Martin Heidegger
Martin Heidegger, Varlık ve Zaman, çev. Kaan H. Ökten, Agora, 2008, paragraf 27.
Birlikte-olmak fenomenine ilişkin yukarıdaki çözümlemenin ontolojik bakımdan ağırlığı olan sonucu şu idrake dayanır: Kendi Dasein’ımın ve başkalarının Dasein’ının “özne karakteri” eksistansiyal olarak yani belirli varolma tarzlarına göre belirlenmiştir. Başkalarıyla gerçekleşen ilk karşılaşmaya, çevreleyen-dünyanın meşguliyetleri bağlamında ne iseler ve ne yapıyorlarsa başkaları odur anlayışı yön verir.
Başkalarıyla birlikte, başkaları için ve başkalarına karşı yürütülen bütün meşguliyetlerde daima başkalarıyla olan farkın yarattığı endişe belirir. Bu endişe ya söz konusu olan farkı ortadan kaldırma, ya başkalarının gerisinde kalan kendi Dasein’ının bu farkı kapatma ya da başkalarına göre önde olan Dasein’ın başkalarını geride tutma endişesidir. Hep-beraber-olmak, farkında olmasa da bu mesafenin yarattığı endişeden duyulan huzursuzluğu içinde barındırır. Eksistensiyal olarak ifade edilecek olursa: Hep-beraber-olmak mesafelilik karakterine sahiptir. Söz konusu olma kipi gündelik Dasein’a kendisini ne kadar az dayatırsa, etkisi de o kadar inatçı ve kökenseldir.
Ama birlikte-olmaya ait bu mesafeliliğin içinde şu da vardır: Gündelik hep-beraber-olmak anlamında Dasein başkalarının tahakkümü altındadır. Var olan o değildir; başkaları onu kendisi olmaktan çıkarmıştır. Başkalarının karar verme kudreti Dasein’ın gündelik olma olanaklarını ele geçirir. Oysa bahse konu başkaları, belirli olan başkaları da değildir. Aksine, her başkasını diğer başkaları temsil edebilmektedir. Burada önemli olan sadece, birlikte-olmak anlamında Dasein’ın farkında olmadan zaten devraldığı o başkalarının göze batmayan tahakkümüdür. Böylelikle Herkes anlamında Dasein’ın kendisi de o başkalarına ait olmakta ve iktidarlarını kuvvetlendirmektedir. Dasein onlara “başkaları” diyerek bunlara olan özsel aidiyetini gizleyip kapatmaya çalışsa da bahse konu başkaları, gündelik hep-beraber olma içinde öncelikle ve çoğunlukla “orada olanlar”, “hazır bulunanlar”dır. Başkaları kim? diye sorulduğunda, şu veya bu, diye cevap verilememektedir. Dasein’ın kendisi de değildir bu. Belirli bir sayısı olmadığı gibi herkesin toplamı da değildir. Kim bunlar, diye sorulduğunda cevap, geçişsiz ve nötr bir herkes’tir.
Daha önce, en yakın çevreleyen-dünya içinde umumi “çevreleyen-dünya”nın nasıl el-altında-olduğu ve kendiliğinden nasıl meşguliyet konusu olduğu gösterilmişti. Umumi toplu taşıma araçları kullanılırken ya da habercilik araçlarından (gazete) yararlanılırken her başkası bir diğerine benzer. Böyle bir hep-beraber-olmak, kendi Dasein’ımı “başkaları”nın olma kipi içinde tamamıyla çözer ve eritir. Öylesine ki başkalarının tikelliği ve birbirinden farkı daha da belirsiz hale gelir. İşte böylece Herkes, diktatörlüğünü bahse konu dikkat-çekmezlik ve tespit-edilemezlik içinde yaygınlaştırır. Biz de artık herkes gibi keyif alıp eğlenir oluruz. Herkes gibi sanat ve edebiyat okur, izler ve görüş beyan eder oluruz. Hatta Herkes’in kendini ayırdığı biçimde biz de kendimizi “kitle”den ayrırız. Herkesin rezil dediğine biz de rezil diyor oluruz. Belirli olmayan, bir şeyin toplamı anlamına da gelmeyen Herkes gündelik olma kipini tayin edendir.
