Kaşgarlı Mahmut
Divanü Lugati’t-Türk’ün tek yazma nüshası vardır. Bu nüsha Diyarbakırlı Ali Emirî Efendi tarafından 1917 yılında bir sahaftan satın alınmıştır. Araplara Türkçe öğretmek amacıyla yazılmış olan eser, sadece sözlük değildir; sözcüklerin anlamının yanı sıra verilen örnek cümleler, dörtlükler ve dilbilgisi bilgileri ile dönemin kültürü, dil ve ağız özellikleri hakkında da bilgi edinmemizi sağlamaktadır. Eserin içindeki dörtlükler hece vezniyle yazılmıştır. Çoğu 4+3 duraklı 7 heceli, kimileri ise 4+4 duraklı 8 hecelidir. Beyitlerin çoğu ise aruz vezniyledir. Kaşgarlı Mahmud eserinde ifade ettiği şu sözle böyle bir sözlüğü yazmaktaki amacını dile getirmiştir: “Türk dili ile Arap dilinin atbaşı beraber yürüdükleri bilinsin diye Halil’in Kitabü’l-Ayn’ında yaptığı gibi, kullanılmakta olan kelimelerle bırakılmış bulunan kelimeleri bu kitapta birlikte yazmak, ara sıra gönlüme doğar dururdu......”. Kaşgarlı Mahmud, Türkçenin İslamiyetten dolayı Türklerin bulunduğu coğrafyada önem kazanmış olan Arapçadan geri kalmadığını göstermeye çalışmış; sözlüğünde yer verdiği lehçeler arasındaki farklılıklar, şiirler, atasözleri ve deyimlerle bu amacını gerçekleştirmiştir. Kaşgarlı Mahmud’un bu sözlüğü yazmasındaki diğer önemli bir neden de Araplara Türkçeyi öğretmektir. Kaynak: VIII-XIII. Yüzyıllar Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, Eylül 2011.
Divanü Lugati’t-Türk’ün tek yazma nüshası vardır. Bu nüsha Diyarbakırlı Ali Emirî Efendi tarafından 1917 yılında bir sahaftan satın alınmıştır. Araplara Türkçe öğretmek amacıyla yazılmış olan eser, sadece sözlük değildir; sözcüklerin anlamının yanı sıra verilen örnek cümleler, dörtlükler ve dilbilgisi bilgileri ile dönemin kültürü, dil ve ağız özellikleri hakkında da bilgi edinmemizi sağlamaktadır. Eserin içindeki dörtlükler hece vezniyle yazılmıştır. Çoğu 4+3 duraklı 7 heceli, kimileri ise 4+4 duraklı 8 hecelidir. Beyitlerin çoğu ise aruz vezniyledir.
Kaşgarlı Mahmud eserinde ifade ettiği şu sözle böyle bir sözlüğü yazmaktaki amacını dile getirmiştir: “Türk dili ile Arap dilinin atbaşı beraber yürüdükleri bilinsin diye Halil’in Kitabü’l-Ayn’ında yaptığı gibi, kullanılmakta olan kelimelerle bırakılmış bulunan kelimeleri bu kitapta birlikte yazmak, ara sıra gönlüme doğar dururdu......”. Kaşgarlı Mahmud, Türkçenin İslamiyetten dolayı Türklerin bulunduğu coğrafyada önem kazanmış olan Arapçadan geri kalmadığını göstermeye çalışmış; sözlüğünde yer verdiği lehçeler arasındaki farklılıklar, şiirler, atasözleri ve deyimlerle bu amacını gerçekleştirmiştir. Kaşgarlı Mahmud’un bu sözlüğü yazmasındaki diğer önemli bir neden de Araplara Türkçeyi öğretmektir.
Kaynak: VIII-XIII. Yüzyıllar Türk Edebiyatı, Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, Eylül 2011.
