Duymaz 2000.
Âdil Şah, Isfahan şehrinin Şahı, Keşiş ise hazinedarıdır. Bu ikilinin en büyük sıkıntıları çocuklarının olmamasıdır. Üzüntülerini atabilmek için kıyafet değiştirerek seyahate çıkarlar. Yolda karşılaştıkları yaşlı bir zat bunların dertlerinin çocuksuzluk olduğunu bilir ve eşleriyle birlikte yemeleri için bir elma verir. Şah, yaşlı adama para vermek isterse de başarılı olamaz, çünkü o gözden kaybolmuştur.
Bu olaydan sonra evlerine dönen ve elmayı eşleriyle birlikte yiyen Şah ve hazinedarının zamanı gelince çocukları dünyaya gelir ve Şahın oğluna Ahmet Mirza, hazinedarın kızına da Kara Sultan adı verilir. Yaşlı adamın tavsiyesi doğrultusunda bu iki genç büyüdüklerinde birbirleriyle evlendirilecektir. Bu arada haznedar kara kara düşünmektedir, çünkü kendisi hristiyan, Şah ise müslümandır. Yapılacak bir tek şey vardır, o da çocukların evlenme çağı gelince kaçmaktır. Bir bahane ile Şah’ın huzuruna çıkan Keşiş işten ayrılacağını bildirir ve çok geçmeden ailesiyle birlikte Zengi’ye göçer.
Diğer taraftan Ahmet Mirza arkadaşı Sofu ile birlikte okula gider. Eğitimini çok kısa bir süre içerisinde ve başarılı bir şekilde tamamlar.
Bir hafta sonu arkadaşı Sofu ile birlikte ava giden Ahmet Mirza, dönüşte yolda uyuyakalır ve o sırada üçler, yediler, kırkların elinden bade içer, bu arada Keşiş’in kızı Kara Sultan da ona gösterilir. Bunun üzerine Kara Sultan’ı aramaya çıkan Ahmet Mirza Zengi’ye gelir ve keşişe misafir olur. Durumu bilen Keşiş ise Kara Sultan’ın öldüğü haberini yayarak bu işten kolayca kurtulmak ister.
Bu arada Ahmet Mirza yas tutarken, yine bir av esnasında şahinini takip eder, şahin de bir bahçeden içeri girer. Şahini almak için aynı bahçeye giren Ahmet Mirza rüyasında gördüğü kızla karşılaşınca kendisinden geçer ve ikili karşılıklı aşk şiirleri okumaya başlarlar. Bu arada ikili sohbet esnasında geçen “Kerem” ve “Aslı” kelimelerini birbirlerine mahlas verirler.
Görüşme Ahmet Mirza ve ailesi için sıkıntının başladığı andır, çünkü bundan sonra Şah’ın oğlu yataklara düşer ve hiçbir hekim onun derdine derman olamaz.
Ancak yaşlı bir kadın maharetini kullanarak Ahmet Mirza’nın derdini öğrenir ve zaman geçirmeden durumu Şah’a anlatır. Şah da eski hazinedarı Keşiş’i makamına davet ettikten sonra dünür olur. Keşiş, kızını verebileceğini ancak hazırlık yapması gerektiğini söyler. Hazırlık bahanesiyle evine gelen Keşiş durumu eşine anlatır ve aynı gece göçmeye karar verirler.
Bu arada Şah’ın hiçbir şeyden haberi yoktur. Bütün Isfahan halkı Şahlarının oğullarının düğünü için Zengi’ye geldiklerinde şaşkınlık içinde kalırlar: Keşiş ve ailesi kaçmıştır. Bu durum karşısında kendisini harap eden Kerem’e babası ve anne-si nasihatler ederler, kendine başka kızlar bulabileceklerini filan belirtirlerse de Kerem’i yatıştıramazlar.
Bu ayrılığa daha fazla dayanamayacağını anlayan Kerem, anne ve babasından izin aldıktan sonra arkadaşı Sofu ile birlikte gurbete çıkar. Yolculuk sırasında Keşiş’in göçünü takip eden Kerem ve arkadaşı sırasıyla Hoy, Gence üzerinden Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgeleri’ne gelir. Sonunda Erzurum’a gitmek maksadıyla Van’a doğru yola çıktığında kırk haramiler tarafından alıkonulurlar, ancak kendisinin Hak âşığı olduğunu ispat etmesi üzerine ölümden kurtulurlar. Yoluna devam eden Kerem; Tiflis, Van, Ahlat, Muş, Ganlı Kilise, vb. yerleri gezerken zor tabiat şartlarıyla karşılaşır. Bu engeller arasında Nemrut Dağı, Süphan Dağı, Murat Suyu ve Çoban Köprüsü de vardır. Bütün bu engelleri aştıktan sonra avcının tuzağına yakalanmış ceylanla söyleşir. Bu arada pek çok sıkıntıyla karşılaşır ama bunların hepsinde Hak âşığı olduğunu ispat ederek kurtulur.
