Ahmet Haşim
Ahmet Haşim, 1908, 76
Bütün âsârı, en eskilerden en sonlarına kadar, hep yeni ve nadide güzellikle meşbudur (dopdoludur). İstiareleri nâ-şinide (duyulmamış), elfazı (sözleri) sanki bir renk, bir rayihadır (kokudur). İlk elinize düşen bir mecmua-i eş’arını (şiir kitabını) açınız; o zamana kadar mevcudiyetinden bîhaber olduğunuz esrarengiz bir âlem-i hüsn ü hayale (güzellik ve hayal dünyasına) giriyorsunuz zannedersiniz. Sema bildiğimiz sema değil; etrafınızda sular aks-i elvan-ı gurûb ile titreyerek mahmur ve pür-ahenk cereyan eder.
Sembolist nâm-ı umumîsî (genel adı) altında tevhidi (bir araya gelmeği) hayal ederek çalışan nesl-i edebînin (edebî kuşağın) bütün efradında görüldüğü gibi, Verhaeren’in de saât-ı ilhamı geceyle ibtidar eder (sür’atle başlar). Akşamüstü, geniş ovaların yolları, tepeleri, şecer ü heceri (ağaçları ve taşları) üzerinde tekâsüf eden (toplanan) eşatun sis, Verharen’in reng-i eş’arını (şiirlerinin rengini) teşkil eder. Bu şiirlerde zulmet ve nur birbirine daha kuvvet verebilmek için yan yana dururlar. Câmit (donmuş) ve namütenahî (sonsuz) karanlıkları bir hatt-ı âteşîn ile yırtarak her şey üzerinde ani fecr yakıp söndüren şimşekler; beyaz saçlarını sahilin kayaları üzerinde tarayan korkunç dalgalar, mesafelerde uçan kavafil-i bâd-ı mecnunenin safîr-i vezanı (delirmiş rüzgâr kafilelerinin esen ıslığı) onu her şeyden ziyade mütehassis eder. Denilebilir ki, Verhaeren ancak bunları anlatırken ruhunun taşkın ihtiyacâtını dindirir. Bâd-ı zemzemedâr-ı fecri (sabaha yakın vakitlerin ezgi dolu rüzgârı) size tasvir etmek için hafif suların âheng-i cereyanını (suların akışındaki ahengi), dalların feşâfeşini [çıkardığı fışıltıyı] istiare eden bir lisan sahibi olmağı bilen Verhaeren’in hassa-i mümeyyize-i edebiyesi (belirgin edebî niteliği) kuvvet ve azamettir.