Albert Camus
Çeviren; Nedret Tanyolaç Öztokat.
Siz hiçbir insanın kurşuna dizilmesini gördünüz mü? Elbette ki hayır, öyle infazlarda ancak davetliler hazır bulunur, bunlar da önceden seçilmiş kimselerdir. Sizler hep basılı resimlerle, kitaplardakinden ötesini bilmezsiniz. Göz bağı, bir direk ve uzaktaki askerler... Hepsi bu kadar değil işte! Kurşuna dizme müfrezesinin mahkûmdan ancak bir buçuk metre ötede durduğunu bilir misiniz? Bilir misiniz ki mahkûm ileriye iki adım atacak olsa tüfekler göğsüne dayanacaktır? Bilir misiniz ki bu kısa mesafeden ateş edenler atışlarını kalp bölgesine çevirirler ve hepsi birden koca koca kurşunlariyle oraya ateş edince insanın, yumruğunu içine sokabileceği bir delik açılır? Hayır, bilemezsiniz çünkü bunlar kimsenin bahsetmediği küçük teferruatlardandır. İnsanların uykuları vebalıların hayatından daha kutsaldır. Bu mert insanların uykularına engel olmamalı. İnsanın çok zevksiz olması lazım bunun için. Zevk sahibi olmak ise, herkes bilir ki, olayların üzerinde fazla durmamaktır. Fakat ben o günden beri bir türlü rahat uyuyamadım. Acı tat ağzımın içinde kaldı ve boyuna bunun üzerinde durmaktan, yani düşünmekten geri kalmadım.
O zaman anladım ki, bütün ruhumla vebaya karşı savaştığımı sandığım halde, bu uzun yıllar boyunca bizzat kendim bir vebalı olmaktan kurtulamamıştım. Binlerce insanın ölümüne bilvasıta razı olmuştum, hayatta onların ölümüne sebep olun hareket ve prensipleri yerinde bularak bunu teşvik de etmiştim. Başkaları bu yüzden bir rahatsızlık duyar gibi değildiler veya hiç değilse bundan kendileri hiç bahsetmiyorlardı. Benimse artık gırtlağıma kadar gelmişti. Hem onlarla beraber, hem de yalnız ba-şımaydım. Vicdanımdaki rahatsızlıklardan söz açtığım zamanlar, bahis konusu şeyin ne olduğunu düşünmek gerektiğini söylüyorlar ve çok defa bana tesir edici sebepler ileri sürüp bunları yutturmak istiyorlardı, fakat hiçbiri beni kandıramıyordu. Onlara cevap olarak o kırmızı cübbeler giyen büyük vebalıların da bu gibi vakalar için mükemmel delilleri bulunduğunu, eğer bir kere küçük vebalıların ileri sürdükleri lüzumlu sebepleri ve mübrem kuvvetleri kabul edersen, büyük vebalıların ileri sürdüklerini de reddetme imkân olamayacağını söylüyordum. Bana, o kırmızı cübbelilere hak vermenin, mahkûmiyet kararının yalnız onlar tarafından verilmesini kabul etmek sayılacağı cevabını veriyorlardı. Fakat ben, buna bir kere müsamaha gösterildi mi, artık önünü almaya imkân olamayacağını söylüyordum. Öyle görülüyor ki, kimin daha çok öldüreceği konusunda tarihin beni haklı çıkardığını anlıyorum. Hepsi cinayetin uyandırdığı öfke içindeler, zaten başka vaziyette olmalarına imkân yok.
Bana düşen şey, muhakeme yürütmek değildi. O kızıl baykuştu, o pis, vebalı ağızların zincire vurulmuş bir insanın öleceğini bildirmesiydi. Her işlerini, o insanın uzun geceler ve geceler boyunca can çekişmesini, öleceği anı gözleri açık beklemesini ve öyle yok edilmesini sağlamak üzere kurmuşlardı. Benim derdim göğüste açılan o delikteydi. Ve kendi hesabıma hiç değilse, bu iğrenç kasaplık için bir haklı sebep göstermeyi reddedeceğimi kendi kendime söylüyordum. Daha berrak görebilmeyi umarak bu inatlı körlüğü tercih ettim.
O zamandan bu yana bende bir değişme olmadı. Uzun zamandan beri utanç duyuyorum, uzaktan da olsa, iyi niyetle de olsa, kendim de sırası gelince bir katil olduğumdan ölesiye bir utanç duyuyorum. Zaman geçtikçe, ötekilerden daha mükemmel olanların bile ya öldürmek ya da öldürülmekten başka bir şey yapamayacaklarını fark ettim, çünkü bu, yaşadıkları hayatın mantığına uygundu ve bu yeryüzü üstünde başkalarının ölmesine sebep olmayacak tek bir harekette bulunmamız imkânsızdı. Evet, ben o utancı yaşamaya hep devam ettim, hepimizin vebanın içinde olduğumuzu bir kere öğrendikten sonra huzurumu, tamamen kaybettim. Bugün de hepsini anlamaya çalışarak, kimsenin canına kasteden düşmanı olmaksızın bunu bilmeye gayret ediyorum. Artık bir vebalı olmamak için ne yapmak gerekirse onu yapmak gerektiğini biliyorum. Böyle hareket etmekle ancak huzura, ya da onun yerini alan güzel bir ölüme kavuşmayı ümit edebiliriz. İnsanları ferahlatacak, onları kurtarmasa bile, hiç değilse daha az kötülük etmelerine sebep olacak veya mümkün olduğu kadar az kötülük etmelerini ve bazan da azıcık iyilik etmelerini mümkün kılacak yol buydu. İşte bunun için, uzaktan veya yakından, haklı veya haksız sebeplerle, insanları öldüren veya bunu mazur gösteren her şeyi red ve inkâr etmek kararını verdim. İşte bu yüzden veba salgını bana yeni hiçbir şey öğretmiyor, sadece, safınızda mücadele etmek gerektiğinden başka... En kesin bir ilim olarak biliyorum ki (evet Rieux, görüyorsunuz ya hayatta bilmediğim şey yok) her birimiz vebayı kendi içimizde taşırız, çünkü kimse, dünyada hiç kimse ondan kendini koruyamamıştır. İnsanın dalgın bir anında kendini unutup başka birinin suratına doğru nefes vermemeye ve ona hastalığı bulaştırmamaya dikkat etmesi lazımdır. Tabii olan bir şey varsa o da mikroptur. Geriye kalan, sağlık, kusursuzluk, bir irade meselesidir. Hiç duraklamaması gereken bir irade meselesi. Namuslu insan, başkalarına hastalık bulaştırmayan insan, mümkün olduğu kadar az dalgın olandır. Dalgın olmamak için de irade ve sağlam bir azim lazım. Evet Rieux, vebalı olmak çok yorucu bir şeydir. Bu yüzden herkes yorgun, bitkin bir halde, çünkü bugün herkes az çok vebalı durumda. Bunun için, bu halden kendilerini ayırıp çıkarmak isteyen bazı kimseler, ölümden başka hiçbir şeyin onları kurtaramayacağı sonsuz bir yorgunluk içinde yaşıyorlar.