Erzurum yolculuğu sırasında Laleli Dağı’nda yakalandığı kar fırtınasından Hazreti Hızır’ın yardımıyla kurtulur. Buradan Erzurum’un merkezine gelen Kerem, Alık Paşa’nın kahvesinde çalıp çığırmaya başlar. Ancak onun derdi para kazanmak değil Aslı’sına kavuşmaktır. Bu şartlarda yapacağı da Aslı’sını takip etmektir. Bu arada Aslı’yı Erzurum’da, hamamdan çıkan kızlar arasında görürse de görüşemez. Erzurum’un ilçeleri Oltu ve Tercan’dan sonra Erzincan’a doğru yola çıkar. Bu yolculukta da çeşitli engellerle karşılaşan Kerem tamamını ortadan kaldırır ve mezarlıktan geçerken karşılaştığı kuru bir kafa ile söyleşir.
Erzincan’dan, Engürü’ye doğru yola çıkan Kerem, Aslı’nın Ayaş’a gittiğini haber alır. Bu yolculuk sırasında Sivas, Tokat üzerinde Zile’ye gelir. Bu arada Kızılırmak ve Yıldız Dağı’yla söyleştikten sonra sonunda Ürgüp’e ulaşır. Aslı’yı Ürgüp’te de bulamayan Kerem ile Sofu, Kayseri’ye gitmeye karar verirler. Yolculuk esnasında karşılaştığı cenazeye türkü söyleyince cenaze sahipleri ve imamla tartışır.
Kayseri’ye ulaşan Kerem, diş çektirmek bahanesiyle Aslı’nın evine gider. Bu arada Aslı’nın dizine yatar ve ağzındaki bütün dişleri ağrıyor diye çektirir. Sonunda Aslı’nın daha önce verdiği mendille ağzındaki kanı silmeye kalkışınca, kız onu tanır. Kerem aceleyle evden çıkarılmak istenirken ayağı dış kapıya sıkışır ve yaralanır. Can havliyle Allah’a yalvararak; “Ya Rabbim, benim aşkımın üçte birini bu kıza ver de onun için çektiklerimi anlasın” der. Kerem’in duası kabul olur ve iki sevgili gece kaçmaya karar verirler.
Anlaştıkları saatte Kerem, Aslı’yı uyandırmak için türkü söyleyince Kayseri Paşası’nın adamları Kerem ve Sofu’yu yakalarlar. Yargılama sonunda Kerem’in idamına karar verilir. Ancak bu işe kadı ve müftü karşıdırlar. Çünkü Kerem kendisinin Hak âşığı olduğunu söylemiştir. Bu durumda yapılacak tek şey kalmıştır o da imtihandan geçirilmektir. Eğer Kerem görünümleri aynı olan kırk kızın içerisinden Aslı’yı tanıyabilirse canı bağışlanacaktır.
Kerem de kırk kızın arasından Aslı’yı tanıyarak imtihanı başarır. Bunun sonucunda da Kayseri Paşası, Aslı ile Kerem’in düğünlerinin yapılmasını Keşiş’ten ister.
Paşa’nın tavrı karşısında Keşiş’in yapabileceği bir şey yoktur. Hazırlık için izin isteyen Keşiş çok geçmeden göçünü yükleyerek Tekke’ye doğru yola çıkar. Keşiş’in ardından atlılar çıkartılırsa da yakalanamaz. Bu durumda yapılacak tek şey kalmıştır Kerem ve Sofu’nun onları takip etmesi. İkili (Kerem ve Sofu) Tekke, Karapınar, Belen, Antakya üzerinden Halep’e gelirler ve bir külhanbeyinin yardımıyla Aslı’yı bulurlar. İkilinin gizli buluşması suç olduğundan güvenlik güçlerine haber verilir. Daha sonrada Kerem yakalanarak hapse atılır. Ancak tutsağın Kerem olduğunun anlaşılması üzerine Halep Paşası’nın emriyle serbest bırakılır.
Bu arada hemen Aslı’da başka bir delikanlıya verilmiştir. Nikâhları kilisede kıyılan Aslı, Halep Paşası’nın emri üzerine çıkışta yakalanır ve konağa getirilir. Ardından da Halep Paşası’nın emriyle Kerem ile Aslı’nın evlendirilmeleri kararlaştırılır.
Keşiş bu işe bir şartla razıdır; o da kızının gelinliğini kendisi dikecektir. Keşiş, kızına sihirli bir gelinlik diker ve ona “Elbisenin düğmelerini gerdekte sen açmayacaksın. Kerem açacak. Yoksa babalık hakkımı helal etmem.” der. Aslı, bunu kabul eder. Düğün sonrası gerdek odasında Kerem gelinliği açabilmek için epey çaba harcarsa da başarıya ulaşamaz; çünkü düğmeler her açıldığında sonuncusunda tekrar kapanmaktadır. Bütün bu olanların sonunda Kerem, “ah” çekince ağzından mavi bir alev çıkar ve yanmaya başlar, Aslı bu ateşi söndürmek için çaba harcarsa da şey yapamaz. Sonunda onun küllerini saçlarıyla toplamak isterken Aslı da yanar ve kül olur. Bütün bu olayların sebebi Keşiş olduğunun anlaşılması üzerin Halep Paşası’nın emriyle, Keşiş ve karısı öldürülür, Sofu da, Esma adlı bir kızla evlendirilir.