Dede Korkut hikayelerinin üçüncüsü.
Kam Gam oğlu Han Bayındır yerinden kalkmıştı. Kara yerin üstüne ak otağını diktirmişti. Alaca gölgeliği gökyüzüne yükselmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. İç Oğuz, Dış Oğuz beyleri Bayındır Han’ın sohbetine toplanmıştı. Pay Püre Bey de Bayındır Han’ın sohbetine gelmişti.
Bayındır Han’ın karşısında Kara Göne oğlu Kara Budak yaya dayanıp durmuştu. Sağ yanında Kazan oğlu Uruz durmuştu. Sol yanında Kazılık Koca oğlu Bey Yigenek durmuştu. Pay Püre Bey bunları gördüğünde ah eyledi, başından aklı gitti, mendilini aldı, böğüre böğüre ağladı. Böyle edince, kudretli Oğuz’un arkası, Bayındır Han’ın güveyisi Salur Kazan kaba dizinin üzerine çöktü, gözünü dikerek Pay Püre Bey’in yüzüne baktı, der:
-Pay Püre Bey ne ağlayıp bağırıyorsun?
Pay Püre der:
-Han Kazan nasıl ağlamayayım, nasıl bağırmayayım, oğulda nasibim yok, kardeşte kaderim yok. Allah Teala bana beddua etmiştir. Beyler tacım tahtım için ağlarım. Bir gün olacak düşeceğim öleceğim, yerimde yurdumda kimse kalmayacak.
Kazan der:
-Maksudun bu mudur?
Pay Püre Bey der:
-Evet budur, benim de oğlum olsa, Han Bayındır’ın karşı sına geçse dursa. Hizmet eylese, ben de baksam sevinsem, kıvansam, güvensem.
Böyle deyince kudretli Oğuz Beyleri yüzlerini göğe tuttular. El kaldırıp dua eylediler, Allah Teala sana bir oğul versin dediler. O zamanda beylerin hayır duası, hayır dua, bedduası beddua idi, duaları kabul olunurdu.
Pay Piçen Bey de yerinden kalktı, der:
-Beyler benim de hakkıma bir dua eyleyin, Allah Teala bana da bir kız versin.
Kudretli Oğuz beyleri el kaldırdılar dua eylediler. Allah Teala sana da bir kız versin dediler. Pay Piçen Bey der:
-Beyler Allah Teala bana bir kız verecek olursa, siz şahit olun, benim kızım Pay Püre Bey’in oğluna beşik kertme yavuklu olsun.
Bunun üzerine bir kaç zaman geçti. Allah Teala; Pay Püre Bey’e bir oğul, Pay Piçen Bey’e bir kız verdi. Kudretli Oğuz beyleri bunu işittiler, şad olup sevindiler. Pay Püre Bey bezirganlarını yanına çağırdı, buyruk etti:
-Bre bezirganlar! Allah Teala bana bir oğul verdi. Rum elinden benim oğlum için güzel armağanlar getirin, benim oğlum büyüyünceye kadar.
Bezirganlar da gece gündüz yola girdiler. İstanbul’a geldiler. Fevkalade, nadide, güzel armağanlar aldılar. Pay Püre’nin oğlu için bir deniz tayı boz aygır aldılar, bir ok kirişli sert yay aldılar, bir de altı kanatlı gürz aldılar. Yol hazırlığını yaptılar.
Pay Püre’nin oğlu beş yaşına girdi, beş yaşından on yaşı na girdi, on yaşından on beş yaşına girdi. Dönüp baksa çalımlı, kartal hünerli bir güzel iyi yiğit oldu. O zamanda bir oğlan baş kesmese kan dökmese ad koymazlardı. Pay Püre Bey’in oğlu atlandı, ava çıktı. Av avlarken babasının tavlasının üzerine geldi.
Tavlacı başı karşıladı, indirdi misafir etti. Yiyip içip oturuyorlardı. Beri yandan da bezirganlar gelerek Kara Derbent ağzına konmuşlardı. Murada maksuda erişmesin, Evnük Kalesi’nin kafirleri bunları casusladı. Bezirganlar yatarken ansızın beş yüz kafir saldırdılar, vurdular, yağmaladılar. Bezirganın büyüğü tutuldu, küçüğü kaçarak Oğuz’a geldi. Baktı gördü Oğuz’un hududunda bir alaca gölgelik dikilmiş, bir bey oğlu güzel yiğit kırk yiğit ile, sağında ve solunda, oturuyorlar. Oğuz’un bir güzel yiğidi ancak, yürüyeyim medet diyeyim dedi. Bezirganlar der:
-Yiğit yiğit bey yiğit, sen benim ünümü anla sözümü dinle, on altı yıldır ki Oğuz içinden gitmiştik. Fevkalade kafir malını Oğuz beylerine getiriyorduk. Pasin’in Kara Derbent ağzına göğüs vermiş idik. Evnük Kalesi’nin beş yüz kafiri üzerimize saldırdı. kardeşim esir oldu, malımızı rızkımızı yağmaladılar, geri döndüler. Kara başımı kaldırdım sana geldim. Kara başının sadakası yiğit, medet bana.
Bu defa oğlan şarap içerken içmez oldu. Altın kadehi elinden yere çaldı, der:
-Ne diyorsam yetiştirin, giyimim ile benim koç atımı getirin hey! Beni seven yiğitler binsinler.