Rahman ve Rahîm Olan Allah'ın Adıyla
- Yardım Ondandır -
Cömertlikte eli açık, ihsanda merhametli Allah'a hamdolsun. O ki en sağlıklıların hasta, hitabeti en kuvvetlilerin konuşmaktan aciz oldukları bir devirde, haram ile mubahı açıkça belirten ayrıntılı bir izahla, vahiyle birlikte Cebrail'i Allah yolunun yolcusu olan, Mürşidi ve Kandili yücelten Muhammed'e (Allah'ın salat ve selamı onun, ailesinin ve şerefli neslinin üzerine olsun.) gönderdi.
İmdi, kul Mahmûd ibn el-Hüseyin ibn Muhammed [el-Kâşgarî] der ki:
Talih güneşinin Türklerin burcunda doğduğunu ve Cenabı-hakk'ın Türk Hakanlığını göğün felekleri arasına yerleştirdiğini, onlara "Türk" dediğini ve egemenlik verdiğini, onları çağın hakanları yapıp dünyaya hükmetmenin dizginlerini ellerine verdiğini, onları tüm beşeriyete memur ettiğini, doğruluğa yönelttiğini, onlara katılanların ve onlar adına çabalayanları güçlendirdiğini, böylece istedikleri her şeyi elde ettiklerini ve çapulcuların rezilliğinden kurtulduklarını idrak ettim ve anladım ki akıl sahibi her insan onlara katılmalıdır; aksi hâlde onların ok yağmuruna maruz kalır. En iyisi gönüllerini almak, kulaklarına eğilmek suretiyle onlara yanaşmak ve onlarla kendi dillerinde konuşmaktır. Hasımlarından birisi onların tarafına geçerse onu diğerlerinin hışmından korurlar; başkaları da onunla birlikte iltica edebilir ve böylece kötülüğe maruz kalma konusundaki tüm korkuları bertaraf olur.
Buharalı imamlar arasındaki bir güvenilir kaynaktan ve Nişabur halkının bir imamından işittim: Her ikisi de aşağıdaki hadisi aktardı ve ikisinin de isnat zinciri Resulullah'a (Allah'ın salat ve selamı onun üzerine olsun.) dayanıyor. Kıyamet alametlerinden, ahir zaman azaplarından ve Oğuz Türklerinin ortaya çıkışından söz ediyordu. Dedi ki: "Türklerin lisanını öğrenin çünkü onların saltanatı uzun sürecektir." Bu hadis sahih ise -Vebali boyunlarına olsun.- Türkçeyi öğrenmek dinî bir vecibedir. Eğer sahih değilse marifet bunu gerektirir.
Onların yaşadığı şehirleri, bozkırları dolaştım ve Türk, Türmen-Oguz, Çigil, Yağma, Kırgız lehçelerini ve manzumelerin öğrendim. Ayrıca bu dili en iyi ve en etkili şekilde konuşanlardan, en eğitimlilerden, soyu en köklü kişilerden ve kargı sallamakta en beceriklilerden birisiyim. Türk kavimlerinden her birinin lehçesini mükemmelen öğrendim ve güzelce sıralanmış bir tertip içinde kapsamlı bir kitapta topladım.
Bu kitabı Cenabıhak'tan yardım dileyerek ve baki kalan bir abide, ezelî ve ebedî bir hazine olması arzusuyla yazdım ve buna Kitâbu Divanü Lügâti't-Türk adını vererek Kudsî, Nebevî, İmamî, Hâşimî ve Abbasî silsilesinden, âlemlerin Rabbi'nin vekili, Emirü'l-mûminün'e, Şeyhimiz ve Efendimiz Ebû'l-Kâsım Abdullah ibn Muhammed el-Muktadî bi-Emrillâh'a adadım. Allah onu ebedî izzet ve salih bir hayat için daim etsin; hükümdarlığının temelini öyle bir izzetle sağlamlaştırsın ki eski devirlerin ihtişamı sarayından eksik olmasın; rehberliğinin derecesini öyle nimetlerle yükseltsin ki beşeriyet, hayatı onun cömert elinden alsın. Onun rehberliği uğur yıldızının yoldaşı iyi talihle, oku hedefinden şaşmayan azimle, şanlı zafere kavuşmuş dostla ve rezil bir şekilde boyun eğmiş düşmanla taçlansın. Müslümanlar onun gölgesi, cemali, kudreti, ihsanı ve şanından ilelebet mahrum kalmasın.
