MÖ. 8. yüzyılda doğduğu düşünülen Eros ve Psykhe efsanesi, ilk kez bir bütün olarak Romalı ozan Lucius Apuleus’un “Metamorphosis’’ adlı eserinde bir roman gibi anlatılır…
Psykhe Miletos kralının üç kızından en küçük ve en güzel olanıdır. Ablaları da güzeldir, ancak Psykhe’nin güzelliği oldukça farklı bir güzelliktir. O’nun güzelliği çekici, arzu uyandırıcı ve baştan çıkarıcı bir güzellik değildir. Sevgi ve şefkat uyandırıcı bir güzellik de değildir… O’nun güzelliği sessiz ve dingin bir güzelliktir. O’nun güzelliği saygı uyandırıcı ve hatta ürkütücü bir güzelliktir. Derin bir güzellik duygusu uyandırmaktadır karşısındaki insanlarda. O’nunki erişilmez bir güzelliktir. En güçlüler ve soylular bile yaklaşmaya çekinmektedirler O’na… Psykhe’nin güzelliği aslında O’nun yalnızlığıdır.. Yalnız olmak zorundadır… Çünkü o zaman içinde değişen (dinamik) bir tözdür.. Yani aslında bir ruhtur. Psykhe’yi anlayabilmek ve tanımlayabilmek için Psykhe’nin dışında bir destek nesnesi, yani bir “Arşimet noktası’’ yoktur. Bir ruha ancak başka bir ruh bakabilir. Dolayısıyla Psykhe’ye ancak başka bir Psykhe bakabilir. İşte bu nedenle Psykhe yalnız olmak zorundadır. Çünkü ruh spontane (kendiliğinden) bir aktivitedir ve beş duyudan bağımsız olarak imge kurma yeteneğine sahiptir. Psykhe bir bütün olmaktan her zaman uzaktır. O çapraşık duyguların kaynadığı bir kazandır ve asla sadece akılla kavranılamaz. Miletos kentinde tüm insanlar artık onun bu esrarengiz güzelliğinin etkisi altındadır. Psykhe, tanrıçalığa doğru yükselen bir ölümlü olarak kutsallık kazanmaya başlamıştır. O’nun ünü o derece yaygınlaşır ki, insanlar artık Aphrodite’nin ak göğüsleri üzerine değil de, Psykhe’nin başı üzerine adak yakmaya başlarlar. Bu durumda, şüphesiz ki ölümsüz Aphrodite kıskançlık krizleri içinde kıvranacak ve altın tahtını tehdit eden bu esrarengiz güzele acı bir son hazırlamak için düşünmeye koyulacaktır.
Homeros’un altın tanrıça olarak söz ettiği Aphrodite… O Aphrodite ki, Kronos (zaman) tarafından Phallosu kesilen Uranos’un (gökyüzü) denize saçılan ve saçıldıkça da köpüren spermlerinden doğmuş, Kıbrıs’ın Paphos kıyısında karaya çıkmış, (Boticelli) çıkar çıkmaz da peşine hemen Eros (aşk) ve Himeros (arzu) takılmıştır. ..”yürüdükçe yeşil çimenler fışkırıyordu ayaklarının bastığı topraktan’’ diye anlatır Lesbos’lu ozan Sappho. Hesiodos’unTheogonia’sı kozmik oluşum sırasında Aphrodite’yi Olympos panteonundan önce, fakat Eros’tan sonra dünyaya gelmiş olarak gösterir. Homeros’ta ise Zeus ve Okeanos (okyanus) kızı Dione’den doğmadır. Yüzündeki gülümsemesi hiç eksik olmayan bu aşk tanrıçasını, önce zarafet, cazibe ve arzu sonra cilve, kışkırtma ve haz en sonrada kıskançlık, aldatma ve acı duyguları takip eder ve bütün bunlar O’na ruhsal karmaşıklığının zengin anlamını kazandırır. O kozmosun bütün güçlerini kendinde toplamıştır. O saf aşkın yüceliğini ve sevginin sonsuzluğunu temsil ettiği zaman “Aphrodite Urania’’ olmuştur. O zaman, bir kutsal Meryem gibi bakar sanki. Oysa sinsi ve kemirgen bir kıskançlık duygusuyla sarsıldığı zaman, trajik sonuçlara yol açabilecek bir “Aphrodite Pandemos’’’a dönüşmüştür. İşte o zaman da Anosia (zalim) ve Androphonos (erkek korkutan) adlarını alır. O daima dikkat çekmek ve ilgi merkezi olmak zorundadır. Olympos’un buyruğu ile çirkin ve topal demirci tanrı Hephaistos ile evlendirilmesi ve bu birlikteliğin oluşturduğu kontrast, tüm kaçamaklarının bir gerekçesi gibi görünür efsanelerde. Aphrodite’nin öfkesi düşkünlük ve sapkınlıkla cezalandırır düşmanlarını. Ak güvercin sürülerinin çektiği görkemli arabasına Kharit’ler (parıltı ve ihtişam), Hora’lar (zaman ve uyum) Himeros (arzu) ve oğlu Eros (aşk) eşlik eder. Ancak, tanrıçanın şölen alayını Apate (ayartma), Peitho (aldatma) ve Pathos’da (acı) hiçbir zaman yalnız bırakmaz…
