Türk dünyasının her yerinde olduğu gibi “Albastı” adlı bu kötü ruhla ilgili inanış ve uygulamalar günümüz Türkiye’sinde halk kültürümüzde son derece canlı ve güçlü bir biçimde yaşamaktadır. Adının çeşitlenmelerinde “al” kelimesi bulunan ve inanışlarda hep “al renk” ile ilişkileri belirtilen bu varlık Türk dünyasının her yerinde ve Türk kültür ekolojisine mensup Ermeni, Gürcü, Fars, Tacik gibi halkların kültürlerine de yayılmıştır. Albastı genellikle sarışın ve uzun boylu bir kadın olarak tasavvur edilmekle birlikte farklı görünüşlerle de görünebildiğine inanılır. Bunlar arasında, insan-hayvan karışımı bir görünümde, uzun boylu, uzun parmaklı, dağınık saçlı, yağlı vücutlu, el ve ayakları küçük, dişlek, bazen zenci suratlı, memelerini masallardaki devler gibi omuzlarından geriye atabilen, tepesinde gözü olan, al gömlek giyen bir yaratık olarak da tanımlandığı görülmektedir. Halk arasında ağıl, samanlık, viranelik, su kıyısı, kuyu, kaya, çeşme ve su kaynakları alkarısının eğleştiği ve saklandığı yerler olarak kabul edilir; buralara besmeleyle ve “destur” çekerek yanaşılması gereklidir.
Alkarısının özellikle yeni doğum yapmış ve kırklanmamış kadınlara musallat olarak -kendisi ve çocuklarını beslemek için- onların ve çocuklarının ciğerlerini sökerek öldürdüğüne inanılır. Bu nedenle lohusa kadınların ve yeni doğmuş çocukların korunması için, loğusa kadına gelincik ve meyan kökü şerbeti gibi kırmızı renkli bir şeyler içirmeye, kırmızı atlas kaplanmış yorgan örtmeye, başına kırmızı renkli şal veya kurdele bağlamaya, loğusa kadını yalnız bırakmamaya ve odasında mutlaka demir bulundurmaya çalışılır. Geleneğe göre alkarısı erkeğin bulunduğu yere giremez. Ayrıca, al karısının loğusa kadına basarak eziyet etmeye başladığına hükmedildiği zaman silah atma vasıtasıyla da hastanın korunacağına olan inanç yaygındır.
Alkarısının loğusa kadınlardan başka ahırlardaki atlara da musallat olarak onların yelelerini ve kuyruklarını ördüğü, atları sabahlara kadar koşturarak yorduğuna inanılır. Alkarısının at sahiplerince veya lohusanın yakınları tarafından atın üstüne karasakız koymak ve kendisine çengelli iğne batırmak suretiyle yakalandığı ve yıllarca kendisini yakalayanın evinde hizmetçilik yaptıktan sonra serbest bırakıldığına yahut çeşmeye su almaya gittiğinde durumu bilmeyen bir çocuk veya bir kadından iğneyi çıkarttırarak kurtulup kaçtığına dair memoratlar ve efsaneler son derece yaygındır.