Herkesin kendine özgü var olma tarzları vardır. Birlikteolma eğilimini mesafelilik olarak adlandırmıştık. Bu mesafelilik, bizatihi hep-beraber-olmayı meşgul eden vasatlık üzerinde temellenmektedir. Vasatlık, Herkes’in eksistensiyal bir karakteridir. Herkes’in varlığı özü gereği vasatlığa dayanır. Bu yüzden Herkes olgusal bakımdan münasip olanın, kabul görüp görmeyenin, başarı ya layık görülüp görülmeyenin vasatlığından destek alır. Neye cesaret edilip edilemeyeceğinin sınırlarını önceden çizen bu vasatlık, öne fırlayacak her istisnaya karşı müteyakkızdır. Her ön gelim sessizce engellenir. Asli olan her şey bir gecede çoktan bilinir hale getirilerek sıradanlaştırılır. Mücadelelerle kazanılan her şey değişim nesnesine dönüştürülür. Bütün sırlar gücünü yitirir. Ve böylece vasatlığın endişesi, Dasein’ın özüne ait bir başka eğilimi daha ortaya çıkarmış olur: Biz buna bütün olma imkanlarının eşitlenmesi diyoruz.
Herkes’in olma tarzı olan mesafelilik, vasatlık ve eşitleme bizim “kamu” diye bildiğimiz şeyi teşkil eder. Kamu öncelikle bütün dünya ve Dasein yorumlarını düzenler ve bunu yaparken de her zaman son sözü söyler. Kamunun “nesne” ile müstesna ve birincil bir varlık ilintisi olduğu veya Dasein hakkında kendisine sarih biçimde tevdi edilmiş bir şeffaflığa sahip olduğu için değildir bütün bunlar. Kamu bütün bunları, “şeylerin temeline” gitmekten kaçınmakla, her türlü seviye ve özgünlük farkına karşı duyarsız kalmakla gerçekleştirebilmektedir. Kamu her şeyi karartarak üzerini örter ve örttüğü bu şeyleri en iyi bilinen ve herkesin erişimine açık diye sunar.
Herkes her yerde hazır ve nazır olsa da birden bire ortadan gizlice kaçıp gider, özellikle Dasein’ın karar alması gereken durumlarda bu böyle olur. Yine de Herkes her türlü yargı ve kararı önceden tayin etmiş olduğundan, Dasein’ın sorumluluk yükünü her seferinde üzerinden alır. Böylece Herkes, “herkesin” sürekli kendisine çağrıda bulunması, kendisine başvurması riskinden kurtulur. Her şeyin kolaylıkla sorumluluğunu üstleniyorsa, bunun nedeni hiçbir zaman herhangi bir şeyden ötürü hesap vermesi gerekmeyecek Hiçkimse olmasındandır. Yapan hep “Herkesdi”, ancak “kimse” orada değildi denilebilir. Dasein’ın gündelikliği içinde neredeyse her şey, kimse değil demek zorunda kaldıklarımız tarafından yapılagelmektedir.
Böylece Herkes, gündeliklik içindeki Dasein’ı her seferinde yükümlülükten (sorumluluktan) kurtarmış olur. Sadece bu da değil. Yükümlülükten, sorumluluktan kurtararak Herkes, Dasein’a kolaylık da sağlamış olur, tabii eğer Dasein’da bir hafife alma ve kolaya kaçma eğilimi varsa. Herkes bu yolla Dasein’a sürekli olarak kolaylık sağlayarak, kendi inatçı tahakkümüne hem daimi kılar hem de daha da sağlamlaştırır.
Herkes başkasıdır ve kimse kendi değildir. Gündelik Dasein kim diye sorulduğunda cevap Herkes’tir. Herkes, Dasein’ın beraber-olmak bağlamında zaten kendini hep teslim ettiği hiç kimse’dir.
