Muallim Naci
Muallim Naci’nin asıl ismi Ömer’dir. Yazar, çocukluğunda geçmiş bir olayı daha sonra kaleme almıştır. Bu yazı, yazarın hatıralarını topladığı Sümbüle adlı eserden alınmıştır.
Bir gün o yokuştan iniyordum. En sevgili uzun hırkam arkamda idi. Bu hırkayı, içinde, dışında ikişerden dört cebi olduğu için pek severdim. Cepleri yemiş, ufak tefek oyuncak koymaya ne kadar iyi gelirdi. Öteki hırkalarımda ikiden fazla cep bulunmazdı. Giyme sırası dört cepli hırkaya gelince, yüzüm gülerdi. Yüreğimde o derece sevinç meydana gelirdi ki, hemen ellerimle hırkanın göğsüne gelen iki tarafını okşamaya ve ‘Oh! Oh!’ diye odanın içinde oynayarak dönüp dolaşmaya başlardım.
İne ine okulun hizasına geldim. Bir iki adım daha atarak eve gitmek üzere Çelebi sokağına saptım. Birden karşıma kuyruğu kesik bir köpek çıktı. Havlayarak üzerime hücum etti. Beni okulun duvarına sıkıştırdı. Göğsüme doğru pençelerini atmaya başladı. Ben ağlayıp, haykırmaya başladım. Bir taraftan da kendimi kurtarmaya çalışıyordum. Şaşırmıştım. Kimden yardım bekleyeyim? Sokakta köpek ile bende başka kimse yok. Caddeden de geçen bulunmuyor.
Besbelli bağırışım işitilmiş. Okulun karşısındaki konağın alt katında bir pencereden iri bıyıklı bir ağa göründü. Bir yahut iki kere ‘hoşt’ dedi. Köpek benimle uğraşmaya devam ediyordu. Nasılsa bir aralık önünden savuşarak kaçmaya yeltendim. Arkamdan yetişti. Omuzlarıma doğru sıçradığını hissettim. Feryadı arttırdım. Bu hali pencereden seyretmekte olan ağa, lütfen bir kere daha ‘hoşt’ diye bağırdı. Hayvanın pençeleri sırtımdan sıyrılarak indi. Korkumdan dönüp arkama bakamıyordum. Sesim de kesilmişti. Koşuyordum.
‘Kurtuldum’ diyecek kadar koştuktan sonra soluk soluğa denilecek bir halde durdum. Arkama baktım. Köpekten eser yok. Bir parça kendime geldim. Köpeğin bir şey yapıp yapmadığını anlamak için sağ elimi sevgili hırkamın ensesine doğru uzattım. Ense yok! Meğer hırkamın yakasından tuttuğu gibi eteğine üç dört parmak kalıncaya kadar yırtmışmış.
Hırkayı sırtımdan çıkardım. Bîçarenin haline baktım. Gözlerimden yaş boşaldı. Ne üzücü manzara..! ne büyük üzüntü..!
Hırkam koltuğumun altında olduğu halde eve geldiğim zaman ağladığım, iç çekmemden belli oluyordu. Annem beni o halde görünce telâşla:
-Sana ne oldu oğlum? Ne ağlıyorsun? Hırkanı neye çıkardın? Vah, vah! Nedir bakayım, söyle! diye üzüldü.
Hırkamı koltuğumun altından aldığım sırada dedim ki:
Köşe başında kuyruksuz bir köpeğe rast geldim de... Üzerime atıldı.
Annem daha fazla üzülmüş bir halde beni kucakladı. İşte o zaman ağlamaya başladım.
Bu olay bana o köşe başını hiç unutturmaz.