Tahsin Nahit
Tahsin Nahit, 1919, 55.
-Tekke şiirlerini, saz şairlerini, köy türkülerini unutuyor musunuz? Hece vezniyle söylenen şiirler milletin malı değil midir?
-Şüphesiz ki onlar da milletin malı; fakat milletin olmak itibarıyla bir koşmanın bir gazelden farkı yoktur. Nitekim eski saz şairlerinin kahvehanelerinde fasla başlandığı zaman peşrev ve taksimden sonra baş âşık tarafından bir gazel okunur ve bunu müteâkip divanlar, koşmalar sırasıyla teganni edilirdi. Eskiler, bizim Türkçülerimiz gibi mutaassıp değildiler. Saz ve tekke şiirleri meyânında (arasında) aruzla yazılmış pek güzel eserler vardır. Daha eski Fransız şairleri balât yazarlardı diye Rönesans’ın getirdiği sone bugün metrûk mudur? Her yeni tarz, her yeni şekil -eğer haddizâtında bir kıymeti hâiz ise- edebiyatı güzelleştirir, zenginleştirir…
Mey ve mahbuptan başka bir şeyden bahsedemeyen gazellerin ağniyadan (zenginlerden) caize almak için sıralanmış kasidelerin, manasını milletin okur-yazarlarının bile anlayamadığı bu eserlerin taklit ve ihyasında memleket için, hatta şiir için ne faide tasavvur ediyorsunuz? Onları taklit ve ihyâdan başka birşey yapmayalım demiyorum ki. Ben onlardan azamî istifâde edelim, onların kabil-i inkâr olmayan güzel cihetlerini yeni kuracağımız sanat bünyesinde malzeme olarak istimâl edelim diyorum…
-Peki, o halde asrî şiir nasıl olacak?
Benim kanaatimce asrî şiir, irs ve muhitin tesiri altında kendiliğinden inkişaf edecektir. Süleyman Çelebi’den Tevfik Fikret merhuma, Yunus Emre’den Rıza Tevfik’e kadar aruz ve hece ile yazılan güzel şeylerin bir muhassalası (birleşimi) olacak, muâsır ve güzide ruhların süzgecinden, eslâfın asarı süzülerek tasallüp edecektir. Hece yahut aruz veya hiç aklımıza gelmeyen üçüncü şekil... Bu eşkâlin bence hiç ehemmiyeti yoktur, elverir ki yazılacak şiirler rûhumuzda bir ma’kes bulabilsin.