Jean-Jacques Rousseau
Beşinci Gezinti
Oturduğum evlerden hiçbiri, beni hakikaten Bienne gölü içindeki Saint-Pierre (Sen Pier) adası kadar mesut etmedi ve bende o kadar muhabbetle dolu esefler bırakmadı...
Bienne (Bien) gölünün kıyıları, Cenevre'ninkinden daha vahşi ve daha romantiktir. Çünkü orada kayalıklar ve ağaçlar suyu daha yakından çevreliyor. Fakat burası daha az mütebessim değildir. Orada daha az bağ ve tarla ziraati, daha az kasaba ve evler varsa da, daha çok yeşillikler, daha çok çayırlıklar, koruluklarla gölgelenmiş sığınaklar, daha sık tezatlar ve daha yakın kazalar vardır. Bu mesut kıyılarda arabaların işleyebileceği büyük yollar mevcut olmadığından, memlekete o kadar seyyah gelmez. Fakat tabiatın cazibeleriyle uzun uzun sarhoş olmaktan ve kartalların feryadından, kuşların kırdığı dallardan ve dağdan inen seslerin yuvarlanmasından başka hiçbir sesin bozmadığı bir sükut için de kendini toplamaktan hoşlanan düşünür yalnızlar için çok görülmeye değer bir yerdir. Hemen bir daire şeklinde olan bu yerin ortasında iki ada vardır. Birinde insanlar oturur ve ekerler; çevresi takriben yarım fersahtır. Daha küçük olan öbürü, boş ve henüz sürülmemiş olup dalga ve fırtınaların büyüğünde yaptığı zararları tamir etmek için mütemadiyen toprakları taşıdığından, eninde sonunda mahv ve harap olacaktır. Bu suretle zayıfın cevheri, her zaman kudretlinin menfaatine sarfolunmaktadır.
Adada, yalnız bir tane, fakat büyük. Latif ve kullanışlı bir ev vardır. O da, ada gibi Berne (Bern) Hastanesine aittir. Bu evde bir tahsildar, ailesi ve hizmetçileri oturmaktadır. Büyük bir kümesi, bir güvercinliği ve balıklar için bir mahzeni vardır. Ama, küçüklüğüne rağmen saha ve manzaraları öyle değişiktir ki, orada tarlalar, bağlar, ormanlar, meyve bahçeleri, fundalıklarla gölgelenmiş ve su kıyılarının tazeliğini muhafaza ettiği her türlü küçük ağaçlarla çevrilmiş bol otlaklar bulunur. İki sıra ağaç dikilmiş yüksek bir set, adayı uzunluğunca çevreler. Bu setin ortasında güzel bir salon yapılmıştır ki, komşu sahilde oturanlar orada toplanırlar ve bağ bozumu süresince Pazar günleri oraya, dans etmeye gelirler.
....
Başka defalar da, suyun ortasına gidecek yerde adanın yeşil sahillerinin kenarında dolaşmaktan haz duyardım. Onun berrak suları ve serin gölgeleri bana, ekseriya orada yıkanmak arzusunu verirdi. Fakat en sık seyahatlerimden biri, büyük adadan küçüğüne gitmek, orada kayıktan inmek ve öğleden sonraki vakitlerimi bazen orman söğütleri, yabani ak dikenler, su biberleri, her nevi küçük ağaçlar arasında çok mahdut gezintilerle ve bazen de çayır, yabani kekik otu, çiçekler, hatta yabani yoncalar ve adi yoncalarla örtülü küçük kumlu bir tepenin üstüne yerleşerek geçirmekti..
Göl dalgalı olup da, sandala binmeme imkan vermezse, öğle sonumu, adayı sağdan, soldan ot toplayarak dolaşmakla geçirirdim. Bazen rahat rahat hülyalara dalmak için de hoş ve en köşelerde, bazen de bir taraftan yakın dağlarla taçlanmış, diğer taraftan verimli ve zengin ovalar halinde genişleyen göl kıyılarının muhteşem ve gönül çeken manzarasını gözlerimle takip etmek için set ve tepeler üzerinde otururdum. O ovalarda nazar, kendilerini çevreleyen en uzak mavimsi ağlara kadar uzanırdı.
Akşam yaklaştığı vakit, adanın tepesinden inerdim. Memnuniyetle gidip, gölün kenarında kumluk üzerinde, gizli bir sığınakta otururdum. Orada dalgaların gürültüsü ve suyun kımıldaması, duygularımı bir nokta üzerinde durdurur ve bütün diğer heyecanları kovarak, ruhumu tatlı bir rüyaya daldırırdı. Gece beni ekseriya farkında olmadığım halde, bu hülya içinde yakalardı...