Tekrar efsaneye dönersek, Aphrodite; Hermes’ten olan oğlu Eros’u, yani yolculara, müzisyenlere ve ruhlara kılavuzluk yapan Hermes Trimagistos’tan (üç kere büyük) olan oğlu kanatlı Eros’u Miletos sarayına gönderecek ve okunu yayına takarak pusuya yatmasını, Psykhe’nin çirkin bir yaratıkla göz göze geleceği ana kadar beklemesini, o an geldiğinde de yakıcı okunu Psykhe’nin kalbine saplamasını isteyecektir. Aphrodite güzel Psykhe’yi çirkinliğe âşık ederek cezalandırmayı ve alay konusu haline getirerek gözden düşürmeyi amaçlamaktadır. Ancak okunu yayına takmak için harekete geçen Eros, o anda Psykhe’yi görür.. Elleri titrer, refleksleri çözülür, sendeler, kontrolsüz hareketler yaparak kendinden geçer ve düşer. Kendine geldiğinde de, kendi okunu kendi kalbine saplı olarak bulur. Psikanalitik bir yaklaşımla, bu olay Eros için belki de ana rahminden bir kopuş travması, bir oedipal kırılma olacaktır.(Freud) Çünkü ok ilk kez ölümsüz tanrıçanın işaret ettiği rotadan çıkmış, güzellik çirkinliğe değil, ama aşk ruha bağlanmıştır. Hesiodos’un Theogonia’sı kozmik oluşum sırasında Eros’u Khaos ve Gaia’dan sonra dünyaya gelmiş olarak gösterir. Eros, Uranos ile Gaia’nın birleştirici gücüdür. Eros, ele avuca sığmayan, haşarı, yaramaz, şımarık, bazen de ağır başlı ve ciddi olabilen.. Fakat her şeye rağmen annesi Aphrodite’nin gölgesinde kalmak zorunda olan ölümsüz bir tanrıdır. Bazen de o kadar ciddileşir ki, aşkı acıyla ve hatta ölümle bile sınayabilir. Ancak O her şeye rağmen bir yaşama arzusudur ve sadece insan içindir ve insansıdır. O’nun varlığı içgüdüsel olan cinsel dürtülerin çok ötesindedir. Eros, organsal cinsel dürtülerin yerine oyun ve gülmeceyi koyar. Eros kesinlikle bir libido değildir. (Freud) O birleştirici, toplayıcı ve yaşatıcı bir güçtür. O Thanatos’un (ölümün) karşıtıdır. Eros, bilinçli bir algı konumundadır ve dişi zekânın hizmetindedir. (Jung) Bu nedenle trajik sonuçlara yol açabilecek bir sürüklenmeyi durdurabilecek bir iradeyi asla ortaya koyamaz. Eros yaşamı ileri doğru hareket ettirir. Fakat bazen de insandaki yıkıcılık içgüdüsü ile birleşebilir ve mazoşizme dönüşebilir. Tekrar Lesbos’lu ozan Sappho’ya kulak verelim. “Eros, en güzeli ölümsüz tanrıların, O Eros ki, elini ayağını çözer tanrıların da insanların da. Ellerinden alır akıl ve iradelerini… İşte geldi yine O Eros, elimi kolumu çözen. Hem tatlı hem acı Eros. O karşı gelinmez tanrı yine sarsıyor beni’’
Tekrar efsaneye dönelim; Herkes gibi Eros’da Psykhe’nin o erişilmez güzelliği karşısında donup kalacak ve Miletos’tan hemen uzaklaşacaktır. Ancak Eros, Psykhe’nin bu erişilmezliğini aşmak ve O’na ulaşmak konusunda sabırlı ve kararlıdır. Tanrı Apollon’a gider ve O’ndan yardım ister. Eros’u dinleyen Apollon, Miletos kralını huzuruna çağırır ve O’na bir öneride bulunur. Apollon’un kâhince önerisine göre “Miletos kralı, kızı Psykhe’yi Samson (Mikale) dağının tepesindeki zeytin korusuna bırakacak, gece çöktüğünde büyük bir yılan gelerek O’nu eş olarak alıp götürecek ve ondan sonra Miletos’ta artık her şey yoluna girecektir.” Tanrı Apollon’un sözünü dinleyen kral, Psykhe’yi Samson dağının tepesindeki zeytin koruluğuna ve bir uçurumun başına bırakarak gider. Psykhe korku ve endişe içinde dağın tepesinde beklerken uykuya dalar. İşte bu sırada Zephyros (meltem) kanatlarını yelpazeleyerek gelir ve Psykhe’yi sırtına alarak uzun bir uçuştan sonra yemyeşil bir çimenliğin üzerine bırakır. Psykhe uyandığı zaman muhteşem bir sarayın bahçesinde bulur kendini.. Bu düşler sarayında istediği her şeye her zaman ulaşabilmektedir. Burası bir cennettir aslında. Sarayın tadını çıkardıktan sonra, gelecek olan eşini beklemek kalmıştır artık Psykhe’ye.. O sırada tatlı bir uyku göz kapaklarına çöker ve kendinden geçer. Bir süre sonra gecenin sessiz karanlığından çıkıp gelen Eros, Psykhe’nin yatağına girer ve o gece O’nun la birlikte olur ve gün ağarmadan da çıkıp gider. Eros, Psykhe’ye kendini göstermemeyi başarmıştır. Psykhe ise artık bir şeyden kesinlikle emindir. Kendisine söz verilen eş büyük bir yılan değil, bir insandır.
