Evliya Çelebi
Seyahatname’den.
A’yân [u] eşrâf [u] vüzerâ ve ‘ulemâ ve sulehâ ve meşayih [u] sâdâtı ve erbâb-ı ma’rifet şâ‘irân-ı yârân-ı bâ-safâları bî-hadd ü bî-kıyâsdır. Gerçi Anadolu hâkinde Etrâk vilâyetlerinden add olunur ammâ musannif ve mü’ellif ve müfessir ve muhaddis ve mücevvid hâfız-ı Kur’ân-ı kibârı vardır. Ve gâyet necîb ve reşîd ü tîz-fehm iki binden mütecâviz hamele-i Kur’ân bintân u gılmân-ı ma‘sûm-ı pâk huffâz-ı hâfızeleri vardır. Ve niçe bin kimesneleri Yazıcızâde Mehemmed Efendi te’lîfi Muhammediyye kitâbın hıfz edüp ve Tarîkat-ı Muhammediyye kitâbın ezberlemiş âdemleri tarîk-i Muhammedî’ye yönelmiş hâl sâhibi hüsn-i hâl ile ma‘rûf merd-i Hudâları çokdur. Hattâ mazınne-i kirâme Abdurrahmân Efendi, çâr-darb, ya‘ni bıyık ve sakal ve kaş ve kirpikden müberrâ bir çehre-i mücellâ kimesnedir. Hacı Bayrâm-ı Velî azîzin zürriyetindendir. Hacı Bayrâm-ı Velî dahi bi-emrillâh sonradan çâr-darb olmuşdur. Mahalle münâsib:
Menâkıb-ı Hacı Bayrâm-ı Velî: Bir gün Hacı Bayrâm’ı bir hatun-ı mekkâre “Babam rûhiçün bize gelüp Kur’ân-ı ‘azîm tilâvet eyle” der. Bayrâm-ı Velî’nin dahi evâ’il-i hâli imiş. N’ola da‘vete icâbet deyüp zenâne-i mekkârenin hânesine varup bir aşr-ı Kur’ân tilâvet etdikden sonra ol Züleyhâ-yı pür-fitne Hacı Bayrâm’ın yanına gelüp “Âh cânım! Nedir bu sende olan çâr-ebrû ve âh nedir bu sende olan zekan-ı müşekkel, nedir ol kirpik-i müjgân-müjeler, nedir ol yed-i kudretle vesmeli ayn-ı gazâller, âh nedir ol la‘l-gûn münevver yüzler ve çeşm-i gazâl gözler” deyü Hacı’ya yakınlık etmek ister. Hacı Bayrâm-ı Velî âciz olup eydür: “Hatun bana sehl ârâm vir, def ‘-i hâcet idelim” deyü bir ibrik alup bir köşede pinhân olup eydür: “İlâhî ve Mevlâyî, hâlim sana ma‘lûmdur. Beni huzûr-ı izzetinde yüzü karalardan eyleme. Dünyâda mezmûm halâyık olursam olayım. Beni bu kaşdan ve kirpikden ve şu ireb ü zekandan halâs edüp menfûr-çehre eyle” deyü ricâ itdikde biemrillâhi te’âlâ ol ân vech-i münevverinde mûydan bir eser kalmayup abdal kabağı gibi yüzü par par parlayup yüz bin hamd-ı İyzed ederek hatun yanına gelüp selâm verir. Hatun bunu bu eşkâlde görüp aklı perîşân olup azîzden nefret eder. “Bre câriyeler! Vurun şu nâ-mahrem gidiyi” deyü hâneden taşra kovup azîz hazretleri ol vartadan bu takrîb ile halâs olup âhirete eyle mutarraş intikâl eylemişdir. Anın’çün kızı evlâdlarından niçe çelebiler köse çehre melîhü’l-vech çelebilerdir (Kurşun 1999: 225-226).
Günümüz Türkçesiyle
Ankara Memleketin ileri gelenleri, vezirleri, âlimleri, salihleri, şeyhleri, seyitleri ve marifet sahibi safa dostları şairleri sınırsız ve benzersizdir. Gerçi Anadolu toprağında Türk vilayetlerinden sayılır ama Kuran-ı Kerim’i tertip eden, yazan, açıklayan, usulüne göre okuyan ve hadis ile meşgul olan büyük Kuran hafızları vardır. Ve gayet temiz, akıllı ve çabuk kavrayan, Kuran’ı ezberleyen iki binden fazla küçük kız ve erkek hafızları vardır. İçlerinden binlerce Yazıcızade Muhammet Efendi’nin yazdığı Muhammediyye ve Tarikat-ı Muhammediyye kitabını ezberlemiş insanları; tarik-i Muhammedî’ye yönelmiş hâl sahibi, güzel ahlakı ile bilinen ermiş kişileri çoktur. Hatta erenlerden kabul edilen Abdurrahman Efendi; çar-darb yani bıyık, sakal, kaş ve kirpikten arınmış, parlak yüzlü bir kişidir. Hacı Bayram-ı Veli muhteremin soyundandır. Hacı Bayram-ı Veli de Allah’ın emriyle sonradan ‘çâr-darb’ olmuştur. Duruma uygun (hikâye):
Menakıb-ı Hacı Bayram-ı Veli: Bir gün Hacı Bayram’a bir düzenbaz kadın: ‘Babamın ruhu için bize gelip büyük Kuran-ı Kerim’i oku.’ der. Bayram Veli’nin de gençlik zamanlarıymış. ‘Ne olacak? Davete icabet edeyim’ deyip düzenbaz kadının evine gidip Kur’an okuduktan sonra o Züleyha gibi fitneci kadın, Hacı Bayram’ın yanına gelip ‘Ah canım! Nedir bu sende olan kaşlar, ah nedir bu sende olan şekilli çene, nedir o kirpikler, nedir o kudret eliyle damgalı ahu gözler, ah nedir o yakut renkli parlak yüzler ve ahu gözüne benzeyen gözler?’ diye Hacı’ya yakınlaşmak ister. Hacı Bayram-ı Veli aciz duruma düşüp söyler: ‘Kadın, bana rahat ver, abdestimi bozayım’ diye bir ibrik alıp bir köşede gizlendikten sonra söyler: ‘Allah’ım, Mevla’m! Hâlim sana malumdur. Beni, yüce huzurunda yüzü karalardan eyleme. Dünyada beğenilmeyen insanlardan olursam olayım. Beni bu kaştan, kirpikten, şu akıl ve çeneden kurtarıp nefret edilen yüz eyle’ diye rica ettiğinde Allah’ın emriyle o an parlak yüzünde kıldan bir eser kalmayıp abdal kabağı gibi yüzü pas parlak olur. Allah’a yüz bin defa şükrederek kadının yanına gelip selam verir. Kadın, Hacı Bayram Velî’yi bu şekilde görünce aklı karışıp muhteremden nefret eder. ‘Bre cariyeler! Vurun şu namahrem gidiyi’ diye evden dışarı kovar. Muhterem hazretleri, o tehlikeden bu vesileyle kurtulup ahirete de bu tıraşlı hâliyle göçmüştür. Onun için kızının çocuklarından bazıları köse ve güzel yüzlü kişilerdir.