Arayan, kelimeyi doğru yerde bulsun ve dileyen onu tahsis edilmiş düzende görebilsin diye kitabı alfabetik sıraya göre düzenledim ve mensur ve manzum cümlelerle, atasözleriyle, hikmetli sözlerle ve zarif bir lisanla donattım. Pürüzlü yerlerini düzelttim, çukurlarını oyuklarını doldurdum, tek tek her kelimeyi uygun olduğu yere koyarak ve onları belirsizlikten kurtararak kitabın üzerinde yıllarca çalıştım.
…
Aslında kitabı, Halîl'in Kitâbu'l-ayn'da sunduğu çerçeve üzerine inşa etmeye, böylece Türk lehçelerinin yarıştaki iki atın birbirine ayak uydurduğu gibi Arapçaya ayak uydurduğunu gösterme gayreti içinde hem kullanımda olan hem de artık rastlanmayan kelimeleri birlikte anmaya niyet ettim. Bu tertip çok daha etraflı olabilirdi. Bununla birlikte şimdiki yapı, sözcüklere ulaşmayı daha kolay kıldığı için amacına daha çok yaklaşıyor ve insanlar genellikle bunu tercih ediyor. Dolayısıyla yalnızca kullanımda olan kelimeleri kâğıda döktüm ve vecizlik sağlama amacıyla eski kelimeleri gözardı ettim.
Hafiflik ve vecizlik için bu tertibi tercih ettim. Böylece hiçbir şeyle mukayese edilemeyecek bir kitap meydana getirdim. Temeller kati bir biçimde sunulan ilkeler ve kaideler uyarınca kuruldu, böylece terkip münasip yolu ve ibret alınacak tertibi takip edebildi. Kitap, içinde ciddiyetle araştırma yapmak isteyenlere bir rehber ve onu aşıp ötesine geçmek isteyenlerin sadık takipçisi olacaktır; bu yolcu için açık bir yol ve öteye doğru ilerlemek için bir merdivendir.
Her bir lehçe için konuşmanın çeşitli niteliklerinin bu ilkelerden boy vererek dallanıp budaklandığı temel ilkeler tesis ettim zira iç içe geçerek yayılmış olanı budamak hikmetin büyümesine imkân verir.
Kitaba onların konuşmaları ve beyanlarında söyledikleri manzum cümlelerden örnekler serpiştirdim; ayrıca gerek sıkıntılı gerek saadet dolu zamanlarda hikmetin taşıyıcısı olarak dile getirdikleri ve söyleyenden aktarana geçerek kuşaktan kuşağa miras kalan atasözlerinden örnekler de sundum. Ayrıca çok tekrarlanan meseleleri ve iyi bilinen ifadeleri bir araya getirdim. Böylece kitap, azami yetkinliğe ve mükemmel saflığa ulaştı.
Allah bu gayretimde bana muvaffakiyet ihsan etsin. Ona itimat ederim. Allahuteala'nın ötesinde kuvvet ve kudret yoktur. O bize kâfi gelir ve himaye ondandır.
alp : Yiğit, kahraman, bahadır.
edgü : "İyi, güzel."
Şu dörtlükte de kullanılır:
Şu dizelerde de kullanılır:
Onu saygıyla ve güleç bir yüzle karşıla.
ol mening birle öçeşdi: O, belli bir konu üzerine benimle bahse girdi.