Gündelik beraber-olmak yukarıda ortaya konulan ontolojik karakterleri içinde (ki bunlar mesafelilik, vasatlık, eşitleme, kamu, yükümlülükten kurtarma ile kolaylık sağlamadır), Dasein’ın en yakın “sabitliği” yatmaktadır. Söz konusu sabitlik, bir şeyin devamlı mevcut-oluşuyla ilgili olmayıp, Dasein’ın birlikte-olma kipiyle ilgilidir. Dasein’ın Kendiliği ve başkalarının Kendiliği, yukarı da sayılan haller içinde henüz keşfedilmiş veya kaybedilmiş değildir. Bahse konu bağımlı ve özgünlük dışı var olma tarzı, Dasein’ın olgusallığının azalması anlamına gelmemektedir. Keza hiç kimse olarak Herkes de hiç bir şey demek değildir. Aksine, söz konusu bu olma kipi bağlamında Dasein bir ens realissimum’dur (eğer “gerçek”, Dasein’a uygun bir olma kipi biçiminde anlaşılıyorsa).
Öte yandan genel anlamda Dasein gibi Herkes de bir mevcut-olan değildir. Herkes alenen davrandığı ölçüde anlaşılamaz ve gizlenmiş hale gelse de hiçleşmez. Tarafsız ontik-ontolojik “bakış” bize onu, gündelikliğin “en gerçek öznesi” olarak gösterir. Örneğin mevcut olan bir taşa eriştiğimiz gibi Herkes’e erişemiyor olmamız, bizi Herkes’in olma kipi hakkında herhangi bir yargıya ulaştırmaz. Dolayısıyla Herkes’in “aslında” bir hiç olduğu yönünde alelacele bir karara varılmamalıdır. Aynı şekilde söz konusu fenomenin, birçok öznenin birarada mevcut-olmak’tan kaynaklanan bilahere cemmedilmiş sonucu diye “açıklanmasıyla” ontolojik bir yorumda bulunulduğunu düşünmek de doğru değildir.
Aksine, ontolojik kavramların işlenmesi, önemini hiçbir zaman kaybetmeyecek, bir başka yöne çekilemeyecek bu fenomenleri kendine rehber kabul etmek durumunda kalacaktır.
Öte yandan herkes, çok sayıda öznenin üzerinde dolanan bir “evrensel özne” de değildir. Böyle bir tasavvur, “öznelerin” olma tarzını Dasein’a uygun olmayan biçimde anlamadığımızda ortaya çıkabilir. Bu durumda özneler, karşılaşılan cinsin olgusal açıdan mevcut-olan durumları gibi öne sürülmüş olurlar. Böyle bir öne sürmede, sadece tek bir ontolojik olanak geriye kalır: Tikel durum olmayan her şeyi cins ve tür olarak anlamak.
Oysa Herkes; şu veya bu Dasein’ın cinsi olmadığı gibi, bahse konu var olanda daimi bir nitelik olarak da mevcut değildir. Geleneksel mantığın bu fenomenler söz konusu olduğunda başarısızlığa uğraması şaşırtıcı değildir, çünkü mantığın temelleri mevcut-olanın fevkalade kaba bir ontolojisi üzerine dayanmaktadır. Dolayısıyla istediğiniz kadar iyileştirin ve geliştirin geleneksel mantığı esnek hale getirmek esasen mümkün değildir. Mantığa ilişkin yapılan “tinbilimsel” reformların başardığı tek şey, ontolojik karmaşayı daha da arttırmaktır.
“Herkes” bir eksistensiyaldir ve kökensel bir fenomen olarak Dasein’ın müspet konstitüsyonuna aittir. Öte yandan Herkes çeşitli eksistansiyal somutlaşma olanaklarına sahiptir. Kudretinin nüfuz ediciliği ve sarihliği tarih içinde farklılık göstermektedir.
Gündelik Dasein’ın Kendiliği Herkes’in Kendiliği’dir. Bu, özgün Kendilikten, yani bizzat kavranıp ele geçirilen Kendilikten farklıdır. Herkes olarak Dasein, Herkes içine saçılmış durumda bulunur ve kendini bularak işe başlaması gerekir. Saçılmışlık, öncelikle karşılaşılan dünya ile meşguliyet bağlamında özdeşleşme olarak adlandırdığımız olma tarzının “özne”sinin temel niteliğini oluşturur. Ve Dasein’ın kendine öncelikle Herkeskendiliği suretinde aşina olması şu anlama gelir: Dünyanın ve dünya-içinde-varolmanın en yakın yorumu Herkes tarafından önceden belirlenmektedir. Gündelikliği içinde kendini gösterdiği haliyle Dasein, yani Herkes’in kendiliği, anlamsallığın gönderiler ağını eklemlendirir.
