Hakan Alan
Yılbaşı ailece kutlanması gereken bir mutluluktur. Fakat öyle insanlar var ki...
30 Aralık 1995 tarihinde, saat 23.30'da, Sümbül sokak -herzamanki gibi- ıssızdı. Bu sokağın başında, bir sokak lambası vardır. Başlangıcı geniş olup, sonuna doğru daralır. Sümbül Sokak'ta bulunan on iki evin hepsi de tek katlıdır.
Saatler on ikiye yaklaştığı halde, sokak hâlâ aydınlıktı. Bunun tek bir sebebi vardı: Kar. Akşam üstü başlayan kar, beyaz bir örtü gibi sokağı örtmüştü. Kar ve rüzgar birleşerek, Sümbül sokağın gece yarısı sessizliğini bozuyordu.
Sabah olduğunda, çocukların ilk işi sokağa çıkıp, karın tadını çıkarmak oldu. Kardan adam yapmaya en elverişli yer Cemil Bey'in bahçesi olduğundan, gizlice bahçeye giren dört çocuk kardan adam yapmaya koyuldu. Cemil Bey'in evinden saat tam sekizde çalar saatin sesinin geldiğini duyan çocuklar korkuya kapıldılar. Korktukları başlarına geldi: Cemil Bey onları görmüştü. Hiç vakit kaybetmeden çil yavrusu gibi dağıldılar. Dağıldıklarını gören Cemil Bey bahçeye girdi ve kardan adamı dağıttı. Çocukların, kaçarken çıkardıkları sesten dolayı, Cemil Bey'in komşusu olan Cumali de uyanmıştı. Cemil Bey'in mırıldandığını duydu:
“Kahrolası veletler.”
Cumali yatağından kalkarak pencereye doğru ilerledi. Perdeyi araladı ve tülün ardından, bembeyaz olan Sümbül Sokak'a baktı. Görüntü onu sevindirmişti. Bu günün yılın son günü olduğunu hatırlayınca daha da sevindi. Ve hemen kahvaltısını hazırlamaya koyuldu.
***
O gün sabahtan akşama kadar, durmadan kar yağdı. Cumali, günün çoğunu evde geçirdi. Yalnızca biraz yemiş ve kola almak için dışarıya çıktı. Hava çok soğuk olduğundan, alışverişini yapıp hemen eve döndü. Dışarının soğukluğuna karşın evde gürül gürül yanan soba hoşuna gitmişti.
Cumali, arkadaşlarını arayarak hepsinin yılbaşını kutladı. Bütün gün evde oturup akşama kadar televizyon izledi. Ara sıra da tülü aralayarak, dışarıda eğlenen çocukları seyretti.
Akşam saat sekizden sonra dışarıdan gelen çocuk sesleri kesildi. Cumali, saat 23.00'e kadar televizyon izledi ve kuruyemiş yedi. Biraz canı sıkıldı, uyumanın daha iyi geleceğini düşünerek televizyonu kapattı. Yatağını hazırladıktan sonra ışığı söndürdü. Evin içi karanlık olduğu halde dışarıdan ışık geliyordu. Büyük bir şaşkınlık içinde tülü araladı. Gece yarısı olduğu halde karın ışıltısı nedeniyle dışarısı gündüz gibi aydınlıktı.
Uyuyamayacağını fark eden Cumali, televizyonu tekrar açtı. Canı yine sıkılmaya başladı. Birden aklına bir çam ağacı bulup onu süslemek geldi. Evin, yaklaşık üç yüz metre ilerisinde çam koruluğu vardı. Ayrıca, etrafı aydınlatan kar, bu yolculuğu müsait kılıyordu. Cumali paltosunu giyindi, kaşgola sarındı ve dışarı çıktı. Uzaktan koruluk görülüyordu. Hava da bayağı soğuktu. Dışarı ilk çıktığında biraz titremişti; fakat esen rüzgar ve kar ona ılık geliyordu.