Bezirgan da önlerine düştü, kılavuz oldu. Kafir de inerek bir yerde akçe bölüşmekteydi. Bu sırada yiğitler meydanının arslanı, pehlivanların kaplanı boz oğlan yetişti. Bir iki demedi, kafirlere kılıç vurdu, baş kaldıran kafirleri öldürdü, gaza eyledi, bezirganların malını kurtardı. Bezirganlar der:
-Bey yiğit! Bize sen erlik işledin, gel şimdi beğendiğin maldan al.
Yiğidin gözü bir deniz tayı boz aygırı tuttu, bir de altı kanatlı gürzü, bir de ak kirişli yayı tuttu. Bu üçünü beğendi. Der: “Bre bezirganlar bu aygırı ve sonra bu yayı ve bu gürzü bana verin.”
Böyle diyince bezirganlar bozuldu. Yiğit der: “Bre bezirganlar çok mu istedim?” Bezirganlar dediler: “Niye çok olsun, amma bizim bir beyimizin oğlu vardır, bu üç şeyi ona armağan götürmemiz gerek idi.” dediler. Oğlan der: “Bre beyinizin oğlu kimdir?” Dediler: “Pay Püre’nin oğlu vardır, adına Bamsı derler.” dediler. Pay Püre’nin oğlu olduğunu bilemediler. Yiğit parmağını ısırdı. Der: “Burada minnetle almaktansa, orada babamın yanında minnetsiz almak daha iyidir.” dedi. Atını kamçıladı yola girdi. Bezirganlar ardından baka kaldılar, vallah güzel yiğit, faziletli yiğit dediler. Boz oğlan babasının evine geldi. Babasına haber verildi bezirganlar geldi diye. Babası sevindi, çadır otağ, alaca gölgelik diktirdi, ipek halıcıklar serdi, geçti oturdu. Oğlunu sağ yanına aldı. Oğlan bezirganlar hususundan bir söz söylemedi, kafirleri öldürdüğünden bahsetmedi. Birdenbire bezirganlar geldiler. Baş indirip selam verdiler. Gördüler o yiğit ki baş kesmiştir, kan dökmüştür. Pay Püre Bey’in sağında oturuyor. Bezirganlar yürüdüler yiğidin elini öptüler. Bunlar böyle edince Pay Püre Bey’in hiddeti tuttu, bezirganlara der: “Bre kavat oğlu kavatlar, baba dururken oğul elini mi öperler?” Dediler: “Hanım, bu yiğit senin oğlun mudur?” “Evet benim oğlumdur.” dedi. Dediler: “Şimdi incinme hanım önce onun elini öptüğümüze, eğer senin oğlun olmasaydı bizim malımız Gürcistan’a gitmişti, hepimiz esir olmuştuk.” dediler.
Pay Püre Bey der: “Bre, benim oğlum baş mı kesti, kan mı döktü?” “Evet baş kesti, kan döktü, adam devirdi.” dediler. “Bre, bu oğlana ad koyacak kadar var mıdır?” dedi. “Evet sultanım, fazladır.” dediler. Pay Püre Bey kudretli Oğuz beylerini çağırdı misafir etti. Dedem Korkut geldi, oğlana ad koydu.
Der:
Adını ben verdim yaşını Allah versin
Kudretli Oğuz beyleri el kaldırdılar dua kıldılar, bu ad bu yiğide kutlu olsun dediler.
Beyler hep ava bindi. Boz aygırını çektirdi Beyrek bindi. Ala dağa alaca asker ava çıktı. Birdenbire Oğuz’un üzerine bir sürü geyik geldi. Bamsı Beyrek birini, kovalayıp gitti.
Kovalaya kovalaya bir yere geldi, ne gördü? Sultanım gördü : “Yeşil çayırın üzerine bir kırmızı otağ dikilmiş, Ya Rab bu otağ kimin ola?” dedi. Haberi yok ki alacağı ela gözlü kızın otağı olsa gerek. Bu otağın üzerine varmağa haya etti. Dedi: “Ne olursa olsun, hele ben avımı alayım.” Otağın önünde erişi verdi, geyiği arka ayağından vurdu. Baktı gördü -bu otağ Banu Çiçek otağı imiş ki Beyrek’in beşik kertme nişanlısı, adaklısı idi- Banı Çiçek otağdan bakıyordu. Bre dadılar: “Bu kavat oğlu kavat bize erlik mi gösteriyor? Varın bundan pay isteyin, görün ne der.” Kısırca Yenge derler bir hatun var idi, ileri vardı, pay istedi: “Hey bey yiğit! Bize de bu geyikten pay ver.”
Beyrek der: “Bre dadı, ben avcı değilim, bey oğlu beyim! Hepsi size... Aman sormak ayıp olmasın bu otağ kimindir?” Kısırca Yenge der: “Bey yiğidim, bu otağ Pay Piçen Bey kızı Banu Çiçeğindir.”
Bunun üzerine hanım. Beyreğin kanı kaynadı, edepte usul usul geri döndü. Kızlar geyiği kaldırdılar, güzeller şahı Banu Çiçek’in önüne getirdiler. Baktı gördü ki bir sultan semiz yabani geyiktir. Banu Çiçek der: “Bre kızlar, bu yiğit ne yiğittir?” Kızlar der: “Vallah sultanım, bu yiğit yüzü örtülü güzel yiğittir. Bey oğlu bey imiş.” Banu Çiçek der: “Hey hey dadılar! Babam bana ben seni yüzü örtülü Beyrek’e vermişim derdi, olmaya ki bu ola? Bre çağırın haberleşeyim!”
