Üyelik İşlemleri
Hoşgeldin
edebiyat dostu
Menü
Menü
Ana Sayfa
Eserinizi Ekleyin
Yeni Eklenenler
Yazarlar
İletişim
Hakkımızda
Menü
Kategoriler
Hikaye
Şiir
Makale
Deneme
Yazı Türleri >>
Köşe Yazısı
Biyografi
Destan
Efsane
Eleştiri
Fıkra
Gezi
Günlük
Hatıra
İnceleme
Masal
Mektup
Röportaj
Sohbet
Söylev
Tiyatro
Edebi Örnekler
Kısa Kısa
Belgeler
Tarih
Psikoloji
Sosyoloji
Felsefe
Arkeoloji
Sinema
Fotoğraf
Bilim
Teknoloji
Hayvanlar Alemi
Uzay
Müzeler
Mimari Anıtlar
Ders Özeti
Etkinlikler
>>
Nasa'nın Kamerasından Dünya
Haberler
Yüksek Ökçeler
Ömer Seyfettin
Hatice Hanım, pek genç dul kalmış zengin bir hanımcağızdı. On üç yaşında iken altmış altı yaşında bir kocaya vardığı için "izdivaç" denen şeyden nefret etmişti. İşte hemen hemen on sene vardı ki erkeğin hayali zihnine, romatizma, balgam, pamuk, vandoz, tentürdiyot yığınlarından yapılmış, pis, abus, lanet bir heyula şeklinde gelirdi.
- Gençler başkadır, diyenlere:
- Aman, aman... onlar da bir gün olup ihtiyarlamazlar mı? Sonra dertlerini kim çeker, diye haykırırdı. Başlıca merakı temizlikle namusluluktu. Göztepe'deki köşkünü hizmetçi Eleni ile evlâtlığı Gülter'le her sabah beraber temizler, aşçısı Mehmet'i her gün tıraş ettirir, zavallı Bolulu oğlanı tepeden tırnağa kadar beyazlar giymeye mecbur ederdi. Eleni de, Gülter de son derece namusluydular. Kileri kitlemezdi, paraları meydanda dururdu. Hele Mehmet'in namusuna diyecek yoktu. Konuşurken gözlerini kaldırıp insanın yüzüne bile bakmazdı. Hatice Hanım, köşkten hiçbir yere çıkmadığı için işi gücü adamlarını teftişti. Habire odaları dolaşır, tavan arasına çıkar, mutfağa inerdi. Derdi ki:
- Benim gibi olun! Ben kimse ile görüşüyor muyum? Sakın siz de komşuların hizmetçileriyle, uşaklarıyla konuşmayın. El insanı azdırır!
Mehmet bile bu nasihati noktası noktasına tutmuştu. Arka bahçedeki mutfağına değil misafir, hemşeri filan hatta yabancı bir kedi bile girmiyordu. Hatice Hanım, belki günde on defa iner, onu yapayalnız tenceresinin başında bulurdu. Hatice Hanım'ın temizlik, namus merakından başka bir de yüksek ökçe merakı vardı. Güzeldi, tombuldu, cıvıl cıvıl bir şeydi. Fakat boyu çok kısa olduğu için evin içinde de bir karışa yakın ökçeli iskarpinler giyerdi. Âdeta bir cambaza dönmüştü.
Bu yüksek ökçelerle merdivenleri takır takır bir hamlede iner, ayağı burkulmadan bir aşağı, bir yukarı koşar dururdu. Nihayet bir baş dönmesi geldi. Çağırdığı doktor ilaç filaân vermedi:
- Bütün rahatsızlığınıza sebep bu ökçelerdir, hanımefendi dedi, onları çıkarın. Rahat yünden, yumuşak bir terlik giyin. Hiçbir şeyiniz kalmaz.
Hatice Hanım doktorun tavsiye ettiği bu yünden terlikleri aldırdı. Hakikaten rahattı. İki gün içinde başının dönmesi falan geçti. Dizlerinde, baldırlarında sızı kalmadı. Fakat böyle, tam vücudu rahat ettiği sırada, ruhu derin bir azap duydu. Dokuz senelik adamlarının iki gün içinde birdenbire ahlakları bozulmuştu. Eleni'yi kendi diş fırçasıyle ağzını yıkarken, Gülter'i kilerde reçel kavanozunu boşaltırken görmüştü.
Mehmet'i et günü olmadığı hâlde bol bir sahan külbastıyı yerken yakaladı.
- Ne oldu bunlara Yarabbim? Bunlara ne oldu, bunlara, diyordu. Bir hafta içinde adamlarının on beşten fazla hırsızlığını, yolsuzluğunu tuttu. Hele Mehmet'i, komşu paşanın neferleriyle koca bir lenger pirinç pilâvını atıştırırken görünce, hiddetinden ne yapacağını şaşırdı. O gün her tarafı kilit kürek altına aldı.
- Bakalım şimdi ne çalacaklar, dedi. Hakikaten çalınacak hiçbir şey kalmamıştı. Ertesi gün biraz geç kalktı. Aşağıya indi, Gülter'le Eleni meydanda yoktu. Yürüdü, mutfağa doğru gitti. Gözleri aralık kapıya ilişince, azıcık daha nefesi duracaktı. Mehmet, ocağın başında kısa iskemleye çökmüş, bir dizine Eleni'yi, bir dizine Gülter'i oturtmuş, kalın kollarını ikisinin bellerine halattan bir kemer gibi sarmıştı. Hatice Hanım, bu levehanın rezaletini görmemek için hemen gözlerini kapadı. Fakat kulaklarının kapağı olmadığı için, konuştuklarını duymamazlık edemedi.
Mehmet diyordu ki:
- Ülen Gülter, artık sen şeker filan getirmeyon?
Gülter:
- Her taraf kitli, ne yapayım, diyordu. Mehmet, tuhaf bir şapırtı içinde Eleniye de:
- Ülen, gece niçin gelmiyon? Sana halva yapıp saklayom. Sualini soruyor, Eleni:
- Yakalanazağiz vire! Sonra Hanım bizi kovazak, diye çırpınıyordu. Aralarında çıtır pıtır bir hasbihal başladı.
Hatice Hanım, gözünü açmıyor, yüreği çarparak merakla dinliyordu. Gülter:
- Ah o terlikler, dedi, her işimizi bozdu. Hanımın geldiği hiç duyulmuyor. Ne yapsak yakalanıyoruz. Eskiden ne iyiydi. Yüksek ökçelerin takırtısından evin en üst katında kımıldadığını duyardık."
Hasbihal uzadıkça, kendi göremediği başka rezaletlerin mufazasal hikâyelerini işitiyordu. Dayanamadı. Gözlerini açtı:
- Sizi alçak, hırsız, namussuzlar. Defolun şimdi evimden!
...
Bu dokuz senelik sadık hizmetçilerini hemen kapı dışarı etti.
Aşçı, işçi, artık eve ne kadar adam aldıysa, hepsi arsız, hırsız, yüzsüz, numussuz çıkıyordu. Tam iki sene bir adamakıllılısına rast gelmedi. Malı, mülkü varken, hiçbir sıkıntısı yokken, bu hizmetçi üzüntüsünden zayıflıyor, sararıp soluyordu. Baktı olmayacak! Yine yüksek ökçeli iskarpinlerini giydi. Hizmetçilerinin hırsızlıklarını, uğursuzluklarını, namussuzluklarını göremez oldu.
Benzine kan geldi. Vakıa yine, başı dönmeye başladı. Fakat sesi işitilmeyen ökçesiz terlik giydireceğini düşünerek doktora kendini göstermiyor:
- Hiç olmazsa, şimdi yüreğim rahat ya, diyordu.
Eklenme Tarihi:
1 Mayıs 2013
Yorumlar
Yorum yapabilmeniz için üye girişi yapmalısınız...
Yazarın sitemizdeki eserleri
Bahar ve Kelebekler
-
Ömer Seyfettin
(
Hikaye
)
Balkan Harbi Ruznamesi'nden
-
Ömer Seyfettin
(
Hatıra
)
Diyet
-
Ömer Seyfettin
(
Hikaye
)
Eski Lisan Hastadır
-
Ömer Seyfettin
(
Kısa Kısa
)
Forsa
-
Ömer Seyfettin
(
Hikaye
)
Keramet
-
Ömer Seyfettin
(
Hikaye
)
Kızıl Elma Neresi?
-
Ömer Seyfettin
(
Hikaye
)
Millî Dil
-
Ömer Seyfettin
(
Kısa Kısa
)
Tenkidin Faydası
-
Ömer Seyfettin
(
Eleştiri
)
Yeni Lisan
-
Ömer Seyfettin
(
Makale
)
Yeniliklerin Şuuru Edebiyattır
-
Ömer Seyfettin
(
Kısa Kısa
)
Yüksek Ökçeler
-
Ömer Seyfettin
(
Hikaye
)
Yüzakı
-
Ömer Seyfettin
(
Hikaye
)
© Metinlerin telif hakları yazarlara ya da yasal temsilcilerine aittir.