Sümbül sokaktaki bütün evlerin ışıkları yanıyordu, saat 24.30 olduğu halde. Anlaşılan herkes yılbaşını kutluyordu. Cumali, Sümbül sokağın başında bulunan sokak lambasının aydınlattığı kaldırıma oturdu ve rüzgarı dinlemeye koyuldu. Rüzgarın uğultusu, kendisine bir musikiyi andırdı.
Sokak lambasının olduğu alan dört sokağa bağlıydı. Buradan sokaklara teker teker bakan Cumali bu güzelliği hafızasına kazıdı. Bir müddet sonra yolculuğuna devam etti.
Çam ağaçlarına doğru ilerledikçe ev sayısı azalmakla beraber, etraf iyice ıssızlaşıyordu. Rüzgarın uğultusu artık kulağına fısıldamıyordu. Yolu yarıladığında, uzun kavak ağaçlarının oluşturduğu bir caddeye geldi. Kavak ağaçlarının arkasında kimsenin oturmadığı eski bir ahşap ev vardı. Yıkık dökük barakalar gibiydi ev. Cumali, yolun daha fazla karlı olduğu bölümlerden geçmeyi daha çok istiyordu; çünkü karın çıkardığı ses, yolu aştıkça artan korkusunu hafifletiyordu.
Bir müddet sonra toprak yol başladı. Yolun çamurluk bölümlerini geçerken ayaklarına su sızdı. Nihayet, evden çıkışından yarım saat sonra çam ağaçlarının olduğu yere geldi. Artık çevrede ev yoktu, sadece uzaktan birkaç ev seçiliyordu.
Cumali ilk olarak güzel bir çam ağacı seçti. Yolculuk sırasında kendisini yoran baltasını çıkardı ve ağacı kesti. Sonra ağacın baş kısmından, yaklaşık iki metre daha kesti. Ağacı sırtına yükledi, geri dönüş başladı.
Çamurlu yoldan geçerken iyice çamura bulandı ve artık ayakkabıları çamur haline geldi. Ayakları da çamurdan nasibini aldı.
Asfalt yola geldiğinde biraz rahatladı. Yol daha düz devam edecekti. Ayakları üşümeye başlamıştı. Bir yandan sırtındaki ağaç, diğer yandan elindeki balta onu yormuştu. Elinde eldiveni yoktu ve sardığı kaşgol rüzgarın iyice sertleşmesiyle yere düşmüştü.
Evler yoğunlaşmaya başladığında, korkusu her dakika daha da arttı. Evden çıktığı anda ılık esen rüzgar, şimdi bütün gücüyle esiyor, sanki karın etkisini arttırması için çalışıyordu. İlerlerken yolunu aydınlatan kar, şimdi onu karanlıklara itmişti.
Kavak ağaçlarının bulunduğu caddeye gelen Cumali, öteden kendisine doğru gelen birkaç sokak köpeğinin havlayışlarını duydu. Havlama sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Etrafına baktı, beş dakika saklanabileceği bir yer aradı. Kavak ağaçlarının arkasında köpekler görebilirdi. Risk almaya hiç niyeti yoktu. O halde tek bir yer kalmıştı: Ahşap ev.
Vakit kaybetmeden ahşap eve girdi. Dış kapı o kadar çürümüş ki, Cumali'nin açmak için ittiği kapı yere serilmişti. Evin içi rutubet kokuyordu. Cumali sırtındaki ağacı bir köşeye koydu. Köpekler, evin önüne geldiler ve biraz durdular. Kırık camdan onları izleyen Cumali, köpeklerin iki dakika sonra oradan uzaklaştıklarını gördü. Biraz rahatlayarak evin koridoruna çıktı, çam ağacı ve baltayı evde bırakarak oradan ayrıldı.
