Seydi Ali Reis
Mir’atü’l Memâlik.
Bu senenin Şabanının birinci günü, Basra Limanı’ndan yola çıktık. Paşa Hazretleri yukarıda ismi geçen Şerif’i yol arkadaşı olması için Fırkatası ile Hürmüz’e varınca bize gönderdi. Şattül- Arap’tan ve Hızır Aleyhisselam’ın makamını ziyaret ettikten sonra Hürmüz Denizi’ne açıldı k.
Dospol ve Şustel kıyılarından Cezire-i Muhtereme yani Harek’e geldik. Hz. Ali’nin oğlu İmam Muhammed Hanefi ve Ashab şehitlerini (Allah onlardan razı olsun) ziyaret ettik. Şiraz’ın limanlarından olan Rışher’e vardık.
Fars topraklarını, yani, Şiraz’ın etrafını gezdik. Denizde bir Çinli’ye rastladık. Düşmanın nerede olduğunu sorduk. Haberleri olmadığını öğrenince, Arabistan’ın güneyinde, Hıcr, yani Lahsa yakınındaki Katif şehrine vardık. Orada da bir kılavuz bulup haber sorduk. Düşmandan bir haber alamadık.
Buradan Bahreyn’e geçtik. Oranın hakimi olan Reis Murat ile görüştük. Ondan da düşmandan haber sorduk. O da denizde düşman yoktur, dedi.
Bahreyn’de, ne garip bir hikmettir ki denizciler (dalgıçlar), tahminen sekiz veya daha fazla kulaç derinlikten, ellerine birer tulum alıp, denize dalarak dipten, ellerindeki tulumu tatlı su dolduruyor ve her zaman Reis Murat’a getiriyorlardı. O su, yaz günlerinde, bütün diğer sulardan daha soğuk ve hoş olduğu için, reis her zaman ondan içiyordu.
Bu âcize de saygı göstererek, o sudan gönderdi. Hakikaten gayet iyi bir su idi. Hazret-i Allah’ı n kudretine, şan ve büyüklüğüne nihayet yoktur. Allah her şeye hâkkıyla hâkimdir.
Horfekan şehri yakınlarına geldiğimiz zaman yolculuğumuzun kırkıncı, mübarek ramazanın da onuncu günü, ikinci zamanıydı.
Ansızın, yirmi beş Portekiz gemisiyle karşılaştık. Bu gemilerin dördü karaka biçiminde büyük barça, üç tanesi büyük kalyon, altı tanesi kalyondan biraz küçük olan karavele on iki arkası yüksek, baş tarafı uzun ve keskin, iki direkli çektirmeden büyük olan gemiler idi. Üzerimize doğru geldiler. Biz de hemen yelkenleri fora edip demir aldık.
Silahlarımızı hazırladık. Hazreti Allah’ın yardımına, peygamberler ve velilerin himmetlerine sığınarak flandraları dikip sancakları açtık. Hazırlık tamamlanınca, gülbank-ı Muhamedi ile hemen savaşa başladık.
Öyle bir top ve tüfek savaşı oldu ki dille anlatılamaz. Sonunda Allah’ın yardımı ile Portekizlilerin bir kalyonu topla vurulup kendisini Fekkulerdad adasına baştankara etti, fakat, kurtulamadı, içindekilerle beraber batıp gitti.