Çağırdılar Beyrek geldi. Banu Çiçek yaşmaklandı. Haber sordu, der: “Yiğit, gelişin nerden?”
Beyrek der: “İç Oğuz’dan. Banu Çiçek der: “İç Oğuz’da kimin nesisin?” Beyrek der: “Pay Püre oğlu Bamsı Beyrek dedikleri benim.” Kız der: “Peki ya ne yapmaya geldin yiğit?” Beyrek der: “Pay Piçen Bey’in bir kızı varmış, onu görmeğe geldim.” Kız der: “O, öyle insan değildir ki sana görünsün amma ben Banu Çiçek’in dadısıyım, gel şimdi seninle ava çıkalım. Eğer senin atın benim atımı geçerse onun atını da geçersin, hem seninle ok atalı m, beni geçersen onu da geçersin ve hem seninle güreşelim, beni yenersen onu da yenersin.”
Beyrek der:“Pekala şimdi atlanın.”
İkisi atlandılar, meydana çıktılar. At teptiler. Beyrek’in atı kızın atını geçti. Ok attılar. Beyrek kızın okunu geride bıraktı. Kız der: “Bre yiğit! Benim atımı kimsenin geçtiği yok, okumu kimsenin geride bıraktığı yok, şimdi gel seninle güreş tutalım.” Hemen Beyrek attan indi. Kavuştular, iki pehlivan olup birbirine sarmaştılar. Beyrek kaldırır kızı yere vurmak ister, kız kaldırır Beyrek’i vurmak ister. Beyrek bunaldı, der: “Bu kıza yenilecek olursam, kudretli Oğuz içinde başıma kakınç, yüzüme dokunç ederler.” Gayrete geldi, kavradı kızı sarmaya aldı, memesinden tuttu. Kız kocundu. Bu sefer Beyrek kızın ince beline girdi, sarma taktı, arkası üzerine yere yıktı.
Kız der: “Yiğit Pay Piçen’in kızı Banu Çiçek benim.”
Beyrek üç öptü bir dişledi. Düğün kutlu olsun Han kızı diye parmağından altın yüzüğü çıkardı, kızın parmağına geçirdi. Beyrek der: “Aramızda bu nişan olsun Han kızı.” Kız der: “Mademki böyle oldu, hemen şimdi ileri atılmak gerek Bey oğlu.” Beyrek de: “Ne olacak hanım, baş üzerine!” Beyrek kızdan ayrılıp evlerine geldi. Ak sakallı babası karşı geldi, der: “Oğul fevkalade olarak bugün Oğuz’da ne gördün?”
Beyrek der: “Ne göreyim, oğlu olan evlendirmiş, kızı olan kocaya vermiş. Babası der: “Oğul yoksa seni evlendirmek mi gerek?” Beyrek der: “Evet ya ak sakallı aziz baba, evlendirmek gerek.” Babası der: “Oğuz’da kimin kızını alıvereyim?” Beyrek der: “Baba bana bir kız alıver ki ben yerimden kalkmadan o kalkmalı, ben kara koç atıma binmeden o binmeli ben hasmıma varmadan o bana baş getirmeli, böyle kız alı ver baba bana.”
Babası Pay Püre Han der: “Oğul sen kız istemiyorsun, kendine bir hempa istiyormuşsun, oğul galiba senin istediğin kız Pay Piçen Bey kızı Banu Çiçek’tir.” Beyrek der: “Evet ya, evet ak sakallı aziz baba benim de istediğim odur.” Babası der: “Ay oğul! Banu Çiçek”in bir deli kardeşi vardır, adına Deli Karçar derler, kız isteyeni öldürür.” Beyrek der: “Peki ya nidelim?” Pay Püre Bey der: “Oğul kudretli Oğuz beylerim evimize çağıralım, nasıl uygun görürlerse ona göre iş edelim.”
Kudretli Oğuz beylerini hep çağırdılar, evlerine getirdiler. Ağır misafirlik eylediler. Kudretli Oğuz beyleri dediler: “Bu kızı istemeğe kim vara bilir?” Uygun gördüler ki Dede Korkut varsın dediler.
Dede Korkut der: “Dostlar, madem ki beni gönderiyorsunuz, biliyorsunuz ki Deli Karçar kız kardeşini isteyeni öldürür, bari Bayındır Han’ın tavlasından iki güzel koşucu at getirin, bir keçi başlı geçer aygırı, bir toklu başlı doru aygırı, ansızın kaçma kovalama olursa birisine bineyim, birisini yedekte çekeyim.” Dede Korkut’ un sözü haklı görüldü. Vardılar Bayındır Han’ın tavlasından o iki atı getirdiler. Dede Korkut birine bindi, birini yedekte çekti. Dostlar sizi Hakka ısmarladım, dedi gitti.
Meğer sultanım, Deli Karçar da ak çadırını, ak otağını kara yerin üzerine kurdurmuştu, arkadaşları ile nişan talimi yapıp oturuyordu. Dedem Korkut öteden beriye geldi. Baş indirdi, bağır bastı; ağız dilden güzel selam verdi. Deli Karçar ağzını köpüklendirdi. Dede Korkut’un yüzüne baktı, der: “Aleykesselam ey ameli azmış Şili dönmüş, kadir Allah ak alnına bela yazmış! Ayaklıların buraya geldiği yok, ağızlıların bu suyumdan içtiği yok, sana noldu amelin mi azdı Şilin mi döndü, ecelin mi geldi, buralarda neylersin?”
Dede Korkut der:
Bamsı Beyrek’e istemeğe gelmişim.
Dede Korkut böyIe söyleyince Deli Karçar der: “ Bre ne diyorsam yetiştirin, kara aygırı silah ve teçhizatla getirin!” Kara aygırı silah ve teçhizatla getirdiler. Deli Karçar’ı bindirdiler. Dede Korkut kösteği üzdü, durmadan kaçtı. Deli Karçar ardına düştü.
Toklu başlı doru aygır yoruldu. Dede Korkut keçi başlı geçer aygıra sıçradı bindi. Dedeyi kovalaya kovalaya Deli Karçar on tepe yer aşırdı. Dede Korkut’un ardından Deli Karçar erişti. Dede şaşkına döndü. Tanrı’ya sığındı, İsmi azam duasını okudu. Deli Karçar kılıcını eline aldı, yukarısından öfke ile hamle kıldı. Deli Bey diledi ki Dedeyi tepeden aşağı çalsın. Dede Korkut dedi:“ Çalarsan elin kurusun!” Hak Teala’nın emri ile Deli Karçar’ın eli yukarıda asılı kaldı. Zira, Dede Korkut keramet sahibi idi, dileği kabul olundu.
Deli Karçar der:
Kız kardeşimi Beyrek’e vereyim.
Üç kere ağzından ikrar eyledi, günahına tövbe eyledi. Dede Korkut dua eyledi. Delinin eli Hak emri ile sapasağlam oldu. Döndü der: “Dede, kız kardeşimin yoluna ben ne istersem verir misin?”
Dede der: “Verelim, görelim ne istersin.” Deli Karçar der: “Bin erkek deve getirin dişi deve görmemiş olsun, bin de aygır getirin ki hiç kısrakla çiftleşmemiş olsun, bin de koyun görmemiş koç getirin, bin de kuyruksuz kulaksız köpek getirin, bin de pire getirin bana. Eğer bu dediğim şeyleri getirirseniz pekala verdim, amma getirmeyecek olursan bu sefer öldürmedim, o vakit öldürürüm.”
Dede döndü Pay Püre Bey’in evlerine geldi.
Pay Püre Bey der: “Dede, oğlan mısın kız mısın? Dede: “Oğlanım.” Pay Püre der: “Peki ya nasıl kurtuldun Deli Karçar’ın elinden?” Dede der: “Allah’ın inayeti, ipi kopardı, bağı kopardı, tabanı yağladı. Erenlerin himmeti oldu, kızı aldım.”
Beyrek’e, anasına ve kız kardeşlerine müjdeci geldi, sevindiler, şad oldular. Pay Püre Bey der: “Deli ne kadar mal istedi?” Dede der: “Murada maksuda ermesin. Deli Karçar öyle mal istedi ki hiç bitmez.” Pay Püre Bey der: “Hele ne istedi?”
Dede der: “Bin aygır istemiştir ki kısrakla çiftleşmemiş olsun, bin de erkek deve istedi ki dişi deve görmemiş olsun, bin de koç istemiştir koyun görmemiş olsun, bin de kuyruksuz kulaksız köpek istedi, bin de ufacık karacı k pireler istedi. Bu şeyleri getirecek olursanız kız kardeşimi veririm, getirmeyecek olursan gözüme görünmeyesin, yoksa seni öldürürüm.”
Pay Püre Bey der: “Dede ben üçünü bulursam ikisini sen bulur musun?” Dede Korkut: “Evet hanım, bulayım.” Pay Püre Bey dedi: “Şimdi Dede köpek ile pireyi sen bul.”
Pay Püre Bey’in tavla tavla atlarına vardı bin aygır seçti, develerine vardı bin erkek deve seçti, koyunlarına vardı bin koç seçti. Dede Korkut da bin kuyruksuz kulaksı z köpek ile bin de pire buldu. Alıp bunları Deli Karçar’a gitti. Deli Karçar işitti karşı geldi. “Göreyim dediğimi getirdiler mi?” dedi. Aygırları görünce beğendi, develeri gördüğünde beğendi, koçları beğendi, köpekleri görünce kah kah güldü.
Der: “Dede yani hani benim pirelerim?” Dede Korkut: “Hay oğul Karçar! İnsan için tıpkı sığır sineği gibi tehlikelidir, o bir müthiş canavardır, hep bir yerde toplamışımdır, gel gidelim, semizini al zayıfını bırak.” Aldı Deli Karçar’ı bir pireli yere getirdi. Deli Karçar’ı çırıl çıplak eyledi, ağıla soktu. Pireler Deli Karçar’a üşüştüler. Gördü başa çıkamıyor, der: “Medet Dede, kerem eyle Allah aşkına kapıyı aç çıkayım!”
Dede Korkut: “Oğul Karçar ne gürültü patırtı ediyorsun? Getirdim, bu ısmarladığın şeydir. Noldun böyle bunaldın? Semizini al, zayıfını bırak.” Deli Karçar der: “Hay Dede Sultan, Tanrı bunun semizini de alsın zayıfını da alsın, derhal beni kapıdan dışarı çıkar! Medet dede!” Dede kapıyı açtı. Deli Karçar çıktı. Dede gördü ki Deli’nin canına geçmiş, başının derdine düşmüş, gövdesi pireden görünmez, yüzü gözü belirmez. Dede’nin ayağına kapandı. Allah aşkına beni kurtar dedi. Dede Korkut: “Var oğul kendini suya at.” Deli Karçar koşarak vardı suya atladı. Piredir suya aktı gitti. Geldi elbisesini giydi, evine gitti.
Ağır düğün hazırlığını yaptı. Oğuz zamanında bir yiğit ki evlense ok atardı, oku nereye düşse orada gelin odası dikerdi. Beyrek Han da okunu attı, dibine gelin odasını dikti. Adaklısından gelin hediyesi olarak bir kırmızı kaftan geldi. Beyrek giydi. Arkadaşlarına bu iş hoş gelmedi, müteessir oldular. Beyrek der: “Niye müteessir oldunuz?” Dediler: “Nasıl müteessir olmayalım? Sen kızıl kaftan giyiyorsun, biz ak kaftan giyiyoruz.” Beyrek der: “Bu kadar şeyden ötürü niye müteessir oluyorsunuz, bugün ben giydim, yarın naibim giysin, kırk gün kadar sıra ile giyiniz, ondan sonra bir dervişe verelim.”
Kırk yiğit ile yiyip içip oturuyorlardı. Murada maksuda ermesin, kafirin casusu bunları casusladı, varıp Bayburt Hisarı’nın beyine haber verdi. Der: “Ne oturuyorsun sultanım, Pay Piçen Bey o sana vereceği kızı Beyrek’e verdi. Bu gece gelin odasına giriyor.”
Murada maksuda ermesin, o mel’un, yedi yüz kafir ile dört nala hücum etti.
Beyrek apalaca gelin odası içinde yiyip içip habersiz oturuyordu. Gece uykusunda kafir otağa saldırdı. Naibi kılıcını sıyırdı eline aldı, benim başım Beyreğin başına Kurban olsun dedi. Naip paralandı, şehit oldu. Derin olsa batırır, kalabalık korkutur; at işler er övünür, yayan erin ümidi olmaz. Otuz dokuz yiğit ile Beyrek esir gitti. Tan ağardı, güneş doğdu. Beyrek’in babası anası baktı gördü ki, gerdek görünmez olmuş. Ah ettiler, akılları başlarından gitti. Gördüler ki uçanlardan kuzgun kalmış, tazı dolaşmış yurtta kalmış, gelin odası paralanmış, naip şehit olmuş.
Beyrek’in babası kaba sarığı kaldırıp yere çaldı, çekti yakasını yırttı, oğul oğul diyerek böğürdü feryat figan etti. Ak bürçekli anası boncuk boncuk ağladı, gözünün yaşını döktü, acı tırnak ak yüzüne çaldı, al yanağını yırttı, kargı gibi kara saçını yoldu, ağlayarak sızlayarak evine geldi. Pay Püre Bey’in penceresi altın otağına feryat figan girdi. Kızı gelini kah kah gülmez oldu, kızıl kına ak eline yakmaz oldu. Yedi kız kardeşi ak çıkardılar kara elbiseler giydiler, vay beyim kardeş, muradına maksuduna ermeyen yalnız kardeş diyip ağlaştılar böğrüştüler. Beyrek’in yavuklusuna haber oldu, Banu Çiçek karalar giydi ak kaftanını çıkardı, güz elması gibi al yanağım çekti yırttı,
Han Beyrek
Deyip zarı zarı ağladı. Bunu işitip Kıyan Selçuk oğlu Deli Dündar ak çıkardı kara giydi. Beyrek’in yar ve yoldaşları akı çıkarıp karalar giydiler. Kudretli Oğuz beyleri Beyrek için büyük yas tuttular, ümit kestiler.
Bunun üzerine on altı yıl geçti. Beyrek’in ölüsünü dirisini bilmediler. Bir gün kızın kardeşi Deli Karçar, Bayındır Han’ın divanına geldi. Dizini çöktü. Deli Karçar der: “Devletli hanım ömrü uzun olsun. Beyrek sağ olsa on altı yıldan beri gelirdi. Bir yiğit olsa dirisi haberini getirse, sırmalı elbise, cübbe, altın akçe verirdim; ölüşü haberini getirene, kız kardeşimi verirdim.” Böyle diyince, murada maksuda ermesin. Yalancı oğlu Yaltacuk der: “Sultanım ben varayım, ölüsü dirisi haberin getireyim.”
Meğer Beyrek buna bir gömlek bağışlamışta giymezdi, saklardı. Vardı, gömleği kana mana batırdı, Bayındır Han’ın önüne getirip bıraktı. Bayındır Han der: “Bre bu ne gömlektir?” Yalancı oğlu Yaltacuk der: “Beyrek’i Kara Derbent’te öldürmüşler. İşte delili sultanım.” Gömleği görünce beyler hüngür hüngür ağlaştılar, feryat figana girdiler. Bayındır Han der: “Bre niye ağlıyorsunuz? Biz bunu tanımayız, adaklısına götürün görsün. O, iyi bilir zira o dikmiştir yine o tanır.”
Vardılar, gömleği Banu Çiçek”e ilettiler. Gördü tanıdı. O’dur dedi. Çekti yakasını yırttı, acı tırnak ak yüzüne aldı çaldı, güz elması gibi al yanağını yırttı.
Han Beyrek”
Diye ağladı. Babasına, anasına haber oldu. Apalaca yurduna feryat Figan girdi, ak çıkardılar, kara giydiler. Kudretli Oğuz Beyleri Beyrek’ten ümit kestiler. Yalancı oğlu Yaltacuk küçük düğününü yaptı, büyük düğününe mühlet koydu.
Beyrek’in babası Pay Püre Bey de bezirganlarını çağırdı yanına getirdi, der: “Bre bezirganlar varın, iklim iklim arayın. Beyrek’in ölüsü dirisi haberini getirirsiniz belki.”
Bezirganlar hazırlık gördüler. Gece gündüz demeyip yürüdüler. Birdenbire Parasarın Bayburt Hisarı’na geldiler. Meğer o gün kafirlerin mukaddes günleri idi. Her biri yemekte içmekte idi. Beyrek’i de getirip kopuz çaldırıyorlardı. Beyrek yüce çardaktan baktı bezirganları gördü. Bunları gördüğünde haberleşti, görelim hanım ne haberleşti:
Kara başım kurban olsun kervancı sana.
Bezirganlar der:
Gelmez olsan Pay Piçen kızı Banu Çiçek’i aldırdın belli bil.
Beyrek kalktı, ağlaya ağlaya kırk yiğidin yanına geldi. Kaba sarığı kaldırdı yere çaldı, der: “Hey benim kırk arkadaşı m, biliyor musunuz neler oldu? Yalancı oğlu Yaltacuk benim ölüm haberini iletmiş. Penceresi altın otağına babamın Figan girmiş. Kaza benzer kızı gelini ak çıkarmış kara giymiş. Göz açıp da gördüğüm, gönül verip sevdiğim Banu Çiçek; Yalancı oğlu Yaltacuk’a varır olmuş.
Böyle diyince kırk yiğidi kaba sarıklarını kaldırdılar yere çaldılar, böğüre böğüre ağlaştılar, feryat Figan kıldılar. Meğer kafir beyinin bir bekar kızı var idi. Her gün Beyrek’i görmeğe getirdi. O gün yine görmeğe geldi. Baktı gördü Beyrek müteessir olmuş. Kız der: “Niçin müteessirsin hanım yiğit? Geldikçe seni şen görürdüm, gülerdin oynardın, şimdi noldun?” Beyrek der: “Nasıl müteessir olmayayım? On altı yıldır ki babanın esiriyim. Babaya anaya, akrabaya kardeşe hasretim ve hem bir kara gözlü yavuklum var idi. Yalancı oğlu Yaltacuk derler bir kişi var idi. Varmış yalan söylemiş, beni öldü demiş, ona varır olmuş.”
Böyle söyleyince kız -Beyrek’e aşık olmuştu- der: “Eğer seni hisardan aşağı urgan ile sallandıracak olursam, babana anana sağlık ile varacak olursan beni burada gelip helallığa alır mısın?” Beyrek and içti: “Kılıcıma doğranayım, okuma saplanayım, yer gibi kertmeyim, toprak gibi savrulayım. Sağlık ile varacak olursam Oğuz’a gelip seni helallığa almazsam.” Kız da urgan getirip Beyrek’i hisardan aşağı sallandırdı. Beyrek aşağı baktı kendisini yeryüzünde gördü. Allah’a şükreyledi, yola düştü.
Giderek kafirin at sürüsüne geldi. Bir at bulursam tutayım bineyim dedi. Baktı gördü kendisinin deniz tayı boz aygırı burada otlayıp duruyor. Boz aygır da Beyrek’i görüp tanıdı, iki ayağının üzerine kalktı kişnedi.
Beyrek de övmüş, görelim hanım nasıl övmüş:
Der :
Başıma iş geldi arkadaş derim arkadaşımdan daha iyi
At başını yukarı tuttu, bir kulağını kaldırdı Beyrek’e karşı geldi. Beyrek atın göğsünü kucakladı, iki gözünü öptü. Sıçradı bindi, hisarın kapısına geldi. Otuz dokuz arkadaşını emanet etti, görelim hanım nasıl emanet etti:
Beyrek der:
Otuz dokuz yiğidimin emaneti bre kafir.
Sonra tuttu yürüyüverdi. Kırk kişi kafirler atlandılar, ardına düştüler. Kovalayıp gittiler yetişemediler döndüler.
Beyrek Oğuz’a geldi. Baktı gördü bir ozan gidiyor. Der: “Bre ozan nereye gidiyorsun?” Ozan der: “Bey yiğit düğüne gidiyorum.” Beyrek der: “Düğün kimin?” Ozan der: “Yalancı oğlu Yaltacuk’un.” Beyrek: “Bre kimin nesini alıyor?” Ozan der: “Han Beyrek’in adaklısını alıyor.”
Beyrek der: “Bre ozan kopuzunu bana ver atımı sana vereyim. Sakla, geleyim değerini getireyim alayım.”
Ozan der: “Avazım kısılmadan, sesim kalınlaşmadan bir attır elime geçti, götüreyim saklayayım.” Ozan kopuzu Beyrek’e verdi. Beyrek kopuzu aldı, babasının yurduna yakın geldi. Baktı gördü ki bir kaç çobanlar yolun kenarını almışlar ağlıyorlar, hem durmayıp taş yığıyorlar.
Beyrek der: “Bre çobanlar! Bir kişi yolda taş bulsa yabana atar, siz bu yolda bu taşı niçin yığıyorsunuz?”
Çobanlar der: “Bre sen seni bilirsin, bizim halimizden haberin yok.” Beyrek: “Bre ne haliniz vardır?” Çobanlar der: “Beyimizin bir oğlu var idi, on altı yıldır ki ölüsü dirisi haberini kimse bilmez. Yalancı oğlu Yaltacuk derler, ölüsü haberini getirdi, adaklısını ona verir oldular, gelir burdan geçer, vuralım onu, ona varmasın, eşine dengine varsın.”
Beyrek der: “Bre yüzünüz ak olsun, ağanızın ekmeği size helal olsun.”
Oradan babasının yurduna geldi. Meğer evlerinin önünde bir büyük ağaç var idi. Dibinde bir güzel pınar var idi. Beyrek baktı gördü kim küçük kız kardeşi pınardan su almağa geliyor, kardeş Beyrek diye ağlıyor feryat ediyor, toyun düğünün kara oldu diye ağlıyor. Beyrek’e müthiş ayrılık acısı çöktü, dayanmadı. Boncuk boncuk gözünün yaşı akıp gitti. Çağırarak burada söyler, görelim hanım ne söyler:
Kara başım kurban olsun bugün sana
Kız der:
Ağabeyim Beyrek gideli göçenim yok
Yine kız der:
Kara başım kurban olsun ozan sana
Kız yine der:
Önünde düğün var düğüne varıp öt
Beyrek bundan geçti, büyük kız kardeşlerinin yanına geldi. Baktı gördü kız kardeşleri karalı mavili oturuyorlar. Çağırıp Beyrek söyler, görelim hanım ne söyler:
Üç güne varmasın Allah sevindirsin sizi
Kızlar vardılar yemek getirdiler, Beyrek’in karnını doyurdular. Beyrek der: “Ağabeyinizin başı ve gözü sadakası eski kaftanınız var ise giyeyim düğüne varayım, düğünde elime kaftan verirler, tekrar kaftanınızı geri vereyim.” Vardılar, Beyrek’in kaftanı var imiş, buna verdiler.
Aldı giydi, boyu boyuna, beli beline, kolu koluna yakıştı. Büyük kız kardeşi bunu Beyrek’e benzetti, kara süzme gözleri kan yaş doldu. Söylemiş, görelim hanım ne söylemiş
Kız Der:
Kutlu olsun devletiniz
Böyle söyleyince Kazan Bey der: “Bre deli ozan benden ne dilersin? Çadırlı otağ mı dilersin, kul hizmetçi mi dilersin, altın akçe mi dilersin? Vereyim.” Beyrek der: “Sultanım beni bıraksan da şölen yemeğinin yanına varsam, karnım açtır, doyursam.” Kazan der: “Deli ozan devletini tepti. Beyler bugünkü beyliğim bunun olsun, bırakın nereye giderse gitsin, neylerse eylesin.”
Beyrek şölen yemeğinin üzerine geldi. Karnını doyurduktan sonra kazanları tepti, döktü, çevirdi. Yahninin kimini sağına, kimini soluna atar. Sağdan gideni sağ alır, soldan gideni sol alır. Haklıya hakkı değsin, haksıza yüzü karalığı değsin.
Kazan Bey’e haber oldu, sultanım deli ozan hep yemeği döktü dediler, şimdi kadınların yanına varmak istiyor. Kazan der: “Bre bırakın kadınların yanına da varsın!”
Beyrek kalktı, kadınların yanına vardı Zurnacıları kovdu, davulcuları kovdu, kimini dövdü, kiminin başını yardı. Kadınların oturduğu otağa geldi, eşiğini uttu oturdu. Bunu gördü Kazan Bey’in hatunu boyu uzun Burla kızdı, der: “Bre kavat oğlu deli kavat, sana düşer mi teklifsizce benim üzerime gelesin?” Beyrek der: “Hanım Kazan Bey’den bana buyruk oldu. Bana kimse karışamaz!” Burla Hatun der: “Bre madem ki Kazan Bey’den buyruk olmuştur, bırakın otursun.” Yine döndü Beyrek’e der: “Bre deli ozan peki maksadın nedir?” Der: “Hanım maksadım odur ki kocaya varan kız kalksın oynasın, ben kopuz çalayım.” Kısırca Yenge derler bir hatun var idi, ona dediler: Bre Kısırca Yenge kalk sen oyna. Ne bilir deli ozan dediler.
Kısırca Yenge kalktı, der: “Bre deli ozan kocaya varan kız benim.” Deyip oynamağa başladı. Beyrek kopuz çaldı söyledi, görelim hanım ne söyledi :
Ben kopuz çalayım.
Kısırca Yenge: “Vay bu zeval gelecek deli beni görmüş gibi söylüyor.” Vardı yerinde oturdu. Bu sefer Boğazca Fatma derler bir hatun var idi. Kalk sen oyna dediler. Kızın kaftanını giydi. Boğazca Fatma: “Çal bre deli ozan! Kocaya varan kız benim, oynayayım.”
Deli ozan der:
Kol sallayıp oynasın
Böyle söyleyince Boğazca Fatma der: “Vay deli boğmaca çıkaracak olanca aybımızı kalktı. Kalk kız, oynarsan oyna, oynamazsan cehennemde oyna, Beyrek’ten sonra başına bu hal geleceğini biliyorduk.” Burla Hatun der: “Kız kalk oyna, elinden ne gelir?”
Banu Çiçek kırmızı kaftanını giydi, ellerini yenine çekti gözükmesin diye, oyuna girdi.
Banu Çiçek: “Bre deli ozan çal! Kocaya varan kız benim, oynayayım.”
Ayıplıca Han kızı kocaya varmak ayıp olur
Bunu işitince Banu Çiçek kızdı: “Bre deli ozan ben ayıplı mıyım ki, bana ayıp koşuyorsun?” Gümüş gibi ak bileğini açtı, elini çıkardı. Beyrek’in geçirdiği yüzük göründü. Beyrek yüzüğü tanıdı. Burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Sen ere varırsın altın yüzük benimdir ver bana kız
Banu Çiçek der:
Altın yüzüğü istiyorsan nişanını söyle
Seviştiğin Bamsı Beyrek ben değil miyim
Böyle diyince, kız tanıdı bildi ki Beyrek’tir, Cübbesi ile çuhası ile Beyrek’in ayağına kapandı. Beyrek’e dadılar kaftan giydirip donattılar. Hemen kız sıçradı ata bindi. Beyrek’in babasına anasına müjdeye koşturup gitti.
Kayın baba kaynana müjde bana ne verirsiniz
Beyreğin babası anası der:
Kara başım kurban olsun sana gelinciğim
Bu sırada beyler Beyrek’i getirdiler. Kazan Bey der: “Müjde Pay Püre Bey oğlun geldi.” Pay Püre Bey der: “Oğlum olduğunu şundan bileyim, serçe parmağını kanatsı n, kanını mendile silsin, gözüme süreyim, açılacak olursa oğlum Beyrek’tir zira ağlamaktan gözlerim görmez olmuştu.” Mendili gözüne sürünce Allah Teala’nın kudreti ile gözü açıldı. Babası anası feryat ettiler. Beyrek’in ayağına kapandılar.
Diyerek çok ağladı, Allah’ına şükürler eylediler.
Yalancı oğlu Yaltacuk bunu işitti. Beyrek’in korkusundan kaçtı kendini Dana Sazı’na attı. Beyrek ardına düştü, kovalaya kovalaya saza düşürdü.
Beyrek der: ‘Bre ateş getirin!” Getirdiler, sazı ateşe verdiler. Yaltacuk gördü ki yanıyor, sazdan çıktı Beyrek’in ayağına kapandı, kılıcı altından geçti Beyrek de suçundan geçti.
Kazan Bey der: “Gel muradına eriş.”
Beyrek der: “Arkadaşları mı çıkarmayınca, hisarı almayınca murada erişmem.” Kazan Bey, Oğuz’una beni seven binsin dedi. Kudretli Oğuz beyleri atlandılar, Bayburt Hisarı’na dört nala yetiştiler. Kafirler de bunları karşıladılar. Kudretli Oğuz beyleri arı sudan abdest aldılar, ak alınlarını yere kodular, iki rekat namaz kıldılar. Adı güzel Muhammed’i yad ettiler. Gümbür gümbür davullar dövüldü. Bir kıyamet savaş oldu, meydan dolu baş oldu. Şöklü Melik’i böğürderek Kazan Bey attan yere düşürdü. Kara Tekürü Deli Dündar kılıçladı yere düşürdü. Kara Arslan Melik’i, Kara Budak yere düşürdü. Derelerde kafire kırgın girdi. Yedi kafir beyi kılıçtan geçti. Beyrek, Yigenek, Kazan Bey, Kara Budak. Deli Dündar, Kazan oğlu Uruz Bey bunlar kaleye yürüyüş ettiler. Beyrek otuz dokuz yiğidinin üzerine geldi, onları sağ ve esen gördü. Allah’a şükreyledi. Kafirin kilisesini yıktılar, yerine mescit yaptılar. Keşişlerini öldürdüler. Ezan okuttular, aziz Tanrı adına hutbe okuttular. Kuşun, alaca kanını, kumaşın temizini, kızın güzelini, dokuz katlı işlenmiş süsler elbise, cübbe hanlar hanı Bayındır’a hisse çıkardılar. Pay Püre Bey’in oğlancığı Beyrek, melikin kızını aldı, ak evine ak otağına geri döndü, düğüne başladı. Bu kırk yiğidin bir kaçına Han Kazan, bir kaçına Bayındır Han kızlar verdiler.
Beyrek de yedi kız kardeşini yedi yiğide verdi. Kırk yerde otağ dikti. Otuz dokuz kız talihli talihine birer ok attı. Otuz dokuz yiğit okunun ardınca gitti. Kırk gün kırk gece toy düğün eylediler. Beyrek yiğitleri ile murat verdi, murat aldı.
Dedem Korkut geldi, neşeli havalar çaldı, destan söyledi deyiş dedi. Gazi erenler başına ne geldiğini söyledi, bu Oğuzname Beyrek’in olsun dedi. Dua edeyim hanım:
“Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli koca ağacın kesilmesin. Ak sakallı babanın yeri cennet olsun. Ak bürçekli ananın yeri cennet olsun. Oğul ile kardeşten ayırması n. Ahir vaktinde arı imandan ayırmasın. Amin amin diyenler Tanrı’nın yüzünü görsün. Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammet Mustafa’nın yüzü suyuna bağışlasın hanım hey!”