Kavak ağaçlarının bittiği noktaya kadar gelen Cumali aniden karşısındaki büyük köpeği farketti. Kendisini bayılacak gibi hissetti. Köpeğin hızla koştuğunu görünce, o da köpekten kaçmaya başladı. Bir an durdu ve yerde bir kar yükseltisi gördü. Elini attığında, yükseltinin kaya parçası olduğunu anladı. Bütün gücüyle taşı sıçramak üzere olan köpeğin başına indirdi. Köpek inleyerek kaçtı.
Artık, gece tam bir kâbusa dönüşmüştü. Bununla beraber yol da azalıyordu. Darca bir sokak olan Hasret Sokağı geçtikten sonra; Sümbül sokağın başındaki meydana çıkılıyordu. Cumali, adımlarına biraz daha hareket kazandırdı. Hasret Sokakta bulunan evlerin bir kısmından hiç ışık gelmiyor, bir kısmı ise hâlâ yılbaşı eğlencelerini izlemeye devam ediyordu.
Saat 1.30'a geliyordu. Hasret sokağı geçen Cumali, sokağın ortasında durdu. Arkasında birisinin olduğunu düşündü. Biraz dinledikten sonra hızla yürümeye devam etti. Soluk alışları hızlanmıştı. Aniden koşmaya başladı. Hasret sokağı süratle geride bıraktı, sokak lambasının bulunduğu alanda durmak istedi. Fakat durmak istediği yer buzul olduğundan ayağı kaydı ve yere düştü. Bir sarhoş gibi sallanarak doğrulmaya çalıştı. Bunu başarınca, cesaretini topladı ve Hasret sokağa bir göz attı; fakat bir şey göremedi. Sümbül sokak karanlığa bürünmüştü. Kendi evinin sokak lambasından başka, kimsenin ışığı yanmıyordu.
Cebinden anahtarı çıkarırken yerdeki kırmızılılık gözüne ilişti. Elini başına götürdü. Başı yarılmıştı. Başının, düştüğü sırada yarıldığını anladı. O zaman, o kadar korkmuştu ki başının acısını hissetmemişti bile. İçeri girdiğinde sıcaklık içine işledi. Hemen paltosunu çıkardı ve sobanın yanına geçti. Başının hâlâ kanadığını, çıkan kanın sızlamasından anlıyordu. Saatler 2.00'ye gelirken Cumali duş almak için banyoya girdi.
Gece yarısını çoktan geçen saatler, sabahı vurmak için acele ediyorlardı. Hasret sokaktan müthiş bir rüzgar esti, Sümbül sokağın sonuna değin etkisini gösterdi. Bu şiddetli rüzgarın etkisine dayanamayan Cumali'nin evinin sokak lambası patladı. Bununla birlikte Cumali'nin Hasret sokağında bulunan, derin karlar sayesinde kapanmayan ayak izleri de silindi. Tabi, bu ayak izlerini izleyen ve Sümbül sokağın başındaki meydanda aniden yok olan ayak izleri de. Bu ayak izlerinin sahibini Cumali sezmişti; fakat arkasına baktığı an geride hiç birşey göremeyince bunun kendisinin abarttığı boş korku olduğunu zannetti. Bu izlerin bir özelliği vardı ki; Cumali'nin ayak izlerinin tam tersi şeklindeydi. Geri geri gelen bir insanın ayak izleri gibi. Fakat bu izleri yapanın geri geri gelmediğini de söyleyebilirim.
Günün aydınlanmasına az müddet kalmıştı. Duştan yeni çıkan Cumali, üstünü başını kuruladı. Başı artık kanamıyordu. Fazla beklemeden yattı. Fakat bir türlü uyuyamadı. Sabahın 3.30'unda dışarıdan sesler gelmeye başladı. Sesler Cemil Bey'in bahçesinden geliyordu. Işığı yakmaya cesaret edemedi. Yavaş yavaş pencerenin yanına yaklaştı. Perdeyi çok az araladı ve dışarıda çocukların kardan adam yaptıklarını gördü. Cumali şaşırmıştı. Ayrıca içine bir sıkıntı düştü. Birden Cemil Bey'in çalar saati çaldı. Çocuklar, kulakları çınlatan bu sesi duyunca çil yavrusu gibi dağıldılar. Cemil Bey bahçeye geldi ve homurdanmaya başladı.
Cumali, perdesinin arkasından izlediklerine bir türlü anlam veremiyordu. Sabah gördüğü olayların aynısı tekrar ediyordu. Fakat dikkatini çeken iki ayrıntı vardı. Birincisi, olaylar bu defa gece yaşanıyordu ve Cemil Bey'in çalar saati 3.35'te çalmıştı. İkincisi ise, Cemil Bey'in ağzından çıkan "Kahrolası veletler" lafının, sabahın aksine çok boğuk olarak, bozuk bir plak gibi çıkmasıydı.
Cumali, kardan adamı dağıtan Cemil Bey'in birden kendisine baktığını gördü. Göz göze gelmişlerdi. Cumali'nin kalbi çatlarcasına atıyordu. Perdeyi kapattı ve yatağına giderek yorganı üzerine çekti.
Gün, yavaş yavaş ağarmaya başlamıştı. Bulutlar, batıya doğru kayarken, yerlerini, doğmaya başlayan güne bırakıyordu.
Sabah 10.15 civarında, Cumali, kapının vurulmasıyla yataktan fırladı. Üstü sırıl sıklam olmuştu. Gündüz olduğundan, her nedense korkmasına gerek olmadığını biliyordu. Soğukkanlılıkla kapıyı açınca karşısında Cemil Bey'i gördü. Onu süzmeye başladı. Cemil Bey biraz şaşkınlıkla:
“Neyin var senin. Sanki hayalet görmüş gibisin.”
“Hiç birşey canım.”
Biraz düşünen Cumali:
“Bugün ayın kaçı?” dedi sabırsızlıkla,
“Yılın son günü.”
“Hay Allah. Demek ki hepsi rüya imiş.”
“Rüya mı gördün” dedi Cemil bey, sorduğuna pişman oldu.
“Önemli değil.”
“Fazla şekerin var mı Cumali. Bakkal daha açmamış. Şimdi açmayacak da ne zaman açacaksa. Misafirlerim var da.”
Cumali gözlerini ovarak mutfağa gitti. Bir kg şekerinin olduğunu gördü. Yarısını Cemil beyin getirdiği kaseye koydu. Cemil Bey teşekkür edip gitti.
Dışarıda kar yağmaya devam ediyordu. Cumali, üstünü giyindi, dışarıya çıktı. Vücudunu soğuk hava sarmıştı. Çocuklar birbirlerine kartopu atarak eğleniyorlardı. Bunun üzerine:
“Hey çocuklar. Bugün Yılbaşı. Sakın Cemil Bey'in bahçesine girmeye kalkmayın.”
Çocukların içinden Ahmet soluk soluğa gelerek:
“Neden Cumali Abi.”
"Kim bilir. Belki de bahçesinde -bugün için- gizemli bir şeyler vardır. Hah hah hah.. Misafirleri var, fazla gürültü etmeyin emi." diyerek alana doğru yürüdü. Gözleri evin dış lambasına takıldı. Lambanın kırılmış olduğunu görünce çocukların yaptığını zannetti. Yılbaşı olduğu için çocuklara kızmak aklından bile geçmedi.
Bugüne hazırlık yapmak amacıyla kuruyemişçiye uğradı. O gün hiç üzerinden gitmeyecek olan şaşkınlığının tesiriyle kuruyemişçiden, yemiş ve kolanın dışında bir kilo da şeker istedi. Kuruyemişçiden çıkarken yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Onun yüzüne bakan, bugünün güzel geçireceği duygusuna kapılabilirdi.
Tâ ki gece 24.00'e kadar.
1997