Dasein’ın dünyası; karşılaşılan varolanı, Herkes’in aşina olduğu bir ilintililik bütünü yönünde serbest bırakmaktadır. Bunun sınırları, herkesin vasatlığınca tayin edilmiştir. Olgusal Dasein öncelikle vasat biçimde keşfedilen ortak dünya içinde vardır. “Ben” öncelikle has bir Kendilik anlamında “var” değilim, ama ben Herkes tarzına uygun biçimde başkalarıyım. Öncelikle bundan hareketle ve bu olarak “kendime” “verili” rim. Dasein öncelikle Herkestir ve çoğunlukla da öyle kalır. Dasein dünyayı bizzat keşfedip ona yaklaştığında ve özgün varlığını kendisine açtığında, bahse konu olan bu “dünya” keşfi ve Dasein açılışı, daimi örtülülüğün ve karartılışların ortadan kaldırılışı, Dasein’ın özgün Kendiliğine erişimini kendisi için olanaksızlaştıran gizlemelerle bağını koparması şeklinde olur.
Böylece, gündelik hep-beraber-oluşta kim hep-beraber olur sorusunun cevabı, herkes içinde birlikte-olmak ve Kendi-olmak yorumlarıyla verilmiş bulunmaktadır. Buradaki etütler, Dasein’ın temel konstitüsyonuna ilişkin somut bir anlayışı da sağlamış olmaktadır. Keza dünyada-olmak, gündelikliği ve vasatlığı içinde görünür kılınmıştır.
Gündelik Dasein, kendi varlığının ontoloji-öncesi yorumunu, en yakın varlık kipi olan Herkes’in varlık kipinde elde etmektedir. Ontolojik yorum da öncelikle bu yorum eğilimini izlemekte, Dasein’ı dünyadan hareketle anlamakta ve onu, dünya-içindeki bir varolan olarak karşısında mevcut bulmaktadır. Sadece bu da değil: Varolan bu “öznelerin” ondan hareketle anlaşıldığı varlığın anlamı bile Dasein’ın “en yakın” ontolojisi kapsamında “dünya”dan neşet edilerek önceden verili halde olmaktadır. Fakat dünyayla özdeşleşerek bizatihi dünya fenomeni atlanmış olmaktadır. Dolayısıyla onun yerini dünya-içindeki mevcut-olanlar, yani nesneler alıverir.
Bu yüzden de birlikte-şurada-olan varolanın varlığı mevcut-olmak anlamında kavranılmaya başlanır. En yakı n gündelik dünyada-olmak gibisinden müspet bir fenomenin aydınlığa kavuşturulması sayesinde, söz konusu varlık konstitüsyonunun ontolojik yorumu sırasında yapılan hatanın kökleri idrak edilir hale gelmiştir. Kendini öncelikle hataya ve kapalılığa sürükleyen, gündelik varlık kipi içindeki Dasein’ın ta kendisidir.
Gündelik hep-beraber-olma, ontolojik bakımdan saf mevcut-olmaya yaklaşıyor gibi görünse de, ondan temelde tamamıyla farklıdır. Bu yüzden özgün Kendiliğin varlığını mevcut-olmak anlamında kavramak hiç mümkün değildir. Özgün Kendi-olmak, öznenin Herkes’ten sıyrılmış istisnai bir durumu üzerinde temellenmez. Özgün Kendi-olmak, özsel bakımdan bir eksistensiyal olan Herkes’in eksistansiyel yönde varlık kipi değiştirmesidir. Bu durumda, özgün halde varolan Kendiliğe has aynılık, kendisini yaşantıların çokluğunda tuttuğu şekliyle Ben’in özdeşliğinden ontolojik bakımdan bir uçurumla ayrılmaktadır.