öd keçer kişi tûymâs, yalngûk öglı menggü kalmâs: Zaman geçer ve insan bunu fark etmez, âdemoğlu sonsuza dek yaşamaz.
tengiz : Deniz.
bir neng birke tengledi: O, iki şeyi dengeledi.
tengler, tenglemek.
tepredi neng: Bir şey hareket etti [depreşti.].
teprer, tepremek.
teprendi neng: Bir şey hareket etti [depreşti.].
teprenûr, teprenmek.
tepreşdi :
Hareket eden herhangi bir şeyi anlatmak için bu sözcük kullanılır.
tepreşûr, tepreşmek.
Divanü Lugati’t-Türk’ten lirik bir şiir
Sevgi, aşk ve ayrılık konularını içeren bu şiirlerden ilki dört tane dörtlükten oluşmaktadır, 4+3=7’li hece ölçüsüyle yazılmıştır. Şiirde halk şiirinde çok kullanılan yarım uyak (artadım/ kartadım ve kaçar/saçar hariç) görülmektedir. İslamiyetten önceki Türk şiirinde görülen baş uyak ise sadece ikinci dörtlükte (Awlap.../Ayık.../Akar...) vardır. Şiirin uyak düzeni aşağıda gösterildiği gibidir:
Şiirin düz yazıyla günümüz Türkçesiyle
O(nun) baygın göz(leri), pembe yüzü ve yüzündeki kara benleri beni tutsak ediyor; sanki bütün güzellikler ondan damlıyor, beni tutsak edip sonra da kaçıp gidiyor.
Beni avlayıp koymayın, söz verip sözünüzden geri dönmeyin; işte gözlerim(den) deniz gibi gözyaşı akıyor, gözyaşlarımın etrafında da kuşlar uçuşuyor.
(Giden sevgilinin) arkasından ağlayıp perişan oldum, bağrımın yarasını (yeniden) deştim, kaçmış olan mutluluğu aradım, (şimdi gözlerim) yağmur gibi kanlı yaşlar saçıyor.
(Sevgilinin hayali) eğilip bana işaret etti, (böyle davranmakla) gözümün yaşını sildi, bağrımdaki yarayı tedavi etti, (sonra) bir konuk gibi geçip gitti.
Savaş ve kahramanlık şiiri
Eserde bu konuya yer veren dört manzume bulunmaktadır. Bu manzumelerden biri Budist Uygurlara, ikisi Yabakulara, biri de bilinmeyen bir düşmana karşı yapılan savaşı anlatır. Örnek olarak vereceğimiz Budist Uygurlara Karşı Savaş manzumesinin eserde beş dörtlüğü bulunmaktadır.
Savaş ve kahramanlık şiirinin günümüz Türkçesiyle
Ila ırmağını kayıkların içine oturarak geçtik, Uygurlara doğru yönelip Mınglak ülkesini aldık.
Atlara nişanlar takarak Uygur ülkesindeki Tatlara, hırsız ve adi köpeklere (doğru) kuşlar gibi uçtuk (saldırdık).
(Atların) kuyruk(larını) sıkıca bağladık, Tanrı’yı çok fazla öğüp (dualar edip) atlarımızı düşman üstüne sürdük, aldatmak için tekrar geri çekilip kaçtık.
(Onları) geceleyin bastık, her yana pusu kurduk, (sonunda) perçemlerini kestik ve Mınglak askerlerini biçtik.
(Uygurların üzerine) seller gibi saldırdık, şehirler(inin) içine girdik, tapınaklarını yıktık, Burhan (=Buda) heykellerinin üstüne pisledik.
Manzume, 4+3 = 7 ya da 2+2+3 =7’li hece ölçüsüyle yazılmıştır. Bu durak sadece şu dizelerde bozulmaktadır: Uygurdakı / Tatlaka; Kesmelerin/kestimiz; Kelginleyü/aktımız. Her dizede yer alan redifli uyaklar (seç-timiz, aç-tımız, uç-tımız, kaç-tımız, bıç-tımız, sıç-tımız gibi) şiirdeki ahengi sağlamaktadır.