Eros için Psykhe artık ulaşılabilir bir aşk olmuş ve Eros amacına ulaşmıştır. Ancak Psykhe için Eros hala yarısı karanlık bir eştir… Kimliği belirsiz ve tanımsızdır. . Eros neden kendini Psykhe’ye göstermek istememektedir ve neden kendini görmeye çalışmaması için O’ndan söz almıştır.? Belki de Psykhe’nin güzelliğinin O’nun yalnızlığında olduğunu anlamıştı. Eros, artık Aphrodite Urania’nın oğlu gibi davranmaya başlamıştı. Görünür (zahir) olan yanını saklayıp, gizemli (Bâtıni) yanını sunmaya çalışıyordu. Çünkü görünür olan her şey eskimeye, yıpranmaya ve yok olmaya mahkûmdu. Eros aşkın en yücesini yakalamıştı ve hiç bitmemesini arzuluyordu. Psykhe’ye şöyle demek istemekteydi beklide, “gizli kalanı öğrenmeye çalışarak mutlu olma fırsatını elden kaçırma.’’ Diğer taraftan, Psykhe eşinin bir yılan değil de bir insan olduğunu anlamıştı. . Bu fark ediş, yine Psikanalitik bir yaklaşımla bakire bir genç kızın bilinçaltındaki phallos korkusundan kurtulmasına mı işaret etmektedir acaba.?(Otto Rank) .. Bildiğimiz gibi Psykhe bir bütün olmaktan çok uzaktır ve tüm karmaşık duygulara açıktır.. Günler geçer ve Psykhe bir gün bir düş görür, fakat bir türlü etkisinden kurtulamaz. Düşünde kız kardeşleri tarafından kışkırtılmaktadır. O’na eşi olduğu söylenen O görünmez kimsenin, aslında kılık değiştirebilen kötü niyetli bir büyücü olabileceği fısıldanmaktadır. Psykhe için artık o dingin dönem bitmiştir ve karmaşık duygular içinde çalkalanmaktadır. Ve nihayet kararını verir. . Bir eline bir lamba diğerine de bir hançer alarak derin uykuda olan karanlık eşine yaklaşır ve lambayı yüzüne tutar. Psykhe şaşkınlık içindedir. Elleri titremeye başlar. Önce elinden hançer düşer, sonra da lambadan bir damla kızgın yağ Eros’un omzuna damlar. Eros acı ile uyanır, kanatlarını çırparak oradan hızla uzaklaşır ve gözden kaybolur. Eşinin ölümsüz aşk tanrısı Eros olduğunu gören Psykhe, kendini kemiren korkusunu yenmiş O’nu belki de öldürebilecekken son anda gerçek kimliğini anlamıştır. Ancak bu olay Psykhe için mutlaka verilmesi gereken bir sınav olmalıydı.. Korkulan karanlık kimlik tanrıların en güzeli çıkmıştı. Burada yine bir fark edişle ve psikanalitik bir açılımla yüz yüze gibiyiz... Cinsel ilişkinin yasak ve kirli olduğu konusundaki bir ön yargı aşılmakta, bakire genç kızın bilinçaltı rahatlatılmakta sanki.(Freud). Psykhe, Eros’u keşfederek aydınlanmış ve özgürleşmiştir. Fakat aynı zamanda O’nun la birlikte (aşkı) ve saflığı da (cenneti) kaybetmiştir. (cennetten kovulma metaforu) Ancak Psykhe vazgeçmeyecek ve Eros’u tekrar kazanmak için vakit kaybetmeden harekete geçecektir… Psykhe, Eros’u tekrar kazanmanın yolunun Aphrodite’nin merhametinden geçtiğini çok iyi bilmektedir. Aphrodite O’na Eros’a giden yolu açacak, ancak önüne neredeyse aşılması imkânsız bazı sınavlar koyacaktır. Psykhe nihayet ilk sınavındadır.. Önünde dev bir yığın olarak duran ve karışık halde bulunan buğday, arpa, susam ve afyon tohumlarını bir gün içinde birbirinden ayırmak zorundadır. Çaresizliğin karamsarlığı ile derin bir düşünceye dalmıştır ve zaman akıp gitmektedir.. İşte o sırada bir karınca ordusu ortaya çıkar ve hızla çalışarak bu işi kısa bir sürede tamamlar. Aphrodite hayret ve şaşkınlık içinde kalmıştır. Gecikmeden ikinci sınav gelir… Bu kez Psykhe ölüler ülkesi Hades’e inerek Styks (yemin) ırmağının dev şelalesinin kenarından bir testi su almak ve getirmek zorundadır.. Psykhe tekrar derin bir düşünceye dalmışken bir kartal çıkar gelir ve O’nun yerine bu işi başarır.
Aphrodite bu kez daha büyük bir şaşkınlık duygusu içine girer ve Psykhe’nin bazı gizli güçleri olabileceği konusunda kaygılanmaya başlar. Bu mucizeler, Psykhe’nin derin bilinçaltından gelen bir gücünü ortaya çıkarmış ve kullanmış olabileceğini mi göstermektedir acaba.? Psykhe, hayvanlara hükmedip onları yönlendirebilen arketipal şamanik bir gücü mü kullandı acaba.? Aphrodite, ilk sınavda Psykhe’nin sabrını, ikincisinde cesaretini sınamıştır. Nihayet üçüncü sınav da gelir. Psykhe’ye tekrar ölüler ülkesinin yolu görünmüştür. Tartaraos’a inerek yeraltının tanrıçası Persephone’nin huzuruna çıkacak ve O’ndan bir kutu alacaktır. Bu kutu her şeye nüfuz edebilen bir “güzellik özü’’ ile doludur ve kesinlikle kapağı açılmadan getirilip Aphrodite’ye teslim edilmek zorundadır. Ne yazık ki, Psykhe’nin artık arketipal güçlerini kullanarak bu son sınavı aşabilmesi mümkün görünmemektedir. Çünkü bu bir irade sınavıdır ve bu kez Psykhe sadece kendi kendisi ile yüz yüzedir. İlki sabır, ikincisi cesaret üçüncüsü de bir irade sınavı olmalıydı.. Psykhe Kharon’un kayığına binerek Akheron ırmağını (kaynayan çamur) geçer ve Tartaros’a inerek Persephone’nin karşısına çıkar. Persephone kutuyu Psykhe’ye verir ve kesinlikle açmaması gerektiğini O’na hatırlatır. Psykhe kutuyu alır ve yeryüzüne çıkar.
Tüm sınavları vererek Eros ile arasındaki tüm engelleri kaldırdığına inanan Psykhe, Aphrodite’nin sarayına doğru yol almaktadır. Eros’la karşılaşma anında O’na çok daha güzel görünebilmenin imkânını kendi elleri arasında tuttuğunu bilen Psykhe, kapağı açmadan teslim etmeye kararlıdır. Ancak, Eros’un karşısına çok daha güzel olarak çıkabilecek olmanın fırsatını da kaçırmak istememektedir. Psykhe, özüne uygun olarak bir kez daha karmaşık ve çok farklı duygular içinde çalkalanmaktadır. Nihayet, “kutunun içindeki güzellikten az bir miktar kendime ayırmamın hiç kimseye bir zararı olmaz’’ diyerek kapağı açar. İşte o an kutunun içinden keskin kokulu bir duman çıkar ve yayılır, Psykhe kendinden geçerek derin bir uykuya dalar ve bir daha hiç uyanamaz. Psykhe(ruh) ile Eros(aşk) artık ebediyen ayrı kalacak ve aralarında sadece hasret bulunacaktır… Fakat. Lucius Apuleus efsaneyi mutlu bir sona bağlamak ister.. Eros kanatlanarak Olympos’a uçar ve ölümsüzlük içkisi Ambrosia’yı alarak Psykhe’ye içirir ve O’nu uyandırır. Zeus’tan izin çıkar ve sonsuza kadar birlikte yaşarlar.