Seydi Ali Reis
962 muharreminin başında (kasım 1554 sonu) Ahmedabad'a yola çıkıldı. Birkaç günde Baruç'a ve bir nice günde Baludır'a varıldı. Sonra Campanır yolu ile gidilerek yollarda garip ağaçlar görüldü. Her birinin başı göklere ermişti. Üzerlerinde şaşılacak yarasalar... Bir kanadından öteki kanadına varıncaya dek on dört karıştı. Her ağaçta böyle yarasalar sayısızdı. Dediğimiz ağaçların kökleri yukarıdan aşağıya inip yere değince onlar da büyüyor, birer ağaç oluyor. Bu yolda bir ağaçtan on, yirmi, belki de daha çok sayıda ağaçlar bitiyor. Bu söylediğim ağacın adı o yerlerde Tuba ağacı ağacıdır. Gölgesinde nice bin adam gölgelenir. Yollarında zakkumdan başka nesne yoktur. Gücerat ülkesinde ise papağanların sayısı sayılmaz. Oraları maymunların bulunduğu yerlerdir. Her gün bir yere konduğumuz zaman nice bin maymun gelip çevremizi kuşatırdı, çoğunun ellerinde yavruları vardı, her biri tuhaf tuhaf davranırlardı sanki... Aralarında sözü geçer biri olmadığını anlatmak isterlerdi. Akşam olunca yerlerine gidiyorlardı. Sözün kısası türlü çekiler çekip günlerden bir gün Mahmudabad'a geldik. On beş gün bütünlenince Ahmedabad'a varıldı. Padişahla, imadülmülkle ve öteki hanlarla görüştükten sonra Sultan Ahmet'e halimize göre armağanlarımız sunuldu, onun da türlü ikramlarını gördük.