Evliya Çelebi
Gezi Yazıları.
Türkmenler kendi dillerinde yokuş olan her yere belen derler. Burası Halep eyaletinde voyvodalıktır. Gündelik yüz elli akça bırakan bir kadılıktır. Kethüda yeri ve yeniçeri serdar vekili vardı r. Bütün evleri birbiri üstüne yığılmış, bayırda kurulmuş yedi yüz kadar toprak damlı eski usulde yapılmış evlerdir. Bakımlı Türk evleridir. Ahalisi üç bin kadardır. Hava ve suyunun güzelliğinden halkın yüzleri al al pençedir. Ama evleri gayet dardır. Bütün yolcular bu durumdan rahatsızlardır. Zira kasaba yoldan epeyce uzaktır. Ama yaylalık ve bereketli yerdir. Kubbesi kurşunla örtülmüş zarif bir camii ve onun kapısı önünde yine kurşunla örtülü bir hanı vardır. Şehrin öteki hanı ise yakın yıllarda haraba uğramış, bakım ve onarıma muhtaçtır. Kasabanın bir hamamı ve kırk elli kadar dükkanı vardır. Sulu üzümleri ve öteki meyveleri çevrede beğenilmektedir. Şehrin ardındaki dağlarda bulunan bağları ve yaylaları övülür.
Buradan kalkıp yine kıble doğrultusunda yokuş inip aşıp Gaffarlar Beleni’ni yani, yol bekçileri geçidini aştıktan sonra bir top atımı uzaklıkta olan Bukras Kalesi’ni gördük. Eski çağlardan kalan yapılardandır. Nice hükümdarların eline geçtikten sonra 921 (1516) tarihinde Sultan Selim Han, Mısır üzerine giderken burası da o kahramana teslim olup boyun eğmiş ve Hadım Sinan Paşa’ya anahtarlarını sunmuştur. Paşa, Yunus Paşa’yı bu kaleye hâkim ederek ordunun bir kesimini bu yollardan Dabık Ovası’na geçirmekle görevlendirmiştir. Kale bir bayır üzerinde beş köşeli küçücek bir şeydir. Çevresinin kaç adım tuttuğu hakkında bilgim yoktur. Ama Halep eyaletinde yönetim bakımından bir birimdir. Günde yüz elli akçe geliri olan bir kadılıktı r. Çevresinde köy ve bucakları vardır. Kethüda yeri, yeniçeri serdarı, kale dizdarı ve muhafızları vardır. Kale içinde yüz elli kadar sadece muhafızlarına ait evler, birer cami, han ve hamam ile küçük bir çarşısı bulunmaktadır. Çarşı o kadar anlı şanlı değildir. Zira yoldan uzaktır. Dağlarda yetişen sümbül ve müşk-i rumisi dere tepe her yanı bezeyip Bukras sümbülü ve müşk-i rumîsi diye ün yapmıştır. Açtıkları zaman insanın genzini kokuyla bunaltır. Halkın işi, bağ ve bahçelerini işlemek, dağlardan çiçek soğanlarını çıkarıp İstanbul ve öteki büyük şehirlere götürüp satmaktan ibarettir.
Buradan kalkıp yine kıble doğrultusunda giderek Bukras altında Kayaağaç ve Akarcılardan sonra Kara Magrıt’ı da geçip on iki saat içinde Antakya’ya geldik.