçikliktir bu. Düşünce karanlık olabilir ama söz seçiktir ya da yarı saydamdır çoğu zaman. İngiliz şiirinde sözcüklerin bir donukluğu vardır ki, onlara güzellik katar; İngiliz şiirindeki güzellik yalnızca "söz güzelliği"dir demek istemiyorum. Sözcüklerin çağrışımları vardır; çağrışık sözcüklerin de çağrışımları vardır; daha çok bundan doğar güzellik. Bir bakıma bu, bir çevreden gelmiş kişilerin kendi bilinçlerine varmalarıdır, çünkü o çağrışımlar belli bir uygarlıkta boyatıp gelişmiştir; öbür modern dillerde de görülen bir şeydir bu. Dante'nin İtalyancası, gerçekte bugünkü İtalyancadan pek ayrı değildir, ama bu yönünü gözönünde tutarsak bütünüyle modern bir dil de sayılmaz. Dante'nin kültürü, belli bir Avrupa ülkesinin değil, bütün Avrupa'nın kültürüdür. Bu arada, Dante'nin de Reform ile Rönesans'tan önceki öbür büyük ozanlar gibi, özellikle Chaucer ile Villon gibi, söyleyiş yalınlığına büyük bir önem verdiğini biliyorum. Şüphesiz, bu üç ozan arasında ortak bir yön vardır; üçünden birine hayran olan bir kimsenin ötekilere de hayran olacağını kolaylıkla söyleyebiliriz. Rönesans'tan sonra bütün Avrupa şiirinde bir yoğunluk, bir donukluk göze çarpar. Rönesans öncesinin bu üç büyük ozanı arasında bir benzerlik varsa da, Dante'deki seçiklik, evrensellik Chaucer ile Villon'u aşan bir özelliktir.
................
Dante'nin "evrensel"liğinden söz edeceğim yerde neden "kolay okunur"luğu üstünde durduğumu belirtmeliyim ilkin. Yalnız "evrensel" sözcüğünü kullanmak çok daha kolay olacaktı. Burada, Dante'ye tanıdığım evrenselliği Shakespeare'e, Moliere'e ya da Sofokles'e tanımadığım sanılmasın. Bizim Dante'yi anlamamız, bir yabancının Shakespeare'i ya da Moliere'i, Sofokles'i anlamasından daha kolaysa da Dante hiç de Shakespeare'den daha "evrensel" değildir. Shakespeare, Sofokles, giderek Racine ile Moliere, insanı evrensel anlamda ele almakta Dante'den geri kalmazlar; ama konularım işlerken yörelerine bağlı kalırlar, başka yolları yoktur çünkü. Önce de söylediğim gibi, Dante'nin İtalyancası Ortaçağ Latincesine çok yakındır. Dante'nin ve çağındaki aydınların okuduğu düşünürler arasında, İtalyan St. Thomas, St. Thomas'ın Alman öncüsü Albertus, Fransız Abelard, İskoçyali Hugh ile Richard vardı.
Ama daha da ayrıntılı bir başka nedeni vardır Dante'nin kolaylığının. Çünkü Dante yalnız, kendi kültüründen olan herkes gibi düşünmekle kalmamış, bütün Avrupa'ca bilinen, anlaşılan bir yönteme başvurmuştur. Bu denemede Dante'nin allegorisinin değişik yorumları üstüne tartışacak değilim. Bence önemli sayılacak gerçek, allegorinin yalnız İtalya'ya özgü bir yöntem olmayışı: bir de, çelişme gibi gözüküyor ama, şiire seçiklik, yalınlık sağladığıdır. Biz allegoriyi yıldırıcı bir sözcükler bilmecesi sanırız hep. Allegori dendi mi kuru' şiirler (çok çok Romance oj the Rose) takılır kafamıza, büyük şiirde allegorinin gerekliliğine usumuz yatmaz. Dante gibi bir örnekle karşılaşınca da, allegorinin anlatıma sağladığı seçikliği yadsımaya kalkışırız.
Inferno'nun birinci kantosunu ilk okuyuşta, Pars'ın, Aslan'ın, Dişi Kurt'un karşılığını bulmaya çabalamanızı salık vermem. Gerçekten de, başlangıçta bunların ne anlama geldiğini bilmemek, bu nokta üzerinde durmamak daha iyidir. Üzerinde durulacak şey, imgelerin anlamından çok, yazarı düşüncesini imgelerle, anlatmaya yönelten karşıt süreçtir. Yaradılışına ya da alışkanlığına uyarak, kendini allegori ile dile getiren kafa üzerinde durmalıyız; hem usta bir ozanın elinde allegori seçik görsel imgeler olur. Bu seçik, gözle görülür imgeler bir anlam taşımakla daha bir yoğunluk kazanmışlardır -anlamın ne olduğunu bilmemiz gerekmez, yeter ki imgeyi sezinlerken anlamın da orada olduğunu sezinliyelim. Allegori şiir yöntemlerinden ancak biridir, ama çok büyük yararları olan bir yöntem.
Dante'nin görsel (visual) bir imgelemi vardır. Bu, çağdaş bir natürmort ressamınınkinden ayrı anlamda bir görsel imgelemdir. Dante insanların görütlerle içli dışlı oldukları bir çağda yaşadı; bu yüzden görseldir onun imgelemi. Onun çağında bu, ruhbilimsel bir alışkanlıktı, bugün ise inceliklerini unuttuğumuz bir oyundur ancak, hem de öbür oyunlarımızın hiçbirinden geri kalmayan bir oyun. Şimdi düşlerimizden başka bir şeyimiz yok, görütleme gücümüzü yitirdik artık -bugün delilerle bilgisizlerin işi sayılıyor böyle şeyler görütlemenin bir zamanlar, düş görmenin daha anlamlı, daha ilgi çekici bir türü olduğunu unuttuk. Düşlerimizin belden aşağıyla ilgili olduğuna gözü kapalı inanıyoruz, belki bunun sonucu olarak düşlerimizin değeri de düşüyor.
Dante'nin çabası, bize kendi gördüğünü göstermektedir. Dolayısıyla çok yalın bir dil, çok az metafor kullanır; çünkü allegori ile metafor bir arada yürümez. Yaptığı karşılaştırmalar da üzerinde durmadan geçemeyeceğimiz apayrı bir özellik taşır.
Inferno'nun XV. kantosunda Matthew Arnold'un haklı olarak göklere çıkardığı ünlü bir karşılaştırma ya da benzetme vardır. Dante'nin söz sanatlarını nasıl uyguladığına iyi bir örnektir. Cehennemde, loş bir ışık altında, gözlerini Dante ile kılavuzuna dikmiş insanları anlatır:
bilenmiş bakışlarını bize diktiler (kaşlarını çattılar),
yaşlı bir terzinin, iğnesinin deliğine bakışı gibi.
Böyle bir benzetmenin ödevi yalnız, Dante'nin daha önceki dizelerde önümüze sermiş olduğu görüntüyü, daha belirli görmemizi sağlamaktır.