Hakan Alan
Çocuk aklı işte!
Bugüne bakınca, çocukluk yıllarımın daha yaratıcı olduğunu düşünüyorum. İlk altı veya yedi sene, dünyayı tanımaya çalışan, objeleri hayal dünyasında yaşatan ve onlara hayat veren düşünce gücüne sahip oluyor insan. Çizgi filmlerin fantastik dünyası, yaratıcı konuları, gelişimini olumlu yönde etkiliyor çocukların. Bir çocuk çizgi filmin yaratıcı zekasına sahiptir diyebilirim.
Bu yaratıcı zeka çocuk oyunlarına da yansır. Çocuğun zengin hayal gücü oyunlarda hayat bulur. Bu yaratıcı düşünce yedi yaşına kadar sürer ve biter. Biten zengin hayal gücü yerini normal konularda yaratıcılığa bırakabilir. Fakat bu, çizgi film fantastiğinden tamamen uzaktır.
Çocukluk yıllarımda benim de gerçek dünyadan uzak oyunlarım olmuştu. Okul yıllarından önce zamanımız boldu, günümüz sokaklarda, oyunlarla geçerdi. Evimizin karşısı o zamanlar boş bir arsaydı. Zamanımızın çoğunu da bu arsada geçirirdik. Grup olduğumuz zamanlarda uzun eşek, saklambaç gibi oyunlar oynardık. Tek kaldığım zamanlar ise kendi oyunlarımı kurardım. Şimdi hatırladığımda saçma gibi görünse de yaşımıza göre normal karşılanması gereken bir olguydu.
O zamanlar televizyonun önde gelen dizilerinden biri de kara şimşekti. Çocukluk yıllarımızın en sevdiğim dizilerinden biriydi. Haftada bir gün yayınlanırdı, hava kararınca yayına girdiğinden akşamı iple çekerdim. Kara şimşeğin özellikleri hoşuma gidiyordu. Aracın uçarcasına sıçraması, kurşun geçirmezliği, çizilmesine bile izin vermeyen dayanıklılığı ile hayallerimi süsleyen, hayal gücümde yer eden bir otomobildi. Konuşabilme özelliği olmasıyla bir çizgi film gibi bizi kendisine çekiyordu.
Okul öncesi olduğundan zamanımız boldu, günümüzü geçirmek için türlü oyunlar icat ediyorduk. Bunlardan biri de kara şimşek dizisinden esinlendiğim oyundu. Bu oyun için bana güzel bir taş gerekliydi. Bu taşı bulmak için epeyi araştırma yapmıştım. Kolay değildi, bulmak istediğim taş kara şimşek kadar dayanıklı, onun gibi güzel olmalıydı. Kara şimşeğin sahibine sağladığı avantajları bu taş da bana sağlamalıydı. Taş bulmak için aşağı mahalleleri dolaştım. Çocukluğumuzda yaşadığımız mahalle gecekondulardan oluşuyordu. Çevrede birçok geniş alan vardı. Bu alanların varlığı, istediğim özelliği olan taşı bulmamı kolaylaştırmıştı.
Aşağı mahalleden bulduğum taş tam istediğim gibiydi. Taşın mermer olması, istediğim dayanıklılık özelliğini sağlıyordu. Dikdörtgen şeklinde olan taş yaklaşık on beşe yirmi beş santim genişliğe sahipti. Aynı zamanda kalındı da, fakat üstten bakıldığında şekli tam düz değildi. Arka köşe tarafı yüksekti, başa doğru alçalarak iniyordu. Bu da çok önemli değildi, beyaz taştı, iyisi olmalıydı ve sanırım bulabileceğim en iyi taştı.
Bu mermer parçasını evimizin karşısındaki boş arsaya kadar getirdim. Zamanımın önemli bir bölümünü bu taşla geçireceğim dönem başlıyordu. Çok sevdiğim dizinin olanaklarına ben de sahiptim artık. Kara şimşeğime binecek, bütün düşmanlarımı alt edecektim. Bunu yapabilecek güçte bir taşım ve hayal gücüm vardı.
Sabahları heyecanla uyanıyordum. Akşama değin sürecek oyunlarım başlıyordu artık. İlk başlarda nasıl bir düzen uygulayacağımı bilmiyordum. Taşları birbirine vurarak mı savaştırsaydım. Daha sonra elime bir kaya alarak bir o taşa, bir benimkine vurarak savaştırmaya karar verdim. Bir kaya parçasını silah olarak kullanacaktım.
Evimizin karşısındaki arsada mermer taşımla karşılaşabilecek taşlar aradım. Bulduklarım biraz zayıftı. Kumullaşır cinsten parçalardı ve savaş başladıktan hemen sonra dağılıyorlardı. Elimdeki kaya parçasını bir mermerime, bir de diğer kaya parçasına vurarak oyunu sürdürüyordum. Galip gelen hep beyaz mermerdi, diğerleri ise parçalanıyorlardı.
Dizide, kara şimşeğin rakibi olarak kar karşısına çıktı. Kara şimşeğin tüm özellikleri karda da vardı. Aralarındaki fark ise renkleriydi. Hayranı olduğum araba siyah, kar ise bembeyazdı. Tıpkı benim beyaz mermerim gibiydi.
O gün diziyi izlediğimde, benim kara şimşeğimin karşısına da en az kar kadar güçlü bir rakibin çıkması gerektiğini düşündüm. Ertesi gün ise aramaya koyuldum. Yine aşağı mahallelerin boş arsalarını gezdim ve en sonunda dıştan dayanıklı olduğu belli olan, siyah ve gri renklerden oluşan bir kaya buldum. Bu kaya beyaz mermerimin genişliğindeydi ve en az onun kadar dayanıklı görünüyordu. Kayanın üzerinde iri iri çakıllar vardı, bu onu zırh gibi koruyabilirdi. Bu kaya parçasını da evimizin karşısındaki arsaya getirdim. Beyaz mermerimle çakıllı kaya parçasını yanyana koydum, çakıllı kaya daha kaba ve dayanıklı görünüyordu. Beyaz mermer ise sade ve güzeldi. Güneş ışığı üzerinde parlıyordu. Rakibimizi yenmek onun güçlülüğünü ve yenilmezliğini kanıtlayacaktı. Tıpkı dizideki kar ve kara şimşek ikilisi gibiydi.
Oyun uzadıkça uzuyor, tüm zamanımı alıyordu. Bütün günümü taşları birbirleriyle savaştırarak geçiriyordum. Son bulduğum taş, düşündüğümden daha dayanıklı çıkmıştı. Elimdeki sağlam taşı bir beyaz mermerime, bir de çakıllı kaya parçasına vuruyordum. Çakıllı kayada en ufak bir hasar görülmüyordu. Beyaz mermerimde ise ufak parçacıklar dökülüyordu. Bu darbeler mermerime zarar vermeye başlamıştı. Herhangi bir çatlaklık görülmüyordu fakat çakıllı kayada hiç hasar meydana gelmemesi beni endişeye düşürmüştü. Beyaz mermerime taşı az güç harcayarak sallıyordum, diğer kayaya ise bütün gücümle vurmaya başladım. Bazen mermerime tek vuruş yapıyordum, diğer kayaya ise iki ya da üç darbe üst üste vuruyordum; fakat o kadar dayanıklıydı ki, en ufak bir zerresi dahi zarar görmüyordu.
Birkaç gün bu şekilde sürdü, çakıllı kaya parçası çok dayanıklıydı. Çarpışmaya son verdim. Çakıllı kayayı alt edemeyeceğimi anlayınca onu arsanın bir köşesine bıraktım. Beyaz mermerimi ise diğer zayıf kaya parçalarıyla savaştırmaya devam ettim. Ne de olsa o benim kara şimşeğimdi. Daha fazla yıpranmasına gönlüm razı olmazdı. Gerçi o vuruşlar mermerimi parçalayamazdı ancak, hırpalanmasını da bir şekilde önlemem gerekiyordu.
Bir gün evimizin önündeki sokaktan, patlayan su borusu nedeniyle, aşağıya doğru kaynaktan akar gibi su akmaya başladı. O gün suyun aktığı yer kazıldı. Evimizin önü toprak yığınıyla doldu. Sokaklarımız topraktı o zamanlar. Su borusu yeni bir boruyla değiştirildi. Boruyu değiştiren kişi, çukuru kapatmadan oradan ayrıldı. Çukurun başında olayı izlerken pek anlam verememiştim. Adam evimizin karşısındaki arsada dolaşmaya başladı. Eline bir taş alarak geri döndü. Elindeki taşın benim mermerim olmaması için dua etmiştim, endişeyle gelişini izledim. Yanıbaşıma geldiğinde, adamın bulduğu taşın beyaz mermerim olduğunu gördüm. O an bir şey söyleyemedim. “O taş benim” demekten kaçınmıştım. Adam çukura girerek mermeri su borusunun altına yerleştirdi. Borunun altını destekledikten sonra çukuru kapatmaya koyuldu. Bense son kez mermerime bakarak şaşkınlığı üzerimden atmaya çalışıyordum. Oyunun en önemli üyesi, su borusuna destek olmak için gömülüyordu. Çukur kapandıktan sonra, arsaya gittim. Çakıllı taşı bıraktığım yerde buldum. Onun daha dayanıklı olması nedeniyle kara şimşeğim bu kaya parçası olabilir diye düşünmüştüm. Fakat beyaz mermerimden aldığım tadı bu kaya verememişti bana ve oyunu o gün bıraktım. Bu oyun mermerin gömülmesiyle birlikte hayatımdan çıkmıştı. Beyaz mermerim ise, halen evimize su taşıyan borunun altında duruyor.