Platon
Lysis'e sordum:
- Aldanmıyorsam anan baban seni çok seviyor Lysis?
- Her halde.
- Öyleyse senin çok mesut olmanı da isterler?
- Elbette.
- İnsan köle olursa, istediğini yapamayacak halde bulunursa mesut olabilir mi, dersin?
- Olamaz tabii.
- O halde, seni seven anan baban, mesut olmanı istediklerine göre, seni mesut edecek her çareye başvuruyorlardır.
- Şüphesiz.
- Demek dilediğini yapmakta seni serbest bırakıyorlar; hiç azarlamıyorlar, bir dediğini iki etmiyorlar?
- Hiç de öyle değil, Sokrates; birçok şeyleri yaptırmıyorlar.
- Ne diyorsun? Hem senin mesut olmanı istiyorlar, hem de dilediğini yapmaya bırakmıyorlar seni ha? Söyle bakayım bana: Diyelim ki sen babanın arabalarından birine binmek, bir koşuda dizginleri kendin tutmak istiyorsun; bırakırlar mı, bırakmazlar mı?
- Bırakırlar mı hiç? Nerede!
- Ya kime bırakırlar?
- Babamın aylıkla tuttuğu arabacıya.
- Yok canım? Demek atları keyfi istediği gibi sürmek hakkı bir uşağa veriliyor da sana verilmiyor? Üstelik uşak bunun için para da alıyor?
- Bunda şaşılacak ne var?
- Ya katır arabası? Herhalde onu kullanmana izin verirler; istersen kırbacı alıp katırları dövebilirsin?
- Hiç öyle şey olur mu?
- Katırlara vurmaya hakkı olan kimse yok mu?
- Var tabii.. Katırcı.
- Bu katırcı bir köle mi, yoksa hür bir adam mı?
- Bir köle.
- Demek ki anan baban bir köleyi senden, oğullarından daha üstün tutuyorlar, sana yasak ettikleri şeyi ona kendi elleriyle veriyorlar, o istediğini yapıyor, sen yapamıyorsun? Bir şey daha sorayım: Kendi başına dolaşmana izin veriyorlar mı bari? Yoksa sana bu hakkı da mı vermiyorlar?
- Bana bu hakkı nasıl verirler?
- O halde sana bakan biri var?
- Evet, şurada gördüğün pedagog (çocuk bakan köle).
- O da mı bir köle?
- Tabii, kölelerimizden biri.
- Hür bir insanın bir köleyi dinlemesi ne kadar tuhaf! Peki bu köle ne yaptırıyor sana?
- Beni öğretmenin evine götürüyor.
- Öğretmenler istediklerini yaptırıyorlar mı sana?
- Bak şu babana: Eğitmen, öğretmen diye başına bir sürü efendi koymuş. Ama hiç olmazsa, annen eve döndüğün zaman, seni serbest bırakır; yüzünü güler görmek için, yünleriyle, dokumalarıyla oynamana bir şey demez; dokurken seni gergefine, mekiğine, daha başka aletlerine dokunmaktan men edecek değil ya.
- (Gülerek) Men etmekle de kalmaz, Sokrates, elimi sürecek olsam canımı yakar.
- Herakles aşkına, sen yoksa anana babana karşı bir kusur mu işledin?
- Zeus'a yemin ederim, hiçbir kusur işlemedim.
- Peki o halde senin mesut olmana, istediğini yapmana bu kadar sertlikle karşı koymalarının ne sebebi olabilir? Neden seni bütün gün buyruk altında tutuyorlar? Ne kadar zengin olursan ol, bunca zenginliğin senin hiçbir işine yaramıyor; bu zenginlikten herkes senden daha fazla fayda görüyor; bu kadar soylusun, gene de buyruk, bakım altındasın. Buna karşılık sen, Lysis, kimseye söz geçiremiyorsun; istediklerinin hiçbirini yapamıyorsun.
- Daha yaşım küçük de ondan, Sokrates.
- Bu sebep yetmez, Demokrates'in oğlu; çünkü, bazı şeyler vardır ki, anan baban onları yılların geçmesini beklemeden sana yaptırırlar, bir şey okutmak, bir şey yazdırmak istedikleri zaman her halde ilkin sana baş vuruyorlardır; doğru değil mi?
- İyi bildin.
- İşte o zaman istediğini yaparsın: Yazıya, canın hangi harfle isterse onunla başlarsın; okurken de öyle. Çalgını eline aldığın zaman da gene tellerini istediğin gibi gerersin, gevşetirsin. Tellere ister parmağınla dokunur, ister mızrapla vurursun. Anan baban buna karışmazlar, değil mi?
- Hayır, karışmazlar.
- Sana hep kendi istediklerini yaptırırken nasıl oluyor da bu işte serbest bırakıyorlar seni?
- Bu işi biliyorum, öteki işleri bilmiyorum da onun için herhalde.
- Peki sevgili çocuğum. Demek ki baban her şeyi senin eline bırakmamak için mutlaka yaşının ilerlemesin beklemiyor; seni kendisinden daha akıllı gördüğü gün varını yoğunu, hatta kendisini bile sana emanet edecek.
- Öyle sanırım.
- Peki ya sizin komşu? O da baban gibi her şeyini sana emanet eder mi? Seni bir ev idare etmekte kendisinden daha usta görürse, evinin idaresini sana bırakır mı, bırakmaz mı?
- Bırakır sanıyorum.
- Ya Atinalılar? Onlar da, seni olgun görürlerse işlerinin idaresini sana bırakırlar mı dersin?
- Zeus aşkına, Büyük Kralı (Pers Kralı) da bir düşünelim: Bu kral büyük oğluna Asya'nın idaresini bırakacak; böyleyken bu kral, tenceresinde kaynayan ete bir şeyler katmak gerekirse, ilkin oğluna mı başvurur, yoksa, yemek pişirmekte oğlundan daha usta olduğumuzu gidip kendisine ispat edersek, biz yabancılara mı baş vurur?
- Elbette bize başvurur.
- Yemeğine oğlunun hiçbir şey katmasını istemez; halbuki biz içine avuçla tuz atmaya kalksak bir şey demez.
- Hiç şüphe yok.
- Diyelim ki oğlunun gözleri ağrıyor; onun hekimlikten anlamadığını biliyorsa, elini gözüne sürdürür mü, sürdürmez mi?
- Sürdürmez.
- Ama bizi hekim bilse bırakır, istediğiniz gibi gözü açar, içine istediğimiz kadar kül serperiz; doğru yaptığımızdan şüphe etmez.
- Doğru.
- Bizi daha usta gördüğü her işte kendinden ve oğlundan çok bize güvenir, değil mi?
- İster istemez, Sokrates.
- Demek ki, sevgili Lysis, biz bir şeyi iyi bildik mi, Hellen'i, Barbar'ı, kadını erkeği hep bize başvurur ve ne yapsak yapalım, işimize karışmak kimsenin aklından geçmez. Bu işte biz hürüz, başkaları ise bize bağlıdır. Bu bilgi bizim öz malımızdır; çünkü meyvalarını kendimiz toplarız. Buna karşılık, anlamadığımız işlerde kimse bizi keyfimize bırakmaz; değil yabancılar, anamız babamız, hatta mümkün olsa, onlardan daha yakınlarımız bile karşımıza bin türlü engel çıkarırlar; başkalarının kölesi oluruz. Bilmediğimiz şeyler tam manasıyla malımız da sayılmaz; çünkü onlardan faydalanmayız. Böyle olduğunu kabul ediyor musun?
- Ediyorum.