Mustafa Reşit
Şiir ile iştigâlimden midir, nedir, gördüğüm rüyaların ekseri şâirânedir.
Zaten şâirler, hâl-i bîdarîde bile rüya görmekten hâli değildirler. Öyle ya! Tahayyül de bir nevi rüyadır.
Geçen gece operaya gitmiştim. Temaşâ ettiğim oyunun içinde bahçe, orman, deniz gibi birtakım ferah-bahşa şeyler irâe ve gayet şâirâne bir muaşaka tasvir olundu. Operadan çıktıktan sonra, hâsıl olan neşâtı tenkıs edecek hiçbir şeye tesdüf etmeksizin hâneme gittim. Kütüphânemden bir kitap alarak habgâhıma girdim. Her geceki gibi okurken uyumuşum. O tatlı uyku arasında şu rüyayı gördüm:
Limon, portakal, turunç gibi ağaçlardan müteşekkil bir ormanın bittiği, denizin başladığı bir noktada oturmuşum. Gece idi. Kamer, kemâl-i ikdam ile zulmet-i leyli tâdile çalışıyordu.
Semaya baktıkça bulutların yekdiğerini kovaladıklarını, deryaya atf-ı nigâh ettikçe dalgaların birbiri üzerinden atladıklarını görüp müstağrak-ı neşât oldum. Hele kamerin deryadaki aksi o kadar nazar-firib idi ki, temâşâsıyla meşgul olduğum esnada kendimi kaybedip deryaya sema, semaya derya zannıyla bakmaya başladım!
Nihayet kendimi toplayıp ayağa kalktım. Kenarında bulunduğum ormanın içine girdim. Haylice gezdikten sonra, beni nereye götüreceğini bilemediğim bir yol üzerinde yürümeye başladım. Gide gide yine evvelce gördüğüm sahile çıktım. Biraz yorulmuş olduğumdan çemenler üstüne yattım. Manzarayı tabiatı temâşâya daldım.
Bir aralık yüzmeye benzer bir şapırtı işittim. Dikkat ettim; filhakika denizde ve yirmi otuz adım kadar uzakta bir kız, arkası üstüne yatmış olduğu hâlde yüzerek sahile yanaşıyordu.
Ne yalan söyleyeyim? Deniz perisi zannederek korktum; fakat sahile çıkınca tanıdım: Şayan-ı perestiş olan sevdiğim idi!
Beyazlıkta fildişine rekabet eden vücudundaki tenasübü Phydias görmüş olsaydı Venüs için yaptığı heykeli kırıp atardı.
Lepiska saçlarının arasında kalmış su katreleri, ziya-ı kamer içinde öyle bir manzara-yı şâirâne teşkil ediyordu ki, bunu kemâliyle tasvirene kalem ne de fırça kâdir olabilir.
Kız denizden çıktıktan sonra bir iki dakikadan ziyade ayakta durmayıp çemenler üstüne yattı. Başını sağ koluna dayadı. Sol kolunu da sol memesinin alından göbeğine doğru uzattı.
Ben ise bu manzara-ı şahaneyi doya doya temaşâ edebilmek için nefes bile almıyordum!
Nihayet dayanamadım, kalktım, yavaş yavaş ayaklarına kapandım.