Ahmet Haşim
Odam birinci katta. Pencerem bahçenin tenha ve yemyeşil bir köşesine bakar. Yalnız kaldığım zamanlar bu pencerenin önünde oturur, çimlere, ağaçlara, rüzgar elinde yaprakların oynaşmasına bakar, böylece gözlerimi eğlendirirdim. Bu bahçe köşesinde kuşların pencereme kadar yaklaşması ve bir böcek parçası için kanat kanada dövüşmesi ne eğlenceliydi! Hele ağaçlardan inen kına renkli sincabın çimenler üzerinde sıçraya sıçraya gitmesi, ikide bir yerde bulduğu yiyeceği elleri arasına alıp, iki ayağı üzerinde kalkması ve küçücük gözleriyle etrafı gözetleyerek kemirmesi ne dinlendirici bir tabiat ve safvet tablosu idi!
Sincapları yakından tanırım. Çocukluğum dağlık, yabani bir memlekette geçti. Orada biz çocuklara, oyuncak yerine, ayı yavrusu, karaca, tilki veya sincap getirilirdi. Üst katta, sandık odasında, dolaplar arkasında tilkilerimiz saklanırdı; bahçede büyük bir ağacın gölgesinde esir bir kartal, tayyare genişliğinde kanatlarını germiş, pençelerini tutan koca bir zinciri şıngırdatırdı; ayı, homurdanarak bahçenin yüksek duvarları üzerinde dolaşır ve kurşun hızıyla uzaklara taş atardı. Kurnaz ve çevik sincapları evde tutmak kabil değildi; getirildikleri gün boyunlarına geçirdiğimiz parlak çıngırdaklı kırmızı tasmalarıyla ellerimizden kaçar ve büyük çitlembik ağacının sık yaprakları içinde kaybolurlardı. Günlerce bahçemizin ağaçları bir yerde durmayan esrarengiz ince çıngırak sesleriyle çınlar dururdu.
Bu derece korkak bir hayvanın Frankfurt hastahanesi bahçesinde hemen hemen insan bacakları arasında böyle emniyetle dolaşması bana hayret verirdi.
Fakat oralarda bu dostluk yalnız sincaplara has değildir. Umumi parklarda serçeler gelip parmaklara konar, kumrular omuzlara yerleşir, göllerde ve havuzlarda altın gözlü balıklar kendilerine uzanan ele dostça yaklaşırlardı.
Hayvanla insanın bu güzel arkadaşlığına, gördüğüm bütün Avrupa şehirlerinde rastladım. Bu dostluk bazı yerlerde hayvana bir nevi şımarıklık bile vermiştir.
Venedik'te, San Marco meydanında seyyahlar, hatıra fotoğrafı çıkartmak için ellerinde yem, güvercinlerin tenezzül edip yaklaşmalarını beklerler. Bir gün kuşların iltifatına bir türlü mazhar olmayan şişman bir kadının sinirden hıçkıra hıçkıra ağladığını görmüştüm. Kuşlar her nedense bu